Sumud olayı Türkiye’ye acı bir gerçeği gösterdi: İsrail pasaportu taşıyan Türk vatandaşları acilen tespit edilmeli! Çifte vatandaşlık ulusal güvenlik zaafına dönüştü
Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkan Sumud Filosu, siyonist ablukayı delme cesareti gösteren onlarca gönüllünün onurlu bir direnişini temsil ediyordu. Ancak bu asil yürüyüş, Akdeniz’in ortasında yalnızca İsrail’in barbarlığını değil, Türkiye açısından da derin bir güvenlik açığını gün yüzüne çıkardı.
ÖZEL HABER
Türkçeyi akıcı konuşan İsrail askerleri!
Filo aktivistleri sorgulanırken, İsrail askerlerinin Türkçeyi akıcı konuşmaları, hatta bazı görevlilerin Türkiye’de yaşamış ve Türk vatandaşlığı taşıyor olmaları, ciddi bir soruyu gündeme taşıdı:
Bu tablo, çifte vatandaşlık meselesinin artık bir kimlik değil, güvenlik sorunu haline geldiğini gösteriyor.
Yumuşak güç mü, sızma operasyonu mu?
Küreselleşmenin sunduğu “çoklu vatandaşlık” hakkı, bugün bazı devletler tarafından bir istihbarat ve nüfuz aracı olarak kullanılıyor.
İsrail, diaspora bağlantılarını medya, eğitim, sivil toplum ve ticaret üzerinden örgütleyerek farklı ülkelerde “görünmez etki ağları” kuruyor.
Bu durum sadece kültürel değil, doğrudan devlet güvenliğini ilgilendiren bir tehdit alanı oluşturuyor.
SUMUD filosundaki aktivistlerin Türkçe’yi akıcı bir dille konuşan İsrail asker ve polisleri tarafından sorgulanması korkunç bir gerçeği ortaya koydu. Tanınmamak için yüzleri maskeli konuşan bu kişilerin Türkiye’de yaşadığı ve çifte vatandaş olduğu anlaşılıyor. MİT’in acilen araştırması ve İsrail’de askerlik yapan Türk vatandaşlarının tespit edilmesi gerekiyor.
Vatandaşlık kimlik kartı değil, sadakat beyanıdır
Türkiye, yüzyıllardır farklı kimlikleri bir arada yaşatmış bir ülke.
Ancak “açık toplum” olmanın sınırı devlet güvenliğiyle çizilir.
Eğer çifte vatandaşlık hakkı, başka devletlerin “yumuşak işgali” için kullanılıyorsa, Türkiye bu hakkı yeniden tanımlamalıdır.
Vatandaşlık bir aidiyet değil, sadakat beyanıdır.
Devlet, bu beyanın samimiyetinden şüphe duyduğu her durumda, denetim ve soruşturma yetkisini kullanmalıdır.
Sumud olayı maskeleri düşürdü
Sumud filosu hadisesi, sadece İsrail’in saldırganlığını değil, aynı zamanda Türkiye içinde kimlerle kimlerin bağlantılı olduğunu da gösterdi.
Türk pasaportu taşıyıp İsrail ordusuna bağlı görevlerde bulunan şahısların varlığı iddiası, derinlemesine araştırılmalıdır.
Bu mesele bir “düşman avı” değil; devlet aklının refleksi meselesidir. Çünkü bugün egemenliğe yönelik tehdit, silahlarla değil, pasaportlarla gelir.
Milli bilincin yeniden inşası şart
Türkiye hem içeriden hem dışarıdan kuşatılmak isteniyor.
Bu kuşatmayı yarmanın yolu, yalnızca güçlü bir ordu değil, sadakat esasına dayalı bir vatandaşlık anlayışıdır.
Artık savaşlar cephede değil, kimliklerin gölgesinde veriliyor.
Devletin “vatandaşlıkta stratejik güvenlik denetimi” uygulaması bir tercih değil, zorunluluktur.
Sumud olayı bize bir kez daha şunu hatırlattı:
Türkiye’de yaşayıp çifte pasaport taşıyan İsraillilerin Tel Aviv’de askerlik yapması ve silah eğitimi alması ve bu kişilerin Türkiye’ye gelip mahallemizde bizlerin arasında yaşaması bir milli güvenlik sorunudur.
Bu kişilerin MİT tarafından isim ve adresleri ve oturdukları evlerde silah ve mühimmat olup olmadığı tespit edilmeli.
Bir ülke, kime vatandaşlık verdiğini bilirse, gerçekten bağımsız olur.






