“İsrail genelinde büyük çaplı bir itaatsizlik hareketi”
“İsrail genelinde büyük çaplı bir itaatsizlik hareketi”
ALİ OSMAN AYDIN
“Artık söz bitti! Netanyahu’nun istifasını sağlamanın tek yolu, İsrail genelinde büyük çaplı, barışçıl bir sivil itaatsizlik hareketi başlatmaktır.”
Bu sansasyonel sözler, İsrail’in eski Genelkurmay Başkanı ve 10. Başbakanı Ehud Barak’a ait. Barak İsrail’in en saygın, seküler ve entelektüel eğilimli gazetesi Hareetz için yazdığı yazıda, Netenyahu hükümetine adeta ateş püskürdü.
İnsanları “İsrail genelinde büyük çaplı bir sivil itaatsizlik”e çağırmak önemli ve “tehlikeli” bir davettir ve İsrail de bu sözlerin bir maliyeti de olur. Ama eski Başbakan Barak, yazısına bakılırsa, sözünü sakınma gereği hissetmemiş. Çünkü ona göre tehdit çok büyük! Çünkü böyle giderse İsrail’in varlığı bile tehlikeye giriyor.
Barak yazısında, Başbakan Netanyahu’nun artık ülkeyi yönetemeyecek hâlde olduğunu, bu yüzden halkın harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor.
*
Şu sözleri çarpıcı: “Netanyahu, siyasi bekasını devletin çıkarlarından, Gazze’deki rehinelerden, ordudan ve hatta toplumun birliğinden bile önde tutuyor.” Barak’a göre, Netanyahu “kendi koltuğu uğruna her şeyi feda etmeye hazır bir lider.”
Sosyal medyayı, özellikle yabancı hesapları takip ediyorsanız, şunu çok net görüyorsunuz: Yahudilerden nefret bir çığ gibi büyüyor.
Bu nefret dalgası bütün sosyal mecralarda açıkça görülüyor.
Dünyanın çok farklı yerlerinden ve her kesimden insan, ortak bir şekilde İsrail için, mealen, “kahrolsun” diyorlar.
Bu tamamen organik bir öfke. Bütünüyle sivil. Halkların saf öfkesi.
Özellikle İsrail dışında yaşayan Yahudiler’in, hızla yaklaşan bu öfke selini açıkça gördüklerini düşünüyorum. Açıklamalarından bu anlaşılıyor. Netenyahu hükümetinin işlediği savaş suçlarını eleştiren Yahudi sayısı her geçen gün artıyor. İsrail dışında yaşayan Yahudiler, Netanyahu hükümetinin kendilerini temsil etmediğini belirtmek durumunda hissediyorlar kendilerini. Çünkü İsrail’in politikaları Filistinlilerden önce onların canlarını tehlikeye atıyor.
Barak bu duruma dikkat çekmek için “İsrail, giderek bir parya devlete dönüşüyor. Uluslararası toplumun sabrı tükeniyor. ABD ile olan ilişkimiz bile örselenmeye başladı” diyor.
Ve İsrail’in uluslararası konum ve imajının çok hızlı bir biçimde kötüleştiğine ve devletler düzeyinde yalnızlaşmanın arttığına dikkat çekiyor.
Barak, “Netanyahu’nun barışa giden yolları bilinçli olarak kapattığını” düşünüyor.
Bu gidişata son vermek için eski Başbakan Barak’ın bir kurtuluş reçetesi de var. Ona göre: “İşçiler greve gitmeli. Öğrenciler derslere girmemeli. Kamu çalışanları iş yavaşlatmalı. Her şehir, her mahalle, sivil direnişin merkezine dönüşmeli.”
“Bu artık bir seçim meselesi değil. Bu bir vicdan ve gelecek meselesidir. Her İsrailli, ‘Ben devletin bu halinden memnun muyum?’ sorusunu kendine sormalıdır” diyor.
“Netanyahu gitmeden bu ülke iyileşmeyecek. Gidişi ertelendikçe bedel büyüyecek. Direnin. Ama şiddete başvurmayın” diyerek sözlerini bitiriyor Barak.
Barak’ın yazısı uzun süredir İsrail içinde kaynaşan ama akacak mecra bulamayan muhalefetin düşüncelerinin bir yansıması gibi.
Barak bu yazıyı yazmadan tam bir hafta önce İsrail’de bir başka önemli şey daha oldu.
İsrailli 1.200 akademisyen, İsrail ordusunun Gazze'de işlediği "savaş suçları ve hatta insanlığa karşı suçları" protesto eden açık bir mektup yayınladılar.
İsrail Üniversite Başkanları Derneği, Akademik Kamu Kolejleri Kurulu, İsrail Bilimler ve Beşeri Bilimler Akademisi ve İsrail Demokrasisi Akademisyenleri'ne hitaben yazılan mektup, Filistin halkının kitlesel açlığa mahkûm edilmesini, yani İsrail hükümetinin Gazze'de etnik temizliği hedefleyen "Gideon'un Arabaları Operasyonu"na bir tepki olarak kaleme alındı.
Akademisyenler kaleme aldıkları mektupta şu ifadelere yer verdiler:
“İsrail'in 18 Mart'ta ateşkesi ihlal etmesinden bu yana Gazze'de yaklaşık 3.000 kişi öldürüldü. Bunların büyük çoğunluğu sivildi. Savaşın başlangıcından bu yana Gazze'de en az 15.000'i çocuk, en az 53.000 kişi öldürüldü. Aynı zamanda, birçok uluslararası kuruluş, İsrail hükümetinin açıkça ilan ettiği politikalarının bir sonucu olan açlık ve Gazze'nin insan yaşamına elverişsiz bir alana dönüştürülmesi konusunda uyarıda bulunuyor. İsrail hastaneleri, okulları ve diğer kurumları bombalamaya devam ediyor. Mevcut "Gideon'un Arabaları" askerî harekâtı emirlerinde tanımlandığı gibi, savaşın ilan edilen hedefleri arasında "nüfusun toplanması ve yerinden edilmesi" de yer alıyor. Bu, hepimizin kendi elleriyle işlediği korkunç bir savaş suçları ve hatta insanlığa karşı suçlar silsilesi.
Akademisyenler olarak, bu suçlardaki rolümüzün farkındayız. İnsanlığa karşı suç işleyenler yalnızca hükümetler değil, insan toplumlarıdır. Bazıları bunu doğrudan şiddet yoluyla gerçekleştirir. Diğerleri ise suçları onaylayıp meşrulaştırarak, sessiz kalarak…”
*
Mektup, yalnızca Netanyahu hükümetini değil, aynı zamanda İsrail'in Gazze'deki soykırımına yönelik eleştirileri bir tür "antisemitizm" olarak kınayan Washington, Londra, Berlin ve diğer başkentlerdeki uluslararası destekçilerini de suçluyor.
Mektubun yayınlanması, Salı günü İsrail genelindeki üniversitelerde öğrenci ve öğretim görevlilerinin Gazze'de devam eden soykırımı protesto ettiği gösterilerin ardından gerçekleşti. Tel Aviv Üniversitesi'nde soykırımı protesto eden öğrenci ve öğretim görevlileri, kampüs polisleri tarafından saldırıya uğradılar.
Negev Ben-Gurion Üniversitesi'nden Profesör Yael Haşiloni-Dolev, Haaretz'e verdiği demeçte , "En ufak bir sorumluluk veya insanlık duygusuna sahip olan hiç kimse artık bu propagandaya kanamaz. Gazze'de savaş suçlarının ve insanlığa karşı suçların açıkça işlendiğini kabul etmeliyiz. Ahlaki bir çöküşün ortasındayız" dedi.
Profesör Ben-Yishai, Al Jazeera'ya verdiği demeçte , "Filistinlilerin acılarını merkeze koymak istedik. Filistinlilerin yanında olduğumuzu ve onlarla dayanışma içinde olduğumuzu söylemek istedik. Bu aynı zamanda Gazze'de yaptıklarımızın sorumluluğunu almak ve insanların gözlerini açmakla ilgili" dedi.
Mektupta, "Masumların hayatları ve bu toprakların tüm halkının, Filistinlilerin ve Yahudilerin güvenliği için; rehinelerin geri dönmesi için; eğer savaşı derhal durdurma çağrısı yapmazsak, tarih bizi affetmeyecektir" deniliyor.
“Bu toprakların tüm halklarının, Filistinlilerin ve Yahudilerin” ifadesi mektubun en dikkate değer ifadelerinden biri ve Netenyahu hükümetinin tek milletli çözüm arayışına açık bir ret!
Meselenin ahlaki ve vicdani boyutu bir kenara, İsrail içinden yükselen sesler artık bu soykırımın, savaş suçlarının sürdürülemez bir düzeyde olduğunu söylüyor.
Eğer bu durum sürerse İsrail için büyük bir çöküş döneminin yaşanacağını artık İsrail vatandaşları için de beklenmedik bir şey değil.
İsrail’in soykırımcı politikaları, Dünyadan sonra İsrail’de de devletin kurucu değerlerinin kıyasıya sorgulandığı bir meseleye dönüşmüş durumda. Buradan, insanlık adına güzel, soykırımcı terör devleti adına kötü neticelerin doğacağı muhakkak.