Türkiye için korkunç tehlike! Maalesef kritik eşik açıldı
Türkiye'nin sosyal güvenlik yapısı, tarihinin en derin krizlerinden birine doğru sürükleniyor. Ülke genelinde tam 21 ilde emekli, dul ve yetim aylığı alanların sayısının, prim ödeyen aktif çalışan sayısını geçmesi, sistemin sürdürülebilirliği konusunda kırmızı alarmın çalmasına neden oldu.
Bu kırılmanın temel nedenleri arasında;
EYT Düzenlemesinin Dev Mali Yükü: 2023 yılında milyonlarca kişinin sisteme aynı anda dahil olmasıyla Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) üzerindeki mali baskı katlanarak arttı.
Hızla Yaşlanan Nüfus: Artan yaşlı nüfus oranı, sisteme giren primin azalıp çıkan aylık miktarının yükselmesine yol açıyor.
Vatandaşlık Maaşı Belirsizliği: Hükümetin gündemindeki "Aile Bazlı Vatandaşlık Maaşı" uygulaması, sosyal yardım harcamalarını öngörülemez bir şekilde artırma ve mevcut sosyal devlet yapısının temelini sarsma riski taşıyor.
Türkiye, sosyal güvenlik tarihinde kritik bir dönemece girmiş durumdadır. Emekliler ile çalışanlar arasındaki dengenin bozulması, artan sosyal harcamalar ve demografik değişimler, ülkenin sosyal devlet mimarisini ciddi bir tehditle karşı karşıya bırakmaktadır.
21 İlde Çalışandan Fazla Emekli Var
SGK verilerine göre Amasya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Burdur, Çanakkale, Çorum, Edirne, Giresun, Kırklareli, Kırşehir, Kütahya, Ordu, Rize, Sinop, Tokat, Trabzon, Yozgat, Zonguldak, Bartın, Karabük olmak üzere 21 ilde sosyal güvenlik dengesi tamamen tersine döndü.
Emekli sayısının çalışanı aşması, SGK’nın topladığı primin ödenen maaşı karşılayamadığını gösteriyor. Sistemin sürdürülebilirliği için SGK’ya merkezi bütçeden milyarlarca liralık destek gerekiyor.
Bu illerde gençlerin büyük şehirlere göçü ile yaşlı nüfus oranı yükseliyor. Sosyal güvenlik yükü çalışanın omzuna biniyor, çalışan başına düşen emekli sayısı tehlikeli seviyede artıyor.
Türkiye’de dengeler bozuluyor
Normalde sağlıklı sosyal güvenlik yapısında beklenen oran 1 emekliye karşılık 4 çalışandır. Türkiye’de bu oran 1.6’ya düşmüş durumda. 21 ilde ise 1 çalışana 1’den fazla emekli düşüyor. Bu, dünya genelinde sosyal güvenlik krizlerinin başlangıç eşiği olarak değerlendiriliyor.
EYT Düzenlemesi Sistemi Sarstı
2023’te yürürlüğe giren EYT düzenlemesi ile yaklaşık 2 milyon kişi aynı anda emekli oldu. 2024 sonunda bu sayı 3 milyona yaklaşıyor. Düzenlemeyle birlikte SGK’nın yıllık finansman ihtiyacı 500 milyar TL’yi aştı. Aktif çalışan sayısı ise henüz büyüyemeden emekli sayısı patladı. Uzmanlar, bu etkiyi “Sosyal güvenlik sistemine yapılmış en yüksek mali şok” olarak nitelendiriyor.
EYT’nin getirdiği yapısal maliyet de ağır. Sistem aktif çalışan sayısını azaltıyor, prim gelirlerini düşürüyor, emekli maaş ödemelerini sürekli büyütüyor, SGK’nın açıklarını artırarak bütçe disiplinini zorluyor
SGK’nın 2025–2026 yıllarında bütçeden 1 trilyon TL’nin üzerinde transfer talep edeceği tahmin ediliyor.
Nüfus Yaşlanıyor: Çalışan Azalırken Bakım Yükü Artıyor
Türkiye’nin doğurganlık oranı 2,01’den 1,51’e düşmüş durumda. Bu seviye, ülke nüfusunun orta vadede azalmaya başlayacağı anlamına geliyor. Yaşlı nüfus oranı ise Cumhuriyet tarihinde ilk kez yüzde 11’i aştı.
Yaşlanan nüfusun ekonomiye etkileri de olumsuz. Yaşlanan nüfusla birlikte emekli sayısı artıyor, sağlık ve bakım harcamaları büyüyor, çalışan nüfus küçülüyor, vergi ve prim yükü artıyor, ekonomik büyüme yavaşlıyor.
Bu tablo, sosyal yardım harcamalarını artırırken çalışma çağındaki nüfusun omuzlarındaki yükü katlıyor.
Şimdi de Vatandaşlık Maaşı: Yoksulluğu mu Azaltır, Bağımlılığı mı Artırır?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla çalışmaları hızlandırılan "Gelir Tamamlayıcı Aile Destek Sistemi" için yol haritası netleşiyor. Kamuoyunda "Vatandaşlık Maaşı" olarak bilinen düzenleme kapsamında, geliri belirlenen sınırın altında kalan hanelere devlet tarafından nakdi destek sağlanacak. 2026 yılında pilot illerde hayata geçirilecek sistemde, aileden en az bir kişi iş gücüne katılana kadar ödemeler devam edecek.
Aile Sosyal Destek Programı ile entegre çalışacak sistemde temel mantık, ailenin gelirini belirli bir "garanti" seviyesine tamamlamak olacak.
Gelir Sınırı Belirlenecek: İlk etapta asgari ücret veya yoksulluk sınırı baz alınarak hane halkı için yıllık/aylık bir asgari gelir sınırı tespit edilecek.
Fark Hesaplanacak: Ailenin mevcut geliri, belirlenen bu sınırın altındaysa, aradaki fark devlet tarafından "maaş" olarak ödenecek.
Örnek Senaryo: Devletin belirlediği gelir sınırı 20.000 TL, ailenin toplam geliri ise 16.000 TL ise; devlet bu aileye aylık 4.000 TL gelir tamamlayıcı destek verecek. Hiç geliri olmayan hanelere ise belirlenen taban tutarın tamamı ödenecek.
Vatandaşlık maaşı devreye girerse bu sayının 7–8 milyon haneye çıkabileceği konuşuluyor. Ancak düzenlemeyle devletin sürekli gelir tamamlaması, çalışma motivasyonunu azaltabilir.
Maaş kesilmesin kaygısıyla kayıt dışı çalışma artabilir Genç nüfusta istihdam oranı düşebilir. Sosyal yardım bütçesi hızla büyüyerek vergi yükünü artırabilir. SGK açıkları ile birleşince mali disiplin bozulabilir.
Türkiye uzun vadede sosyal yardım bağımlısı bir nüfus ile karşılaşabilir. Sosyal bilimciler bu dönüşümü, Latin Amerika’da 1990’larda görülen “yoksulluğun kurumsallaşması” süreçlerine benzetiyor.
Türkiye zaten bütçesinin yüzde 26’sını sosyal güvenliğe, yüzde 15’ini sosyal yardımlara, yüzde 13’ünü sağlık harcamalarına ayırıyor.
Bu oranlar, Avrupa ülkeleri seviyesine yakın görünse de Türkiye’nin gelir düzeyi bu yükleri taşımakta zorlanıyor.
Vatandaşlık maaşı eklenirse toplam sosyal harcama GSYH’nin yüzde 20’sine yaklaşabilir, bütçe açığı büyür, vergi oranlarında artış ihtiyacı doğar, enflasyon baskısı artabilir, çalışan kesim üzerindeki yük ağırlaşır.
Çözüm İstihdamı Artırmak
Türkiye ekonomisi uzun yıllardır büyüse de, bu büyüme “istihdam yaratmayan” bir modele dönüşmüş durumda. Bunu tersine çevirmek için:
Yüksek katma değerli sektörlere (savunma, yazılım, biyoteknoloji, yenilenebilir enerji) yatırım teşvikleri güncellenmeli. KOBİ’ler için uzun vadeli, faizsiz, üretim şartlı kredi mekanizmaları kurulmalı.
Vergi ve prim yükleri, özellikle küçük işletmeler için kademeli ve gelir bazlı modele dönüştürülmeli. Kamu alımlarında yerli üretici ve yerli teknolojiyi önceleyen stratejik satın alma sistemi uygulanmalı.
4 Milyon Ev Genci Var
Eurostat tarafından yayınlanan istatistiklere göre, AB’ye üye ülkeler arasında 15-29 yaş grubunda ne okuyan ne de iş gücünde olan gençlerin oranı ortalamada yüzde 18 iken, bu oran Türkiye’de yüzde 35,6. 15-24 yaş grubu gençlere odaklandığımızda AB ortalaması yüzde 14,5’e gerilerken, Türkiye’de bu oran yüzde 31,1 olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka deyişle ve özetle; her üç gençten birisi ne eğitimde ne de iş hayatında! Bu da yaklaşık olarak 4 milyon genç insana tekabül ediyor…
Türkiye, 15–34 yaş arası nüfusta OECD’nin en düşük işgücüne katılım oranlarından birine sahip. Uzmanlar bunu artırmak için 12 yıl zorunlu eğitim politikasından vazgeçilip teknik beceri odaklı bir sisteme geçilmesini, yeni mezun destekli ilk iş programının yaygınlaştırılmasını öneriyor.
Ayrıca uzmanlara göre üniversite stajları zorunlu ve ücretli olmalı. Genç girişimcilere vergi muafiyeti ve sermaye destekleri sağlanmalı. Mesleki eğitim özel sektörle tam entegre hale getirilmeli.
Bu adımlar, gençlerin istihdama daha hızlı geçmesini sağlar ve sosyal yardım talebini azaltır.
Bölgesel Kalkınma ve Adil Nüfus Dağılımı
Emekli sayısının çalışanı geçtiği 21 ilde ortak sorun: göç ve sanayi yokluğu. Bu illeri yeniden üretim merkezine dönüştürmek için göç veren illerde özel ekonomik bölgeler kurulmalı.
Tarım ve hayvancılıkta teknolojik dönüşüm destekleri artırılmalı. Küçük illerde teknokent ve AR-GE kuluçka merkezleri yaygınlaştırılmalı. Bölgesel asgari ücret modeli tartışmaya açılmalı.
SGK’nın Sistemi de Değişmeli
Türkiye’nin sosyal güvenlik sistemi giderek büyüyen bir finansman açığıyla karşı karşıya. SGK’nın mali sürdürülebilirliği için adımlar gecikmeden atılmalı. Bunun için kayıt dışı ekonomiyle dijital takip sistemi üzerinden mücadele edilmeli.
EYT sonrası erken emeklilik modelleri tamamen kaldırılmalı. Emeklilik yaşı kademeli olarak OECD ortalamasına çekilmeli. Prim tabanı genişletilmeli; home-office ve esnek çalışanlar için özel prim modeline geçilmeli.
Hem Yardım Hem İş Olsun
Sosyal yardımların bağımlılık riskine karşı sosyal yardım alan hanelerde çalışma zorunluluğu / iş arama yükümlülüğü getirilmeli.
Mesleki eğitim programları yardım şartı haline getirilmeli. Gelir tamamlayıcı destekler süreli ve kademeli olmalı.
Yerel yönetimlerle ortak toplum yararına istihdam programları genişletilmeli. Amaç, “sürekli yardım alan nüfus” değil, “yardım alırken çalışan nüfus” oluşturmak olmalı.









