Benim mülâkâtım
Öğretmen seçiminde mülâkât yapılsın/yapılmasın tartışması bütün hızıyla devâm ediyor. Cumhurbaşkanımızın mülâkâtın kaldırılacağını söylemesi mülâkâta karşı olanların elinde büyük bir koz olarak iş görüyor.
Ama millî eğitim bakanının da kendi müesseselerini her türlü gayr-i millî unsûrun yol geçen hanı yapmak istemediği görülüyor ve bu yüzden mülâkâtı kaldır/a/mıyor.
Ben baştan beri mülâkâtı müdâfaa ettim. Hattâ ilk karar alındığında “Mülâkât bir yaşama hamlesidir” başlıklı yazılar yazdım. Çünkü ben eğitimin en mühim unsûrunun öğretmen olduğuna inanıyor ve iyi öğretmen olmadan eğitim hayâtında hiçbir iyi hamlenin muvaffak olamayacağını iddia ediyorum. İyi öğretmeni seçmede de KPSS gibi testten ibâret imtihanların yeterli olmayacağını söylüyorum. KPSS, öğretmen adaylarının ezberlenmiş bilgi seviyelerini ölçmede bir miktar iş görebilir. Ama bu başarı öğretmenlik için yetmez. Öğretmenlik için bu imtihanla ölçemeyeceğimiz birçok ilâve haslet ve meziyetler lâzımdır. Bunların içinde bence en mühimi de îman ve ahlâktır. KPSS ile îmanlı ve ahlâklı öğretmeni seçemezsiniz. Peki mülâkâtla kesin olarak seçebilir misiniz? Doğrusu bunu da iddia etmek zordur. Ama elimizde başka bir enstrüman da bulunmuyor maalesef.
Mülâkâta karşı olan çevreler en çok mülâkâtın torpilden ibâret olduğuna vurgu yapıyorlar. Parti torpili, şahıs ve tanıdık torpili.. Ben Ak Parti iktidârı boyunca mesleğe yeni atılan öğretmenlere baktığımda parti torpilinin hemen hemen hiç işlemediğini söyleyebilirim. Çünkü yeni öğretmenlerin içinde Ak Partili olan yok denecek kadar azdır. Öğretmenler odasına ilk girdiği gün Ak Parti kötülemesiyle meslek hayâtına başlıyor yeni öğretmen arkadaşlar. Ekseriyetinin hayat tarzı seküler ve ideolojik olarak çoğu kemalist. Bu durumda mülâkâtlarda parti ve ideoloji torpili işlemiyor demektir. Geriye ahbap-çavuş torpili kalır ki bu insanlık târihi kadar eskidir. Keşke tamâmen önlenebilse ama mümkün olmadığını da herkes kabûl eder.
Ben mülâkâtı müdâfaa ediyorum ama bugüne kadar gördüğümüz mülâkât vâkıası, netîceleri itibâriyle benim amaçlarıma uymuyor. Bu mülâkâtlara ben de karşıyım. Ben mülâkâtı sâdece eğitim sistemimize gayr-i millî ve gayr-i İslâmî unsurların sızmasını önleyecek bir süzgeç olarak görüyorum. Benim mülâkâtım öğretmen adayını bir heyet huzûruna dikerek bir paragraf okutup suya sabuna dokunmayan bir konuda beş dakika konuşturup öğretmen olacağına veya olamayacağına karar veren bir mülâkât değildir. “45 dakikada bir öğretmen adayının öğretmenlik yapabilecek bilgi, beceri ve psikolojiye sahip olup olmadığını anlayamazsınız” tenkidine ben de katılıyorum. O hâlde mülâkâtta ne yapılabilir?
Benim mülâkâtımın tek hedefi var: Müslüman milletimizin bağrından çıkmış, onunla inanç, hayat ve ideolojik çatışma içinde olmayan, sevinçte ve tasada milletiyle ayrışmayan, varlık gâyesinde birleşen, Müslüman milletimizin yeni nesillerini millî ve mânevî değerlerine bağlı olarak yetiştirecek öğretmeni seçmek. Benim mülâkâtımın başka hiçbir amacı olmayacak. Ben seçeceğimiz öğretmende bulunması gereken bu husûsiyetlere “İstiklâl Marşı Kriterleri” diyorum. Mülâkât, öğretmen adayında sâdece bunu arayacak. Kısaca tekrarlayayım: Benim öğretmenimin milletimizin bayrağı-sancağıyla problemi olmayacak. Vatanın bir kısmını bölüp orada başka bayraklar dalgalandırmanın rüyâsını görmeyecek. İslâm’ın sembolü olan “hilâl” kelimesini duyduğunda içinde bir nefret uyanmayacak. Benim öğretmenim “Hakk’a inanan ve Hakk’a tapan” bir insan olacak. Hakk’a inanmak ve tapmakla “istiklâl”, yani bağımsızlık, hürriyet arasındaki münâsebeti çok iyi kavramış olacak. Ateist, deist, materyalist, pozitivist, dünyâperest, âhiret inancı olmayan bir tipten bu milleti geleceğe zaferlerle yürüten bir öğretmen olmaz. Garpçı, yani Batıcı olmayacak benim öğretmenim. Batı’nın tek dişi kalmış bir canavar olduğu mevzûunda şüphe taşımayacak. Batı’nın topu tüfeği karşısında îman dolu bir göğüs kabartacak. Şehitliğe inanacak. Bu toprakların şehitlerin kanları ile vatan olduğunu bilecek. Bütün dünyâyı teklif etseler vatanını satmayacak. Mâbetlerimize düşman eli değmesine tahammül edemeyecek. İçinde İslâm’ın temeli olan şehâdetleri barındıran ezanla bir problemi olmayacak; bu ezanların sonsuza kadar yurdumuzun üstünde çınlamasından heyecan duyacak…
Evet, benim mülâkâtımın bütün gayret ve gâyesi bu hasletlere sâhip öğretmeni seçmektir. Bu değerlere lâkayt veyâ düşman olanları da eğitim hayâtına sokmamak… Hepsi bu…
Bunu yapabilmek için öğretmen adayları hakkında yapılmış güvenlik soruşturması bilgileri de mutlaka göz önünde bulundurulmalı.
Bir insanın hangi örgütlere girip çıktığını 45 dakikalık bir görüşme ile bilmeniz imkânsızdır elbette. Din, vatan, millet düşmanı örgütlerle yolu kesişmiş birisiyle görüşecek bir şey kalmamış demektir zâten. Burada yeni tartışmalara sebep olmamak için isim vermeyelim ama legal görünümlü birtakım dernek ve vakıfların da nasıl din, vatan, millet düşmanı yetiştirdiğini biliyoruz; buralara üye olmuş, buralardan ödül almış…vs. kişilere de âzamî dikkat gerekir.
KPSS’den daha yüksek puan aldı diye PKK sempatizanı (veya militanı) birisinin çocuğunuza öğretmen olmasını istemezsiniz, değil mi? Ya da evlâdınızı filanca ulu zâtın önünde secdeye kapandıran; ateist, deist bir öğretmeni… Ya da alkolik, sarhoş bir öğretmeni.
İşte benim mülâkâtım bundan ibâret. Mülâkât heyeti sâdece adayın bu kriterlere uyup uymadığına bakmalı ve aslâ not vermemeli. Mülâkât heyetinin notu “Öğretmen olur” veyâ “Öğretmen olamaz” şeklinde olmalıdır.
Bundan sonrası “Öğretmen olabilecekler” arasında yapılacak KPSS benzeri bir imtihanla belirlenebilir. Önceden yapılmış bir imtihâna göre sıralama da yapılabilir. Böylece vatanına, milletine bağlı adayların en başarılıları öğretmen olur.
Torpil problemi hâlâ var denebilir.
Onu da Allah korkusu taşıdığına inandığımız Yusuf Hocam bir şekilde hâlletsin.