Başkan’ın hemşehrisi de bunu yaparsa!
Zaman zaman, bazı kişilerin kamuoyunda bilinen yüzü ile söylemleri arasındaki farklılık dikkatimi çeker..
Kimi örneklerde, muhatabınız koca koca adamlar olsa da.. “Ergen tavrı” diyebilirsiniz.
Kimi örneklerde, erken yaşlarda, bazılarının devreye girmesi ile büyük koltuklara oturmalarından kaynaklı “Makamının hakkını verememe psikolojisi” diyebilirsiniz..
Kimi örneklerde, “Dolduruşa gelmeye müsait, hemencecik etkileniveriyorlar” diyebilirsiniz..
Kimi örneklerde, “Tayyip Erdoğan’ı devirmek isteyenlerin herkese ihtiyaçları var, bunlar da ‘meselenin üç ağaç olmadığı’nı farkedemeyen muhafazakarlar grubundan” diyebilirsiniz.
İsmini vereceğim somut örnekte, bu ihtimallerden hangisi daha baskındır bilmiyorum..
Ben ismini ve yaptıklarını, söylediklerini aktarayım..
Hangi ihtimal daha baskın, siz karar verin..
Adem Sözüer..
Bir hukukçu..
2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Kanunu yapılırken, aile yapımızı dinamitleyen maddeleri “Bir şeycik olmaz” mantığı ile sisteme sokan, daha sonra da erken yaşta İstanbul Hukuk Fakültesi’ne dekan olan bir hukukçu..
Kimin sayesinde olduğunu, izin verirseniz, söylemeyeyim..
Dekan iken, her şey güzel idi..
Dekanlık koltuğu süresi dolunca..
Birdenbire değişiverdi..
Her şeye itiraz eden, her şeye kılçık atan, her şeye “Olmaz ki ama” modunda yaklaşan bir kimliğe büründü..
Seçim süreci ile birlikte, şehit cenazesi ekseninde somut verileri aktarayım.
4 şehidimiz var.. Ama erken yaşta önemli bir hukuk fakültesine dekan olan muhteremden, hukuk adına ciddi bir taziye yok..
20 Nisan’da yaşanılan PKK saldırısını, nasıl yapıyor ise, 21 Nisan tarihli paylaşımlar içine alıvermiş..
Varsayalım, saldırı olduğunda hemen tepki vermiş..
Peki, ne demiş?
Kendisi muhafazakar ama..
Askerimize “Şehit” diyememiş..
Hani “Seküler takılıyor” diyeceğim ama.
“Ölenlerin ruhu şad olsun” dediğine göre, o da değil..
Tam ifadesi şöyle:
“Terör örgütü PKK ve destekçisi ‘müttefik’ ülkelerin saldırıları T.C’nin tüm vatandaşlarına yöneliktir.
Hukuk; bu saldırılara karşı da devletin vatandaş ve ülkelerini korumasını emreder.
Devletin en temel ve meşru görevlerden biridir bu. Bu görev esnasında ölenlerin ruhu şad olsun..”
Bunu not ettik..
“Müttefik” derken, kimleri kastettiğini yazmaktan çekinen bir hukukçuyu..
PKK’nın destekçisi, siyasi partinin ismini yazmaktan korkan hukukçuyu...
O siyasi partinin tehditlerinin, ülkeyi nereye getirdiğine dair küçücük bir not düşemeyen ceza hukukçusunu..
Not ettik..
Pazar günkü cenaze namazı sonrasında yaşanılanlara geldik..
Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik protestolar için ilk günkü tespiti şöyle:
“Şehit cenazesindeki mehabeti, kederi ve ulviyeti hiçe sayanlar, devletin üst yetkililerinin bulunduğu yerde ana muhalefet partisi başkanına yönelik linç girişimi yaptı.”
Dikkat buyrunuz, sokaktaki bir arkadaş yapmıyor bu tespiti..
Bir ceza hukukçusu, bir hukuk profesörü yapıyor..
“Linç” diyor!
Ben ceza hukuku profesörü değilim..
Sadece Adem Bey’in bitirdiği hukuk fakültesini bitirdim..
Ben o protestoya, “Linç” demiyorum..
Bunu not edip, Adem Bey’in ikinci paylaşımına geçiyorum..
Kemal Kılıdaroğlu’na yumruk atan, cenaze namazı kılınmak üzere toplanılan şehit Yener Kırıkcı’nın köylüsü, 60 yaşındaki Osman Sarıgör’ün kelepçeli fotoğrafını yayınlayıp, şunu yazmış altına:
“CMK kişilere ‘kaçma, kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike oluşturmaya ilişkin deliller varsa kelepçe takılabilir’ diyor. Kim olduğu, yeri yurdu belli. Kelepçe takıp, bu fotoğraf niye? Kanunu uygulamayıp mağdur ederek yapılan bir provakasyondur bu.”
Ben de, o kelepçeli fotoğrafa karşı çıkmıştım.
Ama ben, Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılanın da, linç olmadığını söylediğim için, o kelepçeye karşı çıktım..
Linç değil ise, kelepçe yanlıştır. Ben de o kanaatteyim.
Ama ilk gün, “Linç” dedi iseniz..
O kelepçe takılmalıdır..
Hem olayı yaşandığından çok daha öte bir şekilde yorumlayıp, “Linç” deyip, hem de o linç sebebi lie tüm kamuoyunun hemen hemen tek sanık olarak gösterdiği kişiye kelepçe takılmasına itiraz etmek, nasıl bir hukuk mantığının ürünüdür, gerçekten anlamak imkansız..
Ama kendisi itiraf ediyor.. Hukukçu olmadığını, hukuku istismar ettiğini, aslında siyaset yaptığını yüksek sesle haykırıyor: “Mağdur ediyorsunuz” diyor.
Yani..
Yani, olmayan eylemi uyduruyor.
Sonra..
O eylemi birilerinin üzerine iyice yapıştırmak, hatta siyasi iktidarın da üzerine boca etmek için, “Kelepçe de takmayın” diyor.
Bir de, “Kelepçe takılmadığı için vuralım” demeye getiriyor..
Kelepçe takıldığında da..
“Adamı niye mağdurlaştırıyorsunuz.. Adama bodoslamadan girip, ağzını burnunu kıracaktık. Sokağa çıkamaz hale getirecektik. Linç ile suçlamak yetmez. Anayasal düzeni, cebren değiştirmeye teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılayacaktık.. PKK’lılara, FETÖ’cü hainlere istemediğimiz cezaları isteyecektik.. Kelepçe de nereden çıktı. Bütün planımız bozuldu” diye kılçık atıyor..
O kelepçe takılmasaydı, CHP’liler bir de bunun üzerinden linç kampanyası düzenleseydi, emin olun Adem Bey abimiz, bu konuya hiç girmezdi.
“Kelepçe takılmaması doğrudur” demezdi..
Çünkü onun tek derdi var..
Tayyip Erdoğan yönetimine itiraz etmek. Tayyip Erdoğan’a vurmak. Nereden bir küçük aralık görürse, ordan kroşeyi çakmak..
Mesela?
YSK’nın, KHK’lıların belediye başkanlığını düşürmesine itiraz ediyor Adem Bey..
“Daha yeni, milletvekili olabileceklerine karar vermiştin” diyor..
Hukuk fakültesindeki idare hukukçularına sor, öğren “Milletvekili kamu hizmeti midir. Milletvekili yasamaya, belediye başkanlığı yürütmeye dahil değil midir” diyeceğim ama..
“Ben bilirim” diyenlerin, bir şey soracaklarını hiç sanmam..
Bir başka çelişkili açıklaması: “Seçimden önce YSK tarafından duyurulan takvime göre kesinleşmiş seçmen liste ve sandık kurullarını tartışmak, demokrasinin olmazsa olmazı seçimlerin tartışmaya açılmasını sonuçlar. Bu tartışmanın galibi olmaz.”
Ne imiş?
“Kesinleşen liste, incelenemez”miş.
Aynı gün, bir başka paylaşımında ise, şöyle diyor: “Artık, Ekrem İmamoğlu’na mazbata verilmeli. İptal ancak, sonuç değiştirecek hile kanıtlanırsa mümkün, mazbata da iptal edilir.”
Burda ne diyor? “Hile varsa, incelenir” diyor..
Benden nacizane tavsiye..
Hukukçular, mesleklerine siyaseti karıştırmasınlar.. Hele hele şahsi işlerini, hiç karıştırmasınlar..