Ali Babacan, ilk defa Akit’te
Ali Babacan, ilk defa Akit’te
ALİ KARAHASANOĞLU
AK Parti’nin kurucuları arasında yer aldı. Ekonomiyi yönetti, Dışişleri Bakanlığı yaptı.
Hani AK Parti ile yandaş olduğumuz şeklinde hedef gösteriliyoruz ya.
Samimi bir itirafta bulunayım.
1993’te çıkmaya başlayan Akit gazetesinin en başından bu yana içinde bulunan, yazı işleri müdürlüğünden hukuk sorumluluğuna kadar birçok görev yapmış olmama rağmen, AK Parti yönetiminde uzun yıllar bakanlık yapan Ali Babacan ile cumartesi gününe kadar hayatımda hiç yüz yüze gelmedim. Telefonla dahi konuşmadım.
Nerede yandaşlık?
Veya tersinden bakalım.
AK Parti penceresinden değerlendirelim.
Nerede kendisine yakın gazetelerle yakın temasta olmak?
Ne ben Sayın Ali Babacan’ın bakanlığı döneminde, “gazetemizin şu sorunu var” diyerek gidip bir görüşme yapmışım.
Ne de kendisi, “şu konuda kamuoyunu daha iyi bilgilendirebilmek için yardımınıza ihtiyacımız var” demiş.
Ama sol medyaya bakarsanız, kendilerinin CHP’li belediyelerle iç içe, sabah akşam görüşmeler için de olmalarından yola çıkarak, bize de aynı suçlamaları yapıyorlar.
Ben de, cumartesi günü Akit TV’de yayınlanan Kırmızı Masa programına katılan Ali Babacan ile hayatımda ilk defa yüz yüze görüştüğümü itiraf etmiş oluyorum.
Ali Babacan bakanlık döneminde görevini yapıyor.
Biz gazeteciliğimizi yapıyoruz.
Bırakın ülkeyi yönetmeyi, mahalli yönetimlerde iş başına gelen CHP’li isimler ise, görüyorsunuz gazetecilerle nasıl iş kotarıyorlar.
Sayın Babacan ile program öncesinde, kısa bir sohbet imkanı da bulduk.
Kendisi hakkında önceki tarihlerde, özellikle 2023 öncesindeki süreçte yaptığım sert eleştirilerden dolayı helallik de istedim.
Bu çerçevede, Sayın Ali Babacan’ın, Kırmızı Masada, Akit TV Haber Koordinatörü Muharrem Coşkun’a verdiği cevaplar da, bence çok önemliydi.
Olayların tam da bamtelini ilgilendiren, belki gazeteci olarak bizlerin de tam olarak yoğunlaşmamız gereken esas noktalar programda konuşuldu.
Tüm algı operasyonlarına rağmen, tezviratlara, kirli propagandalara rağmen, Sayın Ali Babacan’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkındaki değerlendirmesi gerçekten çok önemliydi.
Cümle şu: “Bakın benim Tayyip Bey’le ne bir kırgınlığım var ne bir kızgınlığım var. Ben Tayyip Bey’in bu memleket sevgisinden de, Allah inancından da asla şüphe duymam.”
Aslında buraya bir nokta koyup, yazıyı da bitirmem gerekir.
Çünkü Ali Babacan’ın AK Parti’den ayrılıp farklı bir siyasi parti kurmasından bu yana kamuoyunda tartışılan husus bambaşka bir şey.
Sanki Ali Babacan, Tayyip Erdoğan’ın kendisiyle bir anlaşmazlığı varmış, ülke yönetimindeki yanlış işlerden direkt Sayın Erdoğan’ı sorumlu tutuyormuş gibi bir algı çalışması vardı.
Sayın Babacan bu konuda çok net açıklamasıyla samimi kanaatini tüm kamuoyuna aktardı.
“O zaman Ali Babacan, AK Parti’den niye ayrıldı” diyeceksiniz.
Sayın Babacan ona da cevap veriyor.
“Ama bizim anlaşamadığımız nokta, bu ülkenin nasıl yönetileceği.”
Hiç kimse dört dörtlük değildir. Peygamberlerin dahi zelle dediğimiz hataları söz konusudur. Dolayısıyla bizim de, sizin de, Tayyip Erdoğan’ın da mutlaka hatası olmuştur. Ama önemli olan, ülke sevgisi ve yapılan işlerde Allah rızasını gözetmektir.
Bu noktada da, sayın Babacan’ın Tayyip Erdoğan lehine dürüstçe şehadetini, önemli buluyorum.
Bundan sonrasında ülkeyi şöyle yönetirsek vatandaşa daha faydalı oluruz, böyle yönetirsek daha doğru yapmış oluruz şeklindeki tartışmada farklı düşünce tarzlarına sahip olabiliriz.
Belki bu noktada da şunu söylememiz gerekir.
Tayyip Erdoğan doğru isim. Ancak yönetim tarzında bazı SORUNLAR var ise, bunun alternatifi ne?
Bunun alternatifi CHP olabilir mi?
Hem doğru isim değiller, hem de yönetim tarzlarındaki defolar, tolere edilebilecek cinste değil.
Ekrem İmamoğlu’nun yolsuzluklarının yanı sıra şimdi ortaya çıkan bir de casusluk soruşturmasındaki defoları konuyu çok net olarak ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, Deva Partisi’nin ayrı bir parti olarak kuruluşu, ideal yönetim şekline yürüyen yolda kendilerince doğru bir adım olsa da, sonraki aşamadaki CHP ile ittifakları kabul edilemez.
AK Parti’yi bile beğenmiyorsunuz, çok daha idealist bir şekilde ülkeyi yönetebiliriz diyorsunuz, ama sonra ülkeyi yasaklarla, dayatmalarla yönetmeye kalkan CHP ile ittifak yapıyorsunuz. İşte bizim itiraz ettiğimiz nokta bu.
Sayın Babacan, önümüzdeki süreçte AK Parti ile bir diyalog olup olmayacağı konusunda da çok samimi ve dürüstçe bir cevap verdi: “Şimdi CHP’yle bile oturmuşuz, çalışmışız. Her şeyi yapmışız.”
Gerçekten de, ailesiyle birlikte yıllarca CHP zihniyetinden büyük zararlar görmüş Ali Babacan’ın, “CHP ile bile oturmuş çalışmışız” demesi ve şartlar eğer oluşursa, AK Parti ile de bir diyalog kurulabileceğini ima etmiş olması, en azından buna açık kapı bırakması, bence Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir gelişmedir.
Sayın Babacan ile program öncesinde yaptığımız sohbette kendisine de söyledim, “AK Parti iktidara geldiğinde, gencecik bir dindar bakanın, çok bilmiş solcu ekonomi uzmanlarının çözemediği enflasyon ve diğer sorunları hızlı bir şekilde çözmesi, hatta Emin Çölaşan’ların meydan okuyarak, ‘altı sıfırı atamazsınız’ dediği bir konjonktürde, o sıfırların atılması başarısı, beni de tüm mütedeyyin kesimi de gururlandırmıştı.
Bugün geldiğimiz noktada da, Allah’a imanı konusunda, vatanseverliği konusunda Ali Babacan’ın da zerre tereddüt etmediği Erdoğan’ın liderliğinde ülkeye hizmet etmek en doğru tercih olduğu kanaatindeyim.
Şunu da söyledi Ali Babacan:
“Ben bugün itibariyle, yani Tayyip Bey’de de AK Parti’nin yönetim kadrosunda da bir değişim iradesi görmüyorum.”
Burada da ben kendisine bir soru yönelteyim: “AK Parti de göremediğiniz değişim iradesini CHP’de görüyor musunuz?”
Öyle ya CHP’yi destekleyen sendikalara bakın, derneklere bakın sivil toplum kuruluşlarına bakın. Hepsi dindarları ülke yönetiminden uzaklaştırmak için ölümüne mücadele ediyor. Böyle bir süreçte, CHP içerisindeki bir tane veya iki tane ismin iyi niyeti üzerinden CHP’nin tamamını aklayıp paklamak da doğru olmasa gerek.