Ver Türk’ün hakkını, al ‘Heybeliada’yı!
Ver Türk’ün hakkını, al ‘Heybeliada’yı!
AYHAN DEMİR
Yunanlılar, sık sık gündeme getiriyor. Hatta nerdeyse her heyetler arası görüşmede, konusu ne olursa olsun, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını talep ediyorlar. Bu sefer bu konu, ABD Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack ile gerçekleştirdikleri röportajda, Yunan Kathimerini gazetesi tarafından yöneltilen bir soru ile gündeme getirildi.
Yunanistan, ruhban okulunu, “din özgürlüğü” bağlamında ele alıyor. Olabilir ama eksik. 1971 yılındaki Anayasa Mahkemesi kararı ile özel yüksekokulların devletleştirilmesi neticesinde ortaya çıkan bu konu, “eğitim hakkı” bağlamında da değerlendirilmelidir.
Ne var ki Atina yönetimi, her iki bağlamda da oldukça duyarsız. Batı Trakya Türk Azınlığı başta olmak üzere, topraklarında yaşayan tüm azınlıklara yönelik, asimilasyon ve baskı politikalarından hiç vazgeçmiyor. Bu politikalar neticesinde, çok sayıda insan hakları ihlaline imza attı, atıyor.
Batı Trakya Türk Azınlığı’nın hakları, İstanbul Antlaşması, Atina Antlaşması, Sevr Anlaşması (Yunan Sevr‘i) ve Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmıştır. Avrupa Birliği hükümleri ve insan hakları sözleşmeleri de bunlara eklenebilir.
Yunanistan, taraf olduğu uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde yer alan her türlü hak ve özgürlüğü sağlamayı vaat ediyor. Ancak Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sosyal, kültürel ve politik yaşamında hiçbir olumlu değişim olmamıştır. Aksine olumsuz yönde gelişmeler var. Çünkü Yunan iç hukuk düzenlemeleri, bu anlaşma ve sözleşme hükümleri ile tamamen çelişiyor.
Bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığın birçok sorunu var. Atina yönetimi, Batı Trakya Türk Azınlığını birçok insan hakkı ihlaline maruz bırakıyor.
Her şeyden önce: Atina yönetimi, etnik anlamda, Türk kimliğini ve kültürünü inkâr ediyor. Örneğin, “Türk” veya “Batı Trakya” ifadesi bulunan, İskeçe Türk Birliği ve Batı Trakya Fenerbahçeliler Derneği gibi STK’ları kapatıyor, okulların tabelaları indiriliyor.
Batı Trakya Türk Azınlığı, eğitim hak ve imkânlarından da yeterli ölçüde faydalanamıyor. Mevcuttaki ilk ve orta dereceli azınlık okullarının sayısı çok az ve eğitim kaliteleri çok düşük. Okullarda, Türkiye’de eğitim almış öğretmenler yerine, Selanik Özel Pedagoji Akademisi’nden mezun olanlar görevlendiriliyor.
Bitmedi.
Seçilmiş müftülere karşı, Atina yönetimi tarafından atanmış müftüler dayatılarak, dini hayata yönelik baskılar uyguluyor. Bir yanda, devlet memuru statüsündeki olan atanmış müftüler. Diğer tarafta ise hukuki ve yargısal yetkilerini kullanamayan; yalnızca dini liderlik yapabilen, cemaat tarafından seçilmiş müftüler.
Dahası var.
Yunanlılar, Osmanlı’dan kalan, vakıf mallarını da korumuyor. Onları, korumak isteyen, Batı Trakya Türk Azınlığına da iade etmiyor. Vakıf malları, beyanda bulunmamak ve vergi borçlarını ödememek gibi bahanelerle, haciz ve ipotek altına alınıyor. Vergi borçlarını ödeme talepleri de kabul edilmiyor. Vakıf malları için atanan idare heyetleri ise Atina yönetiminin belirlediği kişilerden oluşturuluyor.
Şimdi tüm bunların üzerine, Atina’nın Avrupa’nın minaresiz tek başkenti olduğu gerçeğini de ilave edin.
‘Demokrasinin beşiği’ olduğunu söyleyenlerin, Batı Trakya Türk Azınlığı temsilcilerini Yunan Parlamentosu’na sokmamak için, ülke genelinde yüzde 3’lük seçim barajı uygulamalarından hiç bahsetmiyorum bile.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, Avrupa Birliği’ne giriş vizesi alma veya en azından yeni fasılların açılmasına vesile olması umuduyla, bu tür taleplere sıcak bakıyor.
Türkiye’ye yakışan, elbette, Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmaktır. Ancak Batı Trakya Türk Azınlığı bu haleyken: Heybeliada Ruhban Okulu’nun tek taraflı ve karşılıksız olarak açılması, doğru olmaz. Hatta çok büyük bir hata olur.
Mütekabiliyet çerçevesinde Batı Trakya Türk Azınlığına bağlı ilk ve orta dereceli okulların sayının artırılması ve eğitim şartlarının düzeltilmesi gerekir.
Buna ilaveten: İmam Hatip Lisesi ve İlahiyat Fakültesi’nin açılmasını beklemek en doğal hakkımızdır. Açılacak bu okullardan mezun olan ve cemaat tarafından seçilen müftülerin resmi kabul görmesi gerekir.
Ayrıca Atina’da, ülkemizin birçok şehrindeki kiliseler gibi, minareli camilerin ibadete açılması gerekir. Mesela, Atina’daki Fethiye ve Aşağı Şadırvan Camilerinin, minareleri yükseltilerek ibadete açılması; “din özgürlüğü” ve “eğitim hakkı” adına yerinde bir adım olur.
Uzun lafın kısası: Türkiye, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için elinden geleni yapıyor. Fakat Atina yönetimi de Yunanistan’daki Türk azınlığın sorunlarıyla ilgili adım atmalıdır. Mütekabiliyet bunu gerektirir.
Özetin özeti: Ver Batı Trakya Türk Azınlığının haklarını, al Heybeliada’yı!