• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Tâlib Çelen
Ahmet Tâlib Çelen
TÜM YAZILARI

Seyyid Ahmet Arvasî Hoca’dan Seçmeler-2

08 Şubat 2021
A


Ahmet Tâlib Çelen İletişim:

Seyyid Ahmet Arvasî Hoca’mızdan seçmelere devâm ediyoruz. Onu yeniden okudukça fikirlerinin ne kadar isâbetli, tefekkürünün ne kadar geniş ve derin olduğunu bir daha anlıyoruz. Yazıları sanki bugün yazılmış gibi fertten cemiyete, cemiyetten millete ve bütün insanlığa hitâp etmekte, İslâm’dan kaynaklanan çözüm teklifleri sunmaktadır. Öyle görülüyor ki bundan yüz yıl sonraki insanlar da onun fikirlerini okuduklarında aynı hisleri duyacaklar ve sancılarına bu kadar yakından nasıl dokunduğuna hayret edeceklerdir. 

Başlayalım:

DÜŞÜNME VE “ŞARTLANMA”

“Düşünen insana” saygı duyulur, “şartlanmış insan” saygıya değer bulunmaz. Düşünen insan araştıran, “hakikata” özlem duyan kimsedir. Şartlanmış insan belli “etkiler” karşısında önceden programlanmış “tepkileri” ve davranışları mekanik olarak yerine getiren bir robotdur da ondan. 

“Düşünme” kelimesi, beşer tarihi boyunca, daima her milletin sözlüğünde bulunan çok eski bir kavramdır. Düşünmeyi emretmeyen din, düşünmeyi geliştirmek istemeyen bir eğitim, bilmem tarihte var mı? Yüce ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de belki yüzlerce defa bu emir tekrarlanmıştır. Dinimiz, ister ayakta olalım, ister oturalım, ister yatalım, her durumda düşünmemizi, gerçeği aramamızı emreder: “Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken hep Allah’ı hatırlayıp anarlar ve göklerin, yerin yaradılışı hakkında inceden inceye düşünürler.” (Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran Sûresi, Ayet: 191) Düşünmek dinimizce ibadet sayılmıştır. Mütefekkirler toplumumuzda saygı ve itibar görmüştür. Bu müşahademiz bütün tarihimiz için doğrudur. (…) (Seyyid Ahmet Arvasî, Türk İslâm Ülküsü 1, Burak Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, Tarihsiz, “Düşünme ve Şartlanma”, s. 13)

HÜR İNSAN

(…) İslam dünyasının yetiştirdiği ünlü ilim ve din adamlarından İmam-ı Kuşeyrî (miladi: 986-1074), (esas adı Ebül Kasım Abdülkerim Bin Havazin’dir), Risale-i Kuşeyriyye adlı kitabında hürriyeti, “Allah’tan başkasına kul olmamak” biçiminde tarif eder. Bu anlayış İslâm’ın hürriyet tarifini özetler. Gerçekten de Müslüman, Allah’tan gayrısına kul olmaz ve hareketlerine Allah’ın rızasından başka bir çıkış noktası aramaz. O “egosunu” da, toplumu da putlaştırmaz. Bu sebepten objektif ve subjektif bütün sahte mabutları kafasında ve gönlünde kırar, mutlak varlık olan Allah’tan gayrı ilah tanımaz. İslâm’ın “Allah’tan başka ilah yoktur” parolası, insana hür olmanın sırlarını da verir. (Seyyid Ahmet Arvasi, age, “Hür İnsan”, s. 18)

İNSAN BİR DÜNYA GÖRÜŞÜNE İHTİYAÇ DUYAR

(…) İnsan fert ve grupları, içten bağlanacakları ve kendilerini mutlu kılacak “bir inanç ve dünya görüşü” istemektedirler. Bütün zaman ve mekânların insanı bu ihtiyaçla kıvranmaktadır. Bugünün insanını düşünmekten alıkoymak için kurulan tuzaklar (çılgınca danslar, delice müzikler, arenaya döndürülen stadyumlar; kumar, fuhuş ve uyuşturucu madde evleri…) her şeye rağmen “düşünen ve inanan insanı” henüz tamamen yıkamadı, yok edemedi. (…) (Seyyid Ahmet Arvasî, age, “İnsanların Bir Dünya Görüşüne İhtiyacı Var”, s. 24)

PEYGAMBERLER FİLOZOF DEĞİLDİR

(…) “Akıl” ile “Vahiy” arasındaki farkı kabul etmeyenlere “filozof” ile “peygamber” arasındaki farkı kabul ettiremezsiniz. Bütün idrakini, beş duyunun sınırları içinde “tutsak” eden ve kendini aşma cehdini duymayan bir akıl, “renkleri idrak edemeyen bir kör” gibidir, ona boşuna “sezgiden, ilhamdan, vahiyden” söz etmeyin. Unutmayınız, “peygamberlere iman etmeyen kimse” mümin değildir. İslâm’ın “basiretinden” mahrumdur. Oysa, filozof ile peygamber arasındaki fark, inkâr edilemez. (…)

Peygamberler, akla değer verir, düşünmeyi ibadet sayar, fakat insan aklının ve idrakinin sınırlı bir güce sahip olduğunu da bilirler. (…)

Filozoflar aklın ve şüphenin doğurduğu girdapta bunalırken, peygamberler iman ve aşkın huzuru içindedirler. (…)

Kültür ve medeniyette filozofların etki ve rolünü küçümsemek istemiyoruz. Ancak kültür ve medeniyetlerin doğuş ve kuruluşlarında peygamberlerin rolünü ve değerini küçümsemeye kalkışanları uyandırmak istiyoruz. (Seyyid Ahmet Arvasî, age, “Peygamberler Filozof Değildir”, s. 33)

BİD’AT NEDİR? BİD’AT MERDÛTTUR

(…) İtikat ve ibadete “bid’at” katan, İslâmiyeti kendi dar idraklerine göre tamamlamaya kalkan beyinsizler, kendilerine ne ad verirlerse versinler, asla “İslâm’a hizmet” etmemektedirler. 

Bununla İslâm, yeniliklere kapalıdır demiyoruz. Bid’at, dinin itikat, ibadet ve esaslarına taalluk eden konularda, dinde olmayan şeyleri dine katmak demektir. Yoksa, dinin itikat, ibadet ve esaslarına taalluk etmeyen yeniliklere bid’at denmez. “İlim, İslâm’ın kaybolmuş malıdır, nerde bulursa almalıdır” diye buyuran yüce Peygamberimiz (O’na selâm olsun) ilmî gelişmeyi emreder. Ancak kimsenin dini değiştirmeye, kendi dar idrâkine göre yorumlamaya, saptırmaya hakkı yoktur. 

Din Allah’ındır ve Resûlullah’ın tebliğlerinden ibarettir. Ashab-ı Kirâm ve onların izinde yürüyen “Ehl-i Sünnet vel Cemaat” âlimlerinin ve imamlarının hassas, titiz ve samimi gayretleri ile İslâm bugüne gelmiştir. Onu bozmaya bundan sonra da kimsenin gücü yetmeyecektir. (Seyyid Ahmet Arvasî, age, “Allah Katında Din İslâm’dır”, s. 58-59)

Arvasî Hoca’dan seçmelere başlayınca durmak zor oluyor. Ama yerimizin de bir hudûdu var. Bundan sonrası için “Hayırlısı” diyelim.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Zeynep

Elinize emeğinize sağlık Ahmet Hocam yine güzel bir seçme olmuş. Bazı fikir adamları insani durdurmaz hocam sürekli ilham verir yazdırır. Sınırlarını aşıp taşar Arvasi Hoca da onlardan biri çağlara, gönüllere taşmış.

İ Tuncer

Allah razı olsun.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23