Sinan Ateş, dost kurşunu ile mi öldü!? Yoksa daha da vahimi mi?
Sinan Ateş cinayetinde bugüne kadar tartışılmayan, hiç gündeme getirilmeyen gerçekler ortaya çıkıyor..
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, duruşmanın başlaması ile birlikte, gerçeklerin de ortaya çıkacağını söylüyordu..
Nitekim çıkmaya da başladı..
Sinan Ateş’in eşi Aye Ateş biliyor muydu, cinayet sonrasındaki süreçte üç defa görüştüğü Özgür Özel biliyor muydu, tahmin etmek zor..
Ama dün öğrenildi ki, Sinan Ateş’in vücudunda, ayaklarına sıkılan kurşunların yanısıra, öldürücü olabilecek mahiyette karnına ve daha da önemlisi direkt öldürücü nitelikte başına da isabet eden kurşun var..
Ayaklara sıkılan kurşunun da cezası var..
Ama, öldürücü mahiyetteki kafaya sıkılan kurşun; esas önemlisi.
Şimdi soru şu:
O kurşunu kim sıktı?
Kafaya sıkılan kurşun, kimin?
“Tetikçi.. Tetikçi” deyip duruyoruz..
Ama öyle bilgiler ortaya çıkıyor ki, tetikçi bile, aslında öldürme eyleminin tektikçisi değil..
O sadece yaralamanın tetikçisi..
Ve CHP eski genel başkanı ile yeni genel başkanlarının, bu olaya dahil olmak isteyen hemen herkesin cevaplaması gereken bir başka soru:
Olay mahallinde bulunan, özellikle de kullanılan silahlar, kaçırıldı mı?
“Ayaktan vurdum” diyen, kendisi ile birlikte, silahı da alıp kaçtı..
Burda hayatın olağan akışına ters bir durum yok..
O kişi zaten yargılanıyor. Hem de iddianame, ayaktan vurma değil, kasten adam öldürme..
Peki..
İlk aşamada meşru müdafaa olarak tanımlamamız gereken, saldırılan Sinan Ateş’in yanındaki kişilerin kullandıkları tabanca ne yapıldı?
Hatta birden fazla tabanca olduğu belirtiliyor.
O tabancalar, olay mahalline gelen polislere mi teslim edildi..
Yoksa..
Alınıp götürüldü mü?
Götürüldükten sonra hangi işlemlere tabi tutuldu?
Hayır, ayaktan vurduğunu zaten itiraf eden kişiyi koruma niyetim yok..
En ağır ceza verilsin..
Hatta olay başlangıçta ayaktan vurma olarak planlanmış olsa bile, tetikçinin/tetikçiyi azmettiren kişinin eski suçları sebebi ile zaten gün yüzü görmeyecekleri açık...
Ama, zor soru şu:
Acaba, yaralanan Sinan Ateş, dost ateşi ile mi öldü?
Sinan Ateş’i korumak için tabanca kullanan kişiler, yanlışlıkla korumak istedikleri kişiyi karnından ve kafasından vurmuş olabilirler mi?
“İddianame boş. İddianame çöp sepetine atılacak değersizlikte” diyenler, bu açıdan haklı olabilirler mi?..
Şu an mahkemede olan iddianame, öldürücü kurşunların atıldığı tabancayı da, kullanan kişiyi de göstermek zorundaydı.
Ama öldürücü kurşunların hangi tabancadan çıktığı, daha belirlenmemiş.. O kurşunları kim sıkmış, henüz belirlenmemiş..
Ülkücü olmadığı halde, ülkücülerin hakkını-hukukunu savunduğunu öne sürenler tarafından esas sorgulanması gereken bu konu üzerinde hiç durulmuyor.
Tetikçinin, tetikçiyi gönderenin, gözcülük yapanın, olay mahalline suç işleyecek kişileri getirip, geri götürenlerin, fiziki ortamda tespit edilemeyen bir azmettiricileri olma ihtimalini dikkate alarak, soruyorlar da soruyorlar: “22 kişiyi azmettiren kim?”
Soruyoruz, “Bir bildiğiniz varsa, söyleyin..”
Bilmediklerini söylüyorlar, ama ısrar ediyorlar, “Arkasında kim var”..
Ve geldiğimiz noktada, 2 yıla yakın süredir hiç tartışılmayan olayın tam temelindeki konular daha yeni gündeme geliyor..
Sinan Ateş’in dost kurşunu ile ölmüş olabileceği iddia ediliyor..
Bana soracak olursanız, bu ihtimal, esas korkulan “gerçek”ten masumca..
Evet, Sinan Ateş’in yanındakiler, arkadaşlarını korumak isterlerken, bilmeksizin, istemeksizin, yanlışlıkla Sinan Ateş’in öldürücü bölgelerine kurşun sıkmış olabilirler mi?..
Ve..
Daha da korkuncunu söyleyeyim..
Ya birileri bu olayları gözetliyor idiyse..
Küçük küçük ayrılıkları istismar eden derin güçler..
Bir yandan birilerini “ayaktan vurma”ya tahrikte bulunurken..
Bir yandan da, “ayaktan vurma” sırasında, cinayeti planlıyorlarsa..
“Ayaktan vurma sırasında, nasıl olsa silah olacak. Kurşun olacak. Vurulan birisi olacak. Bu arada; olayı bir başka el tarafından, daha ağır hale getirsek, bunu kimse çözemez” diye düşünerek..
Özellikle de saldırıyı MHP’ye ve Ülkü Ocakları’na fatura etmenin büyük cazibesi ile, olayı A’sından Z’sine kurguluyorsa..
İşte vahim tablo burası..
Çünkü aylardır tartıştığımız cinayetin, tam da bu kurgunun eseri olduğuna ilişkin deliller, bir bir ortaya çıkıyor..
Yaralama da suçtur. Onun da cezası tabii ki vardır..
Ama kabul etmek zorundayız ki, ayağa sıkılan kurşunun, yani öldürücü olmayan bir bölgeye sıkılan kurşunun cezası başkadır..
Öldürücü nitelikte sıkılan kurşunun, yani kısmen karın bölgesine sıkılan kurşunun cezası başkadır.
En önemlisi de, kafaya sıkılan kurşunun cezası bambaşkadır.
Bir de, oyun içinde oyun varsa..
Olay yerindeki silahların tamamı toplanıp, adli emanete verileceğine. Bazı silahlar, öldürülen kişinin avukatının bürosuna götürülüp, orda bazı işlemlere tabi tutulduktan sonra.. Karakola teslim ediliyorsa..
Sinan Ateş’in eşi için, esas o zaman “Adalet gelsin, isterse kıyamet kopsun” diyeceği aşamaya geçilmiş olacaktır..
Evet, adalet tesis edilsin, isterse kıyamet kopsun..
Haydi buyrun, CHP’nin hukukçuları..
Sinan Ateş’in ailesinin hakkını arıyor görünen kesimin en kral avukatları..
Çıkıp açıklasınlar: “Meşru müdafaa sırasında da olsa, kullanılan silahlar, olay mahallinden niye kaçırılmıştır?..”
Bu soruya verilecek cevap, kıyameti kopartacak adalet tesisini de belki sağlayacaktır..
Hiçbir siyasi yönü olmayan, hemen her gün karşılaşılan ve pek de kamuoyunda tartışılmayan cinayetlerde bile..
İlk iş, birden fazla kurşun sözkonusu ise.. Ayrı ellerden sıkılan kurşunlar sözkonusu ise.. Her birini ayrı ayrı değerlendirmek ve öldürücü olanını bulmaktır.
Bu temel ilkeye, Sinan Ateş iddianamesinde uyulmuş mudur?
Uyulmamış ise..
Gerçekten de, olay dost kurşunu ile ölüme vardı ise..
Bu iddianame esas çözmesi gerekenleri çözmeden hazırlanmış bir iddianame ise..
Bu basit bir hata mıdır?
Arkasında başka sebepler mi yatmaktadır?