Şiirsel terörizm ve görünmez devrim
Şiirsel terörizm ve görünmez devrim
AHMET CAN KARAHASANOĞLU
Hayattaki en büyüleyici tecrübe, gerçeğin içindeki çatlaklardan sızan o anlamsız belirsizlik… Tevafuklar, kayboluşlar, kimlik değişimleri ve kaderin ironik cilveleri… Hepsi, sanki görünmez bir el tarafından yönetiliyormuşçasına ilerler ve sonunda insanı tuhaf bir huzursuzluk içinde bırakır. Şiirsel terörizm, şöyle tasvir edilebilir: Sessizce hareket eden, kimsenin fark etmediği ama herkesin bir şekilde etkilendiği bir devrim.
Herkesin günlük hayatına sıkışıp kaldığı, hiçbir şeyin değişmeyeceğine dair yılgın bir kabulleniş içinde sürüklendiği bir dünyada, birdenbire ortaya çıkar görünmez devrim.
Tekinsiz bir duvar yazısı, park bankına bırakılmış mektup, köprü ayağına asılmış bir cümle… Bütün bu küçük sabotajlar, gerçekle kurduğumuz sahte barışı bozan kırılmalar yaşatır. Bahse konu kırılmaların oyun kurucusu şiirsel teröristler de çoğu zaman kimliksizdir. Onları göremezsiniz, ama bıraktıkları izleri fark edersiniz. Sabah yürürken postanenin duvarında “Bu şehir bir rüya olabilir mi?” yazısını okuduğunuzda, metronun merdivenlerinde biri tarafından unutulmuş gibi görünen ve içinde rastgele dizeler bulunan deftere rastladığınızda ya da bir romanın sayfaları arasına sıkıştırılmış acemice notlar bulduğunuzda… İşte o zaman, kelimelerin hayatınıza dokunuşunu hissedersiniz.
Şiirsel terörizm militanlarını, patlayıcılarla, barikatlarla, şiddetle değil, sözcüklerin ve ferasetin sarsıcı gücüyle besler. (Sizi gidi tutarlılar! ‘Vay canına’ diyorsunuz değil mi?) Meydanlarda değil, içsel dünyalarında slogan atar şiirsel teröristler. Meydanlar, görünmek isteyenlerin arenasıdır. Oysa şiirsel teröristler sıradanlığın keşfiyle dünyayı kurtaracaklarına inanırlar. Öne çıkma gayesini tetikleyen ego, onların dilinde ‘şeytan’ kavramına dönüşür.
“Bu maskenin ardında bir fikir var” diyordu ya müzik ve estetik algısı yüksek Vendetta, ama onun eylemlerinde insanlar da öldü.
Meksikalı romantik, devrimci, sosyolog Subcomandante Marcos, “Sözümüz silahımızdır” dedi. Ama o da (haklı mücadelesi uğruna da olsa) birçok insanın ölümüne sebep oldu. “Dünya hassas ruhlar için bir cehennemdir” diyen büyük fikir romancısı Goethe’nin yaşamış olduğunu ve bu metni okuduğunu varsayalım. Herhalde şöyle derdi: Korkakların sığınağıdır silahlar.
Kelimelerin, büyük roman yazarlarının gayesi ne? Belki de sadece dünyayı biraz daha beklenmedik sürprizlere hazırlıyorlar. Sıradanlığın saçaklarından akan rutine inat belki de sadece varoluşu hissetmek için yazıyorlar.
Fısıltılarla yükselen isyan, kelimeleri kurşuna, mısraları ise bombaya dönüştürür. Savaşların sonlandıramadığı çatışmayı dizelerle değiştirir ve kalemi kılıca çevirir görkemli kaybedenler. Görünmeyen bu ordu, kelimelerle yıkar şiddetin duvarlarını.
Derûni alemden bakarsak, her şey bir tevafuklar zinciriyle anlam kazanıyor. Kim bilebilir belki siz de bir kitap bulur ve hayatınızın yönünü değiştirecek o tek cümleyle karşılaşırsınız.
Ve belki de farkında olmadan, siz de bir şiirsel teröriste dönüşürsünüz.