Zafer mi? Hezimet mi?
Zafer mi? Hezimet mi?
Ali Akben
PKK’nın teslim olup silah bırakması ile terörsüz Türkiye’ye doğru gidişimizin toplumsal birliğimizi perçinlemesi gerekirken son günlerde yaşananlar, eylem ve söylemler açısının 180 derece olması hem şaşırtıcı hem de düşündürücü.
Özellikle doğu illerimizde bayram havasında kutlanan Terörsüz Türkiye günlerini, karalar bağlayarak engellemeye çalışan eski Türkiye özlemcilerinin yapıp ettiklerini anlamak ve anlamlandırmak gerçekten mümkün değil.
Kimi hezimet derken kimi de zafer diyerek işi Lozan’a kadar götürdü.
Merhum Kadir Mısıroğlu’nun Lozan Anlaşması üzerinde kaleme aldığı Lozan barış mi hezimet mi kitabını öğrencilik yıllarında okumuştum, son gelişmeler üzerine bir kez daha okudum ve üstadımın kemiklerini sızlattığımız kanaatine vardım.
Gençlerin muhakkak okuması gereken bu kitapta üstad dipnotlar ve belgeleri kitabına koyarak niçin hezimet olduğunu tüm açıklığı ile anlamak isteyenlere anlatmış.
Musul, Kerkük ve burnumuzun dibindeki adalar adeta altın bir tepside İngiliz ve Yunan’a sunulmuş ve Anadolu bana yeter hatta artar bile denmiş. Bu cömertlik katılımcı delegeler arasında şaşkınlık bile yaratmış.
Her yıl 24 Temmuzda afralarla tafralarla bayram havasında kutladığımız Lozan Anlaşması aslında birçok yönden Sevr Anlaşmasının tıpkısının aynısı.
Devletimizin geleceği ve milletimizin refahı için yeni bir umut olan çözüm sürecine itiraz edenler, yıllarca 27 Mayısı hürriyet ve anayasa bayramı olarak kutladılar. Millet reyleri ile bağrına bastığı merhum Menderes’in idam edilişini bayram ilan ederek her yıl işledikleri bu cinayetle millete zorla bayram ettirmişlerdi.
Bu güruhun bugün değiştiğine inananlardan değilim.
Başını Kemalist yobazların çektiği gerici güruh iç barışımızı bozmak dâhil her türlü kepazeliği yapmak için kollarını bir kez daha sıvamış, işkembeden atıp tutmalar havada uçuşuyor.
Bu güruh, çözüm sürecini 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi gibi bir tiyatro olduğunu ve 2014 yılında başlatılan ilk süreç gibi akamete uğrayacağından tutun da Erdoğan’ın kendini ömür boyu Cumhurbaşkanı olarak garantilemek istediğine, resmi dilin birden fazla olacağına hatta Suriye kuzeyinde Kürt devletine izin verdiğine kadar ipe sapa gelmez ham hayal deli saçması yazılıp çizilenleri görünce aman Allah’ım diyorum.
Eski Türkiye’de mi yaşıyoruz ki atıp tutuyorsunuz. Geriye gidiş yok artık. Hep ileri daha daha ilerilere hızlı adımlarla değil koşarak gideceğiz ve gidiyoruz.
Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında yan yana şehid düşen mücahitlerin din mayası öyle güçlü ve öyle sağlamdı ki, ilay-ı kelimetullah aşkına sırt sırta düşmana karşı cihad ederken aklına ne ırkı ne dili ne de memleketi gelmişti.
İnkılap tarihimiz inkılaba muhtaç.
Cumhuriyet dönemi tarihinin yeniden doğru bir şekilde yazılmasının zamanı çoktan geldi ama hâlâ genç ve körpe beyinler tarih diye safsata ve hurafe dolu yalan yanlış kirli bilgilerle zehirlenmeye devam ediyor.
Dualarla açılan meclisimiz kurulan Cumhuriyetimiz kirli geçmişinden temizlenmeli. Yurttaşlık bağımız din mayası ile güçlendirilerek çözüm süreci desteklenirse el ovuşturan güruhun bir kez daha hüsran yaşayacağını görürüz.
İçinden bir türlü çıkamadığımız bu gayya kuyusunun baş müsebbibi maalesef CHP zihniyetidir. Dini afyon olarak gören kökü dışarıda bu zihniyet, dünya fezaya giderken milleti yalınayak yaya yürütüyor ve gençler birbirlerini boğazlıyordu.
Nerede ise yarım asırdır başımıza musallat edilen PKK terörü sadece canlarımızı almadı aynı zamanda iliklerimize kadar hissettiğimiz ve halen de devam eden ekonomik sıkıntıları ile huzur ve refahımıza da ciddi anlamda engel oldu.
Kökü dışarıda güçler koalisyonunun ülke bütünlüğümüzü bozmak için 1978 yılında kurduğu PKK için, 2013 yılında Erdoğan cesur bir çıkış yaparak “Biz çözüm için her yola başvururuz. Baldıran zehri içmekse, biz o baldıran zehrini de içeriz. Yeter ki bu ülkeye huzur gelsin, refah gelsin’’ demişti.
O günden bugüne elbette çok şey değişti. Kadife eldivenli demir yumruk sadece PKK’da değil tüm dünyada caydırıcı etkisini gösterdi.
Hükümetimiz Doğu Anadolu’muzu sürgün yeri olmaktan çıkardı. Yaptığı devasa yatırımlar ve alt yapı düzenlemeleri ile doğu batı farkını minimize etti.
1989 yılında Siirt Devlet Hastanesinde göreve başladığımda akşam saatlerinde şehir içi ve şehirlerarası ulaşımın olmadığı günlerden Hakkari’nin dağlarına kadar gece gündüz ulaşılabilecek güvenlik sağlandı.
Sonunu gören PKK çareyi teslim bayrağı çekmede buldu ve iyi de etti.
Gün tahrik ve tahrip etme günü değil. Gün aklıselimi kullanarak karşılıklı anlayış ile bütünleşme günü. Öküz altında buzağı arayanlara fırsat vermeden aydınlık yarınlara doğru hızlı adımlarla gitme günü.
Bu haftalık da bu kadar.
Kalın sağlıcakla.