Düşüncenin sarhoşluğu
Düşüncenin sarhoşluğu
AHMET CAN KARAHASANOĞLU
Zihinsel coşku, edebi ve felsefi yansımaların tezahürü olarak bilinir.
İnsan, sadece biyolojik varlığıyla değil, aynı zamanda düşünebilen, hayal edebilen ve soyut kavramlarla meşgul olabilen bir varlık olmasıyla diğer canlılardan ayrılır.
Bu ayrım, düşüncenin derinliklerine dalan bireyler için zaman zaman bir tür “sarhoşluk” hissine dönüşür.
Ancak bahse konu sarhoşluk, kimyasal bir maddenin etkisiyle değil, zihnin kendi sınırlarını zorlamasıyla, alışılmış kalıpların dışına çıkarak bilincin genişlemesiyle oluşur.
Bu kavramı edebiyat ve felsefe dünyasında birçok büyük yazar ve düşünür farklı şekillerde ele almıştı. Arthur Rimbaud’un “bilinçli sarhoşluk” anlayışı düşünce sarhoşluğunun sınırlarını anlamamıza yardımcı olur. Hikayeler nasıl yazılırsa yazılsın, anlatan sadece kendi içinde yaşayan dünyayı kelimelere döker. Bilinçli sarhoşluk da bir tür aydınlanmayı ifade eder.
Bu aydınlanmanın hikayesi, varolan dünyanın dışında kalanların tekelindedir. Dünyadan tecrit olmuş bilinç, bu sarhoşluğun tesiriyle anlamanın bilmekten daha mühim olduğunu keşfeder. Anlayışı kitabi bilgi değil, muhakeme kırbaçlar. Dolayısıyla aklın sınırları içindeki normlar, sıradan insanların müsekkini olmaktan öteye geçemez.
Gerçek nasıl ki ifadelere sığamayacak denli muğlaksa insan da öyledir. Sınırları belirleyen aklı aştığında, düşüncenin sarhoşluğuna doğru yol alır.
Düşünsel sarhoşluk, bireyin kendi benliğini aşmasını sağlar ve insanı dünyadaki bayağılıktan uzaklaştıran bir eyleme dönüşür.
İşte sorun(!) tam bu noktada başlar.
Benliği aşan birey, toplumun normlarını tehdit ediyor gibi görünür. Oysa toplum çoğu zaman bilinçsiz önkabulün esiridir. Ve kendini güvende hissetmek(!) kalabalığa katılımcı olmasıyla ilgilidir. Gelişimin temel prensibi sorgulamakla başlar. Öğretilmiş ahlak anlayışı sorgulamayı lanetler. Zorunlu eğitimin gayesi de budur. Tektipleşmiş budalalar ordusu oluşturmak ve kitleleri kontrol altında tutmak. İğdiş edilmiş bir eğitim, sadece hadım zihinler inşa eder. Hadım zihinler düşük çocuk misali doğmadan ölmüş bir tarih oluşturur ki, gerçek trajedi de budur.