Teknolojiye esir mi olduk?..
Teknolojinin zirve yaptığı bir zamanda yaşıyoruz.
Her şey hemen hemen elektronik veya robotik…
Bir yanda yapay zeka, öbür yanda akıllı telefonlar, robotlar, makineler ve elektronik postalar ve birçok elektronik imkanlar.
Çağımızdaki insanların büyük bir kısmı bu elektronik cihazların bağımlısı oldular.
Okula giden çocuğun elinde elektronik telefon, yaşlısında, kadınında erkeğinde her türlü elektronik cihazlar…
Hanımlar, genç kızlar, küçücük çocuklar hepsi birer akıllı telefon ve medya bağımlısı oldular..
TV’lerden izlediğimiz kadarı ile 8 -10 - 12 saat vaktini telefonda geçirenler var…
Bazen TV’lerde bayanlara soruyorlar: “Önce ekmek mi, akıllı telefon mu?” Hanım efendi cevap veriyor: “Ekmekten önce telefon. Ben telefonsuz yaşayamam.”
Birçokları bu cihazlara bağımlı oldular. (Yaşlısı, genci, kadını, erkeği.)
Bu akıllı telefonlar veya elektronik cihazlar sayesinde nice aileler yıkılıyor, Üç çocuk, beş çocuk annesi Mesajlaştığı çocuğu yaşındaki insana kaçıyor.
Baba olacak zatsa: (Bana göre mutlaka en kısa zamanda yasaklanmaları gereken, tamamen ahlak bozan bazı öğlen kuşakları programlarına koşarak) Sözde erkek, sözde baba, timsah misali yaşlı gözleriyle kaçan eşine yalvarıyor. “Ne yaptı isen yap, ben seni af ettim. Seni çok seviyorum. Kabulumsun. Ne olur gel evine dön!.. Sen nasıl erkeksin?.. (Yoksa soğan erkeği mi?..
Namus ayaklar altında. Ahlaksızlık, edepsizlik, diz boyu…
Bu tip programlar insanlara hizmet değil, aileyi kökünden dinamitliyorlar…
Bu programlar derhal kaldırılmalıdır. Çünkü devletimizin polisi var, inzibatı var, hakimi var, savcısı var.
Gerekeni elbetteki Türk devletinin ilgili birimleri yapabilir. Bu ahlak bozucu yayınlara hiç zaman kaybetmeden son verilmelidir.
Burada önemli bir husus daha var. Bu yayınları yapan kanallar kimlere ait? Kimin olursa olsun, devletin devletten ve milletten başka tarafı olamaz bu yayınlar sonlandrılmalıdır.
50 yaşında 60 yaşında insan kızından küçük 16-18 yaşında kızı aldatıyor, kaçırıyor, ondan sonra da TV ekranlarına çıkarak utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan terbiyesizce, ahlaksızca alçak herif: Seksen milyonun önünde sanki yaptığı iş normalmiş gibi:
"Biz çok iyiyiz. Biz birbirimizi seviyoruz. Bizi merak etmeyin. Türk milletinin gözüne baka, baka söyleyebiliyor. Senin erkekliğine de binlerce kez yuh olsun!..
Senin erkekliğin, senin sevgin yerin dibine batsın! Müslüman Türk milletinin örfünde, adetinde, eşine çocuklarına erkek olsun, kadın olsun ihanet etmek, namussuzluk, şerefsizlik, alçaklık var mıdır?...
Bir insan ne için yaşar? Vatandan, namustan, dinden imandan taviz verilir mi?...
İnsan mukaddes değerleri için mücadele eder. Onları korumaya çalışır. Gerekirse o uğurda canını bile vermekten çekinmez.
Bunların başında din, vatan, bayrak ve namus gelir .
Teknolojiye esir olan birçok insan (Kadın-erkek) maalesef utanmadan, sıkılmadan bu mukaddes değerleri ayaklar altına alıyorlar…
Az da olsa yüzleri kızarmıyor bile…
Devlet yetkililerimiz de hâlâ: “Tik toku” yasaklayalım mı, yasaklamayalım mı hesabını yapıyorlar?!...
Her türlü ağıza alınmayacak rezil, çirkin, hayasız haller ilk okul sıralarına kadar o elektronik cihazlar, yayınları vasıtası ile girmişken, inmişken siz hâlâ neyin hesabını yapıyorsunuz?.. (Derdiniz hâlâ oy hesapları mıdır?)
Yıllar önce Büyükdoğu mecmuasında (15 mayıs1978 tarih ve 11. Sayfada yayınlanan “Makine ve ruh” başlıklı merhum Ergün Göze’nin yazısını bizlere biraz daha ışık tutsun diye yazıma alıyorum. (O zamana makine çağı deniyordu.)
Birlikte okuyalım:
“Batı, ruhunu taşlaştıran düşüncesini tabiata çevirince maddeyi harekete getirici ve işe memur edici şeyi icat etti.
MAKİNE;
“Makine çağındayız” deniliyor. Sanki insanlar deği lde Makineler yaşıyor zamanı…
Makine zaman ve mekanla, çocuk oyuncakla oynar gibi oynuyor.
İnsan ise makineyle oynadığını sanıyor.
Halbuki, büyülüyerek, oyuncularını aşan her oyun gibi asıl makine insanlar oynuyor.
Batı “Makinenin insanileştirilmesinden” bahsediyor.
Hangi insana göre ölçü?
Batı düşüncesinin, kendi mahsülü olan makine kilitlemiştir.
Ve makine doğuyu da istila etmekte… “Fetih ve cihad ruhunu kaybeden doğuyu”….Murakabeyi unutan doğuyu….
Murakebeyi unutan doğu da makineye talip….
Halbuki bir murakabe edebilse ……
“Tayyı zaman” “Tayyı mekan” nerede, Makine nerede? Murakebe edebilse…
Batı “Tanrılık iddiasında …Halifesi makine..
Bu bedbaht iddia onu halifesine mahkum etti.
Doğunun en büyük şerefi “Kulluk”, yani Allah’ın halifesi olmak …
Bunun murakebesini kaybeden doğuda batı makinesinin kulu olarak mı cezasının bulacak?
Doğu bir murakebe edebilse ….Vazifesi makineleşmek mi? Yoksa bütün insanlığı makineden kurtaracak ruhi otoriteyi bulmak mı?
“Makineleşmek veya makineleşmemek; İşte bütün mesele!”
Demek yetmez.
Makine ruhla insan arasında bir yabancı cisim gibi girmiştir.
Onu ehlileştirecek, onu aşacak (ültra- viole” şuaları gibi onun ötesine geçecek ve bütün insanlığı nuruyla kuşatacak makine var mı?
O ruhtur; başlıca vasfı da, tıpkı akıl gibi; makinenin bıraktığı yerden işi ele almaktır.
Yani, başına taç üstüne tac ve sorguç üstüne sorguç giydirilen makineyi köleleştirmek….”
Ne diyelim: robotların, yapay zekaların teknolojik birçok aletin at oynattığı elektronik çağda İnşallah bütün bu eletronik cihazlar, robotlar, yapay zekalar, onu icad edenlerin başlarına günün birinde telafisi pek kolay olmayacak büyük belalar açmaz. Dünyamız kolayca temizlenemeyecek bir elektronik çöplüğüne dönmez.
Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.