İran’da rejim değişebilir mi?
İran’da rejim değişebilir mi?
ABDULLAH ŞANLIDAĞ
ABD tağutu Trump «İran’da rejim değişebilir» diyor. Bir yandan İran’ı tehdit ederken, bir yandan da “henüz karar vermedim” diyordu. Makaleyi kaleme aldığım esnada İsrail-İran savaşı 10’uncu gününde karşılıklı saldırılarla devam ederken, ABD ilk defa savaşa fiilen dahil oldu. ABD güçleri İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerini vurdu. Saldırıyı ABD Başkanı Donald Trump bizzat duyurdu.
Büyük Şeytan’ın yeryüzündeki temsilcisi Amerika’dır. Bir bölgeyi işgal etmek istediğinde; önce terör örgütünü o coğrafyaya yerleştiriyor, sonrasında kendisi giriyor. Sömürge mantığı hiç değişmiyor. İsrail terör örgütü ve soykırımcı bir ülkedir, işgalcidir. ABD’den talimat almadan İran’a saldıramaz. Dolayısıyla İran’ın asıl hedefi İsrail değil Amerika’dır. Bizim Şanlıurfa’dan biraz geniş. Konya’nın yarısı kadar. Nüfusu 10 milyon ve bu 10 milyonun 7 milyonu Yahudi, geri kalan kısmı da Hristiyan ve Dürzidir. Bir ülke bile denmez. Bizim Türkiye’nin sadece başkenti kadar bir ülke. Ama ne ülke!!
İşgal ettiği alan, Suriye’nin parçası olan Golan, Batı Şeria ve Gazze dahil 27 bin 817 kilometrekare. Ebadı, eni boyu küçük, lakin kötülük açısından özgül ağırlığı fazla olan terörist bir ülke. Hz. Yakup’un soyundan olan İsrailoğulları da kötülük yaptılar. Biz Müslümanlar açısından bugün Yahudilerin elinde olan Tevrat batıldır ve hiçbir hükmü geçerli değildir. Dolayısıyla bu siyonist Yahudilerin Arzı Mev’ud, vaat edilmiş topraklar da kendilerinin uydurduğu efsanedir. Ben, antisemitist değilim. Yani Yahudi kavminden nefret etmiyorum. Amma.. Siyonizme ve Gazze halkına kan kusturan Netanyahu gibi teröristlere düşmanım. Varsın bu anlamda antisemitist olayım. Bugün İsrail Devleti, başta Gazze olmak üzere Suriye, Lübnan ve İran’a saldırarak, insanlık suçu işlemektedir. Soykırım yapmaktadır. Elinde silah bile olmayan masum insanları, küçücük çocukları öldürmektedir. Mabedleri bombalayan, hastaneleri vuran bir terör devletinden hiç kimseye hayır gelmez.
Ben bir fikir işçisiyim. Düşünceye, fikre, dinlere, ırklara, farklı dünya görüşlerine saygım var. Mesela ben bir yazar olarak, Nazilerin Yahudilere uyguladığı zulme karşıyım. Ama aynı şekilde Yahudilerin de Filistinlilere yaptığı soykırıma da karşıyım. Mazlumların ahı arşı titretiyor. Allah’ın adaleti muhakkak tecelli eder. İsrail bu gidişiyle abad olmaz. Ebu Cehil gibi ölüm nasip olsun Netanyahu’ya ve onu destekleyenlere.
İsrail’in Filistin ve Lübnan’dan sonraki hedefi Türkiye değil İran oldu. Bugün savaş tüm hızıyla devam ediyor.
Ne zoruma gidiyor biliyor musunuz?
2015’de başlattığımız çözüm süreci Suriye iç savaşı yüzünden bitirilmiş ve Kürt sorunu çözülmemişti. Korkarım ki bu sefer de İsrail-İran arasında cereyan eden bölgesel savaş yüzünden Kürt sorunu akamete uğrayacak. Acaba terör devleti İsrail bu kez PKK’dan ne isteyecek? Veya çoktan istedi de bizim mi haberimiz yok?
İsrail İran’dan kayıtsız şartsız teslim olup, elindeki nükleer silahları başka bir ülkeye devretmesini veya imha etmesini isteyebilir. Ayrıca İsrail, İran’dan bir rejim değişikliğini de talep edebilir. İran tüm bunlara yanaşır mı?
NATO müttefikimiz olan ABD, İran-İsrail Savaşı’nın direkt muhatabı değilse de, Orta Doğu’yu karıştıran yegâne güçtür. Türkiye diplomasiye ağırlık vermeli ve savaşa hayır demelidir. Komşumuz İran’daki ateşi bize de sıçratmalarına asla müsaade etmemeliyiz. Suriye cadı kazanı gibi kaynıyor. İsrail’in arkasındaki Avrupa gücü de dağılıyor. Filistin-Gazze konusunda İsrail’e destek veren Avrupa, bakalım İsrail İran kapışmasında tarafını nasıl belirleyecek? İsrail’in Gazze halkına yaptığı soykırımın bir ortağı da Avrupa birliğidir. Bu anlamda AB de katildir. Şimdi İngiltere, Fransa ve İspanya gibi ülkeler, İsrail’in mutlaka durdurulması gerektiğini savunuyorlar. AB ülkeleri İsrail’i savunmanın bilançosunu ödüyor. ABD, Rusya, Çin ve Türkiye gibi ülkeler büyüyüp ön plana çıkarken, AB yalnızlaştığını gördü.
Yani AB İsrail’e destek verdiğinden dolayı güç ve mevzi kaybetti. Aynı hatayı inşallah İsrail-İran kapışmasında yapmazlar. İsrail-İran savaşı, Doğu-Batı eksenindeki büyük güçleri ilgilendiren bir safhaya girdi.
İsrail’in İran’a karşı ABD’yi sıcak savaşa ikna etme çabaları devam ediyor. İsrail’in “Tahran’ı terk edin” çağrısına karşı İran’dan “Tel Aviv’i terk edin” cevabı gecikmedi. Görünen o ki, savaş, doğrudan başkentlerinin eşiğine gelip dayandı. İran’ın Suriye, Irak, Lübnan hattındaki vekil güçleri zayıfladı. Bir Yemen cephesi var. Henüz bir öngörü için erken ama, İran için bu savaş, varlık-yokluk anlamına geliyor.
Şu anda İran rejiminin bekası, içerdeki muhalif gruplara bağlı. Dış müdahale ve uluslararası konsensüs, maalesef İran aleyhine işliyor. Eğer İsrail; doğrudan ABD’yi savaşa ikna eder ve ikisi birden İran’ı bombardımana tabi tutarlarsa, İran için iki seçenek oluşur. Ya büsbütün rejim değişikliği.. Ya da içerdeki muhalif yapılar üzerinden İran’ı Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün gibi benzeri bir çizgiye çekmeyi hedefleyebilirler. Yani bundan sonraki safhada, ya büsbütün çökmüş, rejim değişikliğine uğramış bir İran’ı göreceğiz veya iğdiş edilmiş bir İran.. Her ikisi de ABD’ye boyun eğen bir yapıya doğru evrilen bir İran.
İran, Rusya ve Çin gibi müttefiklerinden destek almaz ise bu savaşı kaybedebilir. 46 yıllık İran İslam devriminin kaderi, Rusya ve Çin’e bağlı olmamalıydı. İran, stratejik tercihlerini hep hatalı kullandı. İslam ülkeleri ile güçlü bağlar kuramadı. Devrim, büyük bir sınavla karşı karşıya. Bu sınavda yalnız olmak da en kötüsü.