Al Kılıçdaroğlu'nu, vur İmamoğlu'na!
Yanlış anlamaya sebebiyet verilmemesi için, atasözümüzden uyarladığım başlıktan kastımın ne olduğunu, tam olarak ifade edeyim.. Kastım, "Al birini, vur ötekine" atasözümüz gereği, "Al Kemal Kılıçdaroğlu'nu, vur Ekrem İmamoğlu'na" demekten başka bir şey değil..
"İkisi de aynı" demek istiyorum.
"Birbirlerinden farkları yok" demek istiyorum..
Niçin bu tespiti yapıyorum, onu da somutlaştırayım..
Önce Ekrem İmamoğlu'nun, Akit Medya Grubu şahsında, basına bakış açısını aktarayım..
Tarih 24 Aralık 2020.
Akit TV muhabiri, Ekrem İmamoğlu'nun düzenlediği basın toplantısında, kendisine şu soruyu yöneltiyor: "Halk Ekmek büfelerine az ekmek gittiği için kuyruk oluştuğu ve toplu taşımada bir tülü çözülemeyen yoğunluk konusunda ne söylersiniz?"
"Herkesi kucaklayacağız" diyerek koltuğa oturan, 16 milyon İstanbulluya hizmet edeceğiz" diyerek kolları sıvamış rolü yapan birisinden ne cevap beklersiniz?
"Halk ekmek büfelerine bugün giden ekmek sayısı, gün tamamlanmadığı için önümde yok. Ama dün giden ekmek sayısını verebilirim. Şu kadar.
Yanlış sonuca varılmaması için, bu haftanın tümünde giden ekmek sayısını da vereyim. Şu kadar.. Bu ayın sayısını da toplam olarak vereyim. Şu kadar.. Ve bizden önceki AK Partili başkanın döneminde, aynı tarihte, gün, hafta ve ay olarak kaç ekmek gönderildiğini söyleyeyim. Kıyası siz yapın.." şeklinde bir cevap beklersiniz..
Cevap budur..
Veya otobüslerdeki yoğunluk ile ilgili soruya, "Şu an aktif olarak hizmette olan X sayıda otobüsümüz var. Bu otobüslerimizde bir günde basılan bilet sayısı, XX sayıda! Bir kıyaslama yapabilmeniz için, bizden önceki AK Partili belediye başkanının döneminde, aynı günlerde hizmette olan otobüs sayısını da vereyim, şu kadar.. Basılan bilet sayısı ise şu kadar.. Karşılaştırın.. Takdir sizin.."
Kendisinden önceki belediye başkanının Halk Ekmek büfelerine gönderdiği ekmek sayısına ulaşamayınca.. Önceki dönemin sayısını tutturamayınca.. Otobüslerde daha güzeli yapma vaadi ile koltuğa oturduğu halde, daha berbat yaptığını kendisi de çok iyi bildiğinden..
Akit TV muhabirine şu cevabı veriyor:
"Temsil ettiğin kurum bir gazete kimliğini taşımıyor."
16 milyon İstanbullu için sorulan Halk Ekmek büfelerine giden ekmek sayısının azalması ile ilgili soru nereye gitti?
Otobüslerdeki yoğunluk ile ilgili soru nereye gitti?
"Alavere, dalavere.. Kürt memet nöbete" demişler..
Askerde, durmadan Kürt Memet'e nöbet yazılıyormuş.. Bir gün sorgulamak istemiş. Başlamışlar, sebebini anlatmaya.. Kulak misafiri olan ehli vicdan birisi tespiti yapmış: "Alavere, dalavere. Kürt memet nöbete!"
Şimdi Ekrem bey de, soruya verecek cevabı olmayınca, "Temsil ettiğin kurum bir gazete kimliğini taşımıyor" deyip, kendince kurtuluyor..
Aynısını, Kemal Kılıçdaroğlu da, dün tekrarladı..
Grup toplantısı sonrasında bir gazeteci soruyor:
"İstifa edecek misiniz?"
Bunun cevabı ne olabilir?
Grup toplantısında bir CHP'linin de bağırarak dile getirdiği,. "neden kaybettiniz" sorusunu da içerecek bir izahat ve sonucunda "istifa edeceğim/etmeyeceğim" şeklinde bir açıklama..
Kılıçdaroğlu'nun cevabı ne: "Hangi kanaldan geliyorsunuz?"
Sorunun sahibi Akit TV'den değil ama..
Sonuçta bakış açısı aynı.. Sorudan kaçış metodu aynı..
Kılıçdaroğlu da, İmamoğlu da, belki diyeceklerdir ki.. "Sizin takdir ettiğiniz Tayyip Erdoğan'ı biz örnek alıyoruz. O da gazetecilere bazen soruyor. 'Hangi kanaldan' diye.."
Haklılar..
Gerçekten de, Tayyip Erdoğan'ın kendisine kontra soru yönelten muhabirlere, "Hangi kanaldansın" diye karşı soru tevcih ettiği zaman zaman görülmüştür..
Ki, onların içinde en meşhuru, siyasi iktidarın, devlete sızmış FETÖ'cüler tarafından esir alınmak istendiği dönemde..
Hakim-savcıların üçte birinin FETÖ'cülerden oluştuğu, askeriyede iki generalden birisinin Fetö’cü olduğu, emniyette her dört üst düzey amirin üçünün Fetö’cü olduğu dönemde.. Belki de arkasındaki bu güce güvenerek, Zaman gazetesi muhabiri Ahmet Dönmez'in sorduğu sorulardır..
Tarih 11 Şubat 2014.
Erdoğan, İspanya Başbakanı ile birlikte düzenlediği basın toplantısında FETÖ'cü Zaman gazetesi muhabiri, şimdi kaçak yaşayan Ahmet Dönmez soru yöneltir..
O tarihte montaj kasetlerle çok sükse yapan İzmir Urla ile ilgili bir soru:
"İzmir Urla’da 1’inci derece SİT alanıyken 3’üncü derece SİT alanına dönüştürülen arazide inşa edilen villaların şahsınıza da ait olduğuna ilişkin iddialara ne diyorsunuz?"
Elinizi vicdanınıza koyun.. O günden bu yana, 10 yıl geçmiş, "Erdoğan o villalarda 4 gün kalmıştır" diyeniniz var mı?
Yok..
Daha o gün, Erdoğan bakın, haklılığından kaynaklı rahatlıkla o FETÖ'cüye ne diyor:
"Öncelikle ‘iddia ediliyor’ laflarını kenara koy, gazete olarak 'İddia ediyoruz' de. Dışarıda bağlı olduğunuz güçler nedeniyle bunları iddia ettiğinizi söyle. Birincisi, Urla’daki yerler şahsımla alakalı değil.
Önce iddianızı ispatlamanız gerekir. Şu anda yargı sürecinde olan bir durumdan bahsediyoruz. Burası benim son beş yıl içerisinde üç-beş kez gittiğim ve sevdiğim bir dostuma ait olan bir arazi. Hazine arazisi değil yani, kendi mülküdür.
Patronlarınız doğru konuşmamayı kendilerine meslek edindiği ve böyle iftiralar atmak dışında bir şey yapmadığı için gerçekleri yazmıyorsunuz. Fakat şunu bilin ki bu konuyla ilgili Başbakan’ı kirletemezsiniz. Bunları patronlarına söyle ama sende o irade yok.
Tweet atmaya devam edin. Patronlarınızdan tweet’lerin sayısını iki katına çıkarma emri geldi, sen de devam et yazmaya."
İkinci örnek..
Bugün olduğu gibi, 4 Nisan 2014'de, Erdoğan yine Azerbaycan'a gitmek üzere havalimanındadır..
Basın açıklamasını yaptıktan sonra, gazetecilerden soru alacaktır..
Zaman muhabiri Ahmet Dönmez, FETÖ'cülerin hazırladığı bir soruyu yöneltir:
"Geçtiğimiz günlerde AB eski Bakanı Egemen Bağış'a ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internete düştü. Bağış'ın partiden ihracı söz konusu mu?"
Bağış'ın yaptığı densizliği, o tarihte biz de eleştirdik.. Haddini aşmış dedik.. Nitekim o da özür diledi.. Ama amacımız Bağış üzerinden Erdoğan'ı yemek asla değildi.
Bunların amacı ise, Bağış üzerinden Erdoğan'ı yalnız bırakmak idi..
Bunu gören Erdoğan da, Fetö’cü Dönmez'e cevabını yapıştırıyor:
"Bir defa bakın gazetecisiniz, ama arkadaşımızın açıklamasını bile duymamışsınız. Bence yer değiştirin, hiç durma oralarda."
Ve daha önemlisi, Sayın Erdoğan, o tarihlerde FETÖ'cülerin kendisine attığı iftiraları onlar daha sormadan hatırlatarak cevaplıyor:
"Ben de Cuma namazı kılmıyorum biliyorsunuz. Benim için de bunu söylüyorlar. Biz Cuma namazının nerede nasıl kılınacağını onlardan çok daha iyi biliriz. Bunu da ben kalkıp da vakit namazını şöyle Cuma namazını böyle kılıyorum diye mi anlatacağım. Şimdi de geldiler başbakan Cuma namazı kılmıyor. Bunlar sahtekâr ya, bunlar müfteri. Takiyye var yalan var her şey var."
Kılıçdaroğlu veya İmamoğlu, onlar da Erdoğan gibi; gazeteci sıfatı ile kendilerine soru yöneltenlere bu şekilde cevap verebiliyorlarsa, kendilerinden bu kadar emin iseler, buyursunlar gazetecilerle takışarak cevaplarını versinler..
Ama kendilerine güvenemiyorlarsa, gazetecilerle "Hangi gazetedensin" diyerek, bence takışmasınlar.. Kendileri kaybederler..