Yerli malı yurdun malı...
Yerli malı yurdun malı...
Ali Akben
Değerli okurlarım yıl 1965 ilkokul yıllarım, yerli malı haftası ile ilgili hatırladığım üç beş meyve, birkaç kuruyemiş ve öğretmenimin haftanın önemi ve ehemmiyeti ile ilgili anlattıklarından hafızamda kalmış üç beş cümle .
Yerli ve millilik duygusunun körpe hafızama kazındığı o yıllardan günümüze çok şey değişti.
Özellikle son çeyrek yüzyılda ülkemizde yaşanılan gelişmeleri yazmak mümkün değil.
Eski Türkiye’den yeni Türkiye’ye nerede ise değişmeyen bir şey kalmadı. Malum bir kesim için dünya aya biz yaya algısının ezikliğinden kurtulmak pek mümkün olmasa da, ülkemiz dünya liginde ön sıralarda ve tüm engellemelere rağmen de hızla ileri doğru yol almaya devam ediyor.
Dışarda gavurlar, içerde piyonlarının tüm engelleme ve çelmelerine rağmen düşe kalka da olsa bu yoldan geriye gidişimizin imkansız olduğu da kesinlik.
Hafta boyu tüm ülkede gururla kutlanan yerli malı haftasında okullarda düzenlenen programlarda öğrencilerin paylaşımlarında gördüklerim ülke geleceğimizle ilgili umudumu perçinledi.
Bizim neslin hayallerinin çok ötesini gerçekleştirmiş gençlerimizin sunumları karşısında şapka çıkarmak yerine hâlâ aşağılık kompleksinin etkisinde olanların paylaşımlarına bakınca bir hoş olmamak mümkün değil.
11-14 Kasım tarihleri arasında Dusseldorf’ta düzenlenen Medika tıp fuarını bu sene ziyaret eden bir hekim olarak ülkemizden 240 firmanın fuara aktif olarak katılmış olmasını çok önemsedim. Yerli ve milli logolu çok sayıda tıbbi malzeme ve ürün ülkemizde Edirne’den Kars’a birçok ilimizde üretilmiş ve katılan firma yetkililerinin heyecanına da ortak oldum.
Aselsan tarafından seri üretilen CPR cihazının başında bilgi alan yabancılar gördüm. Özellikle cerrahi fizik tedavi alanında ülkemizde üretilen cihazlar ve daha çok güzel ürünler gördüm ve hepsinde logo YERLİ ve MİLLİ.
Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı mottosu ile yola çıkılmış ama ancak Rahmetli Özal döneminden sonra bu yolculukta alınan bir arpa boyu yolun hızlanması gerekliliği anlaşılmış ve maalesef son 20 yıla kadar da daha ileri adımlar atılamamış.
Adım atmak isteyenler ya engellenmiş ya da başlarına olmadık işler getirlmiş.
ABD gavuru sen yapma ben senin ihtiyaçlarını gideririm dedikçe bizdeki öngörüsüzler eyvallah diyerek baş tacı yapmışlar.
Tüm gençliğimiz bu kompleksin hastalıklı idarecilerinin nakaratları ile geçti. Bazen raprapçılar bazen hephepçiler bazen de durumdan vazife çıkarıcılar; biz yapamayız, biz kim oluyoruz ki, ya da bana değmeyen yılan bin yaşasın şakşakçılığı ile geçti gitti.
Aşağılık kompleksi hastalığı tedavisi zor ama imkansız değil.
Yeterki tedavi olmaya niyet edilsin.
Özgüveni tam olan gençlerin hayallerini karartacak eylemlere son vererek hastalıklarının tedavisine başlayabilirler.
Gelelim yine ana gündemimize.
Gazze ve Suriye daha uzun süre dünya gündeminin baş konusu olmaya devam edecek gibi. Dünya zindelerinin duruşunu anlasam da içimizdekilerin yamuk duruşlarını anlamakta zorlananlardanım.
Medya soysuzları hiç olmazsa böyle netameli ve zor günlerden geçerken aynı geminin içinde bulunduğumuzu fark ederek, bizi hançerleyen güruha karşı birlik ve bütünlük içinde olmalı.
Devletimiz gecesini gündüzüne katmış canhıraş ülke menfaatine olmazları olduruyor, bu güruhun gündeminde devlet millet lehine nerede ise hiçbir şey yok.
Emevi camiinde namaz ve Suriyeliler meselesi son günlerde sosyal ve dijital medyada, görüntülü basında yapılan paylaşımlar birlik ve bütünlüğümüzü ne kadar zedeliyor doğrusu araştırmaya değer.
14 yıllık zulüm dönemi boyunca muhalefetin koz olarak kullandığı Emevi camiinde namaz polemiği MİT Başkanı tarafından çözüldü. Suriyeliler meselesi ise daha uzun süre başımızı ağrıtmaya devam edecek.
Özgürleşmiş Suriye’de kılınan iki cuma namazında gözlenen mahşeri kalabalık anlayana çok mesajlar verdi. Anlamayanlar ise her zaman olduğu gibi ipe un sermeyi tercih ederek kem kümlerine devam ediyorlar.
Dünya zindeleri yeni Suriye yönetimiyle çalışmak için her yolu denerken içimizden hâlâ birileri yeni yönetimi terörle yaftalama peşinde.
ABD gavuru bu süreçten İsrail için bir fayda peşinde olduğunu açık ederken, Rusya Esad’ı yanına alarak ülkemize bela etme peşinde pusuda bekliyor. Şii hilali saplantısı olan İran da durumdan vazife çıkarmanın çabası içinde.
Suriye’de her şey yeniden başlıyor.
Yarım asırdan fazla bir sürede başlarına gelen bela ve musibetin devamı için çalışmak ya da çalışanlara piyon olmak sadece bize zarar verir.
Suriye yıllardır olduğu gibi kaos ve kargaşaya yem edilip kan ve kin stüdyosu haline tekrar getirilirse yediden yetmişe ayırım gözetmeksizin tüm ülke olarak halkımız bedel öder.
Suriye’ye bugün sahip çıkmazsak, pusuda bekleyen başka sahipler hayal ettikleri hedeflere doğru ulaşmak için her kepazeliği yapar. İş işten geçtikten sonra gavurun acıma duygusuna sığınmak zorunda kalmayalım.
Gavurda insani, vicdani, ahlaki ve akli duygunun olmadığını Bosna’da, Irak ve Libya’da ve en son da Gazze’den biliyoruz.
Bu haftalık da bu kadar
Kalın sağlıcakla.