Aliya, 100 yaşında!
Aliya, 100 yaşında!
Ayhan Demir
Her kuşağın, kendine örnek aldığı, kahramanları olur. Kırklı yaşların ikinci yarısındayım. Bizim kuşağın da Bosna’dan Filistin’e, Çeçenistan’dan Cezayir’e uzanan geniş bir coğrafyada birçok kahramanı oldu. Cevher Dudayev, Abbas Medeni, Şeyh Ahmet Yasin ve Necmettin Erbakan. Hem dirayet sahibi, hem de uyanış ve dirilişin bayraktarı olmuş isimler.
Bu listeye dâhil edilmesi gereken, bir isim daha var: Aliya İzetbegoviç!
Onu, hak ettiği şekilde, değerlendirebilenlerin sayısı çok azdır. Ona gönül vermiş birçok insanın bile, onunla ilgili, sağlıklı bir değerlendirme yaptığını söyleyemeyiz. Öyle ki, onunla ilgili anma toplantıları düzenleyen ve bu toplantılarda beylik cümleleri kuran bazı kimseler, daha ismini bile doğru bir şekilde ifade edemiyorlar.
Onu nasıl anlatmalı, nereden başlamalı, bilemiyorum. Süslü sözler söylesem, sanki inciteceğim. Bunca yıldır, onun hakkında, müstakil bir yazı kaleme almaya cesaret edemeyişim belki de bundandır. Bakalım, bugün başarabilecek miyim?
İnsanları tanıdıkça, kiminin üstünü, kiminin altını çizersiniz. Rahmetli Aliya, isminin altı kalınca çizilmesi gereken insanlardandır.
O, yaşadığı yüzyılın en önemli Müslüman liderlerindendir. İyi bir devlet adamı olmasının yanı sıra, bir münevver ve bilgedir. Modern dünyaya, “özgür birey” ve “özgür millet” olmanın, en net fotoğraflarından birini sunmuştur.
Aliya önderliğindeki Bosna Hersek halkı, tüm imkânsızlıklara rağmen, özgürlük mücadelesinin tarihini en üst mertebeden yazmıştır.
O, imanından beslenen, mesuliyet duygusuna sahip bir kahramandır. Çalkantılar içinde geçen bir gençlik döneminin ardından, nispeten sakin yıllara adım atmıştır. Ömrünün olgunluk dönemini ise ağır bir yükü omuzlayarak geçti.
Aliya, istilâcı Sırp ve Hırvatların, vatanseverlere reva gördüğü tüm zulümlere ve gaddarca muamelelere karşı soylu bir tepki göstermiştir. Haksızlık karşısında susmamış; hakkını adaletli ve merhametli bir şekilde aramıştır. Çevresindekilere hep şu altın öğüdü verirmiştir: “Hiç kimse intikam peşinde koşmasın. Sadece adaleti arayın.”
O, “İslam korkakların değil, cesur ve atılgan Müslümanların omuzlarında yükselecektir” inancına sahipti. Sırp ve Hırvat saldırganlar, Bosnalı Müslümanları yok etmekle tehdit ettiğinde, hiç çekinmeden şunu söylemişti: “Bizi yok etmekle tehdit ediyorlar. Ama bilsinler ki, Müslümanlar asla yok olmayacaktır.”
Bu, muhteşem ve korkusuzca bir duruştur. Osmanlı Devleti bölgeden çekilmek mecburiyetinde bırakıldığından bu yana, benzeri görülmemiştir. Buna rağmen bazıları onu, korkaklıkla suçlanma hadsizliği gösterebilmiştir.
Aliya, korkak değil, korkan bir adamdı: Allah’tan korkardı. Allah’tan korkmayanlardan da korkardı.
Kuşkusuz onun hakkında söylenebilecekler, bunlarla sınırlı değildir.
Bir Kerkük türküsünde geçen şu dizeler, bana göre, onu en iyi şekilde anlatıyor: “Ben sana beyim derim / Daim beyler bey olur.”
Hayırlı insanların amelleri, onlar bu dünyadan ayrıldıktan sonra da devam eder. Aliya, bu dünyadan giderken, arkasında bir fikir bırakmış, bir hedef göstermiştir. Eserleri üzerinden, düşünmeye ve üretmeye vesile olmuştur.
Bir ideali, bir davayı, bir düşünceyi canlı tutmanın yegâne yolu, tıpkı bir meşaleyi elden ele taşır gibi, o ruhu ve heyecanı gelecek nesillere aktarmaktır. Bizim vazifemiz ise bu meşaleyi söndürmek isteyenlere fırsat vermemek, yere düşürmeden, gelecek nesillere aktarmaktır.
Türkiye’de yaşayanlar, onun yaşamından ve liderliğinden ilham aldığı kadar eserlerinden de esinlenmiştir. Ancak onun eserlerinin büyük bölümü, Türkçeye, Batı dillerinden tercüme edilmiştir. Bunlardan bazıları ise eksik/hatalı tercüme edilmiştir. Bu sebeple, eserlerinin özgünlük ve bütünlüğü ağır yara almıştır.
Bu durumu fark eden Ketebe Yayınevi, onun eserlerini kendi dilinden Türkçeye kazandırmaya başladı.
Saraybosna’da yaşayan bir Bosnalı tarafından kaleme alınmış olmasına rağmen, tüm İslam dünyasına hitap eden: İslam Deklarasyonu.
Bilgi birikimini derin bir tefekkür ile harmanlayarak, geniş bir bakış açısı sunan başyapıtı: Doğu Batı Arasında İslam.
Temel hak ve özgürlükler, din, siyaset, bilim, ilim ve sanat üzerine, hapishane günlerinde kaleme aldığı, değerlendirmelerinin yer aldığı: Özgürlüğe Kaçışım.
Bitmedi.
İslamiyet’in salt teolojik bir yaklaşımdan ibaret olmadığını, dini mesajlar vererek kutsallaştırıp sonrasında da putlaştırılamayacağını tarihi gerçeklerle ortaya koyan: İslami Yeniden Doğuşun Meseleleri.
Bosna tarihinin zor bir dönemine denk gelen hayatından önemli kesitlere; kendi doğrularına yer verdiği: Tarihe Tanıklığım.
1990’dan, Bosna Savaşı bittiği 1995 yılına kadar çeşitli zaman ve zeminlerde yaptığı tarihi konuşmalarının yer aldığı: Köle Olmayacağız.
Dahası var.
1996-2003 yılları arasında, kurucusu olduğu Demokratik Eylem Partisi ve diğer halk toplantılarında, yaptığı savaş sonrası konuşmaları içeren: Soğuk ve Acı Barış Günleri.
1989-1995 yılları arasında, vatanı ve halkı için verdiği mücadeleyi, durup dinlenmeden yaptığı çalışmaları anlattığı, mülakatlardan oluşan: Bosna Büyük Bir Sır.
1990-2003 yılları arasındaki açıklama, konuşma, mesaj ve mektuplarından ibaret olan: Dünyaların Kesiştiği Yerde.
Ve yayın sırasını bekleyen iki eser daha…
Onunla ilgili son sözümüzü söyleyelim: Bosna ve Boşnaklardan bahsedildiği sürece, Aliya İzetbegoviç’ten de bahsedilecektir. Bu da, Allah izin verirse, bin yıldan fazla sürecektir. 8 Ağustos, Aliya İzetbegoviç’in dünyaya gelişinin 100’ncü yıldönümüydü. Bu vesileyle, kendisine, Allah’tan rahmet diliyoruz.