“6 asırlık Osmanlı İmparatorluğu, yöneticilerin ferasetsizliği yüzünden 6 yılda yıkıldı” diyen Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, Erdoğan’ın “Churchill’in hıçkırığı”nı anlatması üzerine, Akit’e “Osmanlı’nın hıçkırıkları”nı anlattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta içinde Marmara Üniversitesi’nin akademik yılı açılışındaki tarih dersi niteliğindeki konuşması kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batılıların emperyalist politikalarını anlatırken bahsettiği ve tarih literatürüne “Churchill’in hıçkırığı” olarak geçen hikâye, tarihçilerin malumu olsa da halkın Batı’nın gerçek emellerini anlaması bakımından büyük anlam ifade etti.
6 ASIRLIK İMPARATOR 6 YILDA YIKILDI
Erdoğan’ın, konuşmasında “Ülkelerin adını vermek istemiyorum, fazla detaya girmek de istemiyorum ama iki ülkenin haritasında zikzak var. Buna da Churchill’in Hıçkırığı deniliyor” ifadeleriyle anlattığı tarihi olayın hikâyesi, kaynaklarda; Ürdün ile Suudi Arabistan arasındaki sınırın çizilmesindeki keyfiyeti anlatıyordu. Rivayete göre iki ülke arasında Ürdün’ün başkenti Amman’a yönelen bir girinti oluşturan zikzaklı kısmı, mükellef bir yemek sonrası bu işle ilgilenen İngiliz devlet adamı Winston Churchill’in bir hıçkırığının sonucu oluştu. Churchill’in, haritayı çizerken hıçkırması sonucu zikzak oluştu ve harita o haliyle belirlendi. Ancak Ortadoğu ve Osmanlı’nın kadim coğrafyasında Batılıların keyfiyetiyle belirlenen kaderimiz bununla sınırlı değildi. Libya’dan, Kudüs’e ve Balkanlar’a kadar Osmanlı’nın elinden çıkan geniş bir coğrafya İmparatorluğun son döneminde Batılıların İttihatçı devlet adamları üstünde sağladıkları nüfuz sonucu elden çıkmıştı. Churchill’in hıçkırığı, Batılıların doymak bilmeyen hırslarını remz ediyordu; Osmanlı’nın hıçkırığı ise bütün bir Müslüman coğrafyadaki milletin huzuru bulamamak üzere girdiği fetret devrini sembolize etti. Erdoğan’ın ders niteliğindeki hitabı sonrası Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’yla Osmanlı’nın elinden çıkan bu geniş coğrafyayı konuştuk. Prof. Dr. Sofuoğlu, “14’üncü yüzyılın başında kurulan koca imparatorluk, basit hatalar yüzünden yıkıldı. 6 asırlık Osmanlı İmparatorluğu, yöneticilerin ferasetsizliği yüzünden 6 yılda yıkıldı. Sultan Abdülhamid’in 1908 yılında padişahlıktan indirilmesinin akabinde imparatorluk 1914’te I. Dünya Savaşı’na girdiği süreçte fiilen bitmişti” dedi.
Ülke ülke sorduk, Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu anlattı. İşte Sofuoğlu’nun anlattıkları:
LİBYA KAYBEDİLİRKEN İTTİHATÇI SADRAZAM İTALYAN GENERALLE BRİÇ OYNUYORDU!
Kartacalı Hannibal’in’dan Romalılara kadar büyük güçlerin her daim elde etmeye çalıştığı Libya toprakları, Kuzey Afrika’da Osmanlı’nın elinde kalan son toprak parçasıydı. 1881’de Mısır’ı, 1882’de Tunus’u kaybetmemize rağmen 1911’e kadar Libya elimizde kalmıştı. Öteden beri Lombardların Vandalların, Afrika’daki emirliklerin hedefinde olan Libya şeridinin Roma’nın hedefinde olduğunu bilen Sultan II. Abdülhamid, buraları tahkim ettirmiş, birlikler ve silah malzemeleri göndererek savunmasını güçlü hale getirmişti. İtalyanların niyeti sır değildi. Hem İtalyan medyasında, hem dünya kamuoyunda, hem Libya basınında, hem de Osmanlı basınında İtalyanların Libya’yı almak istediği çok defalar dile getirilmişti. Bunu eski İtalyan Başbakan Giovanni Giolitti, Türkçe’ye “Trablusgarp’ı Nasıl Aldık?” ismiyle çevrilen kitabında anlatır. İtalyanların saldırısının beklenmez bir durum olmamasına rağmen 1911 yılına gelen süreçte Abdülhamid’in gönderdiği birlikler, buradan alınıp Yemen’e gönderilmiştir. Peki bunu yapan kişi kim? Libya’daki birlikleri tasfiye eden isim İttihatçılardan Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa’dır. Hakkı Paşa’nın bir önceki görevi Roma Büyükelçiliği’dir. İbrahim Hakkı Paşa’nın Osmanlı kamuoyunda çok yakından tanınmamasına rağmen Sadrazam yapılması, Roma’daki büyükelçiliği sırasında bu göreve getirilmesine karşılık Libya’nın verilmesi sözünün koparılmasıyla doğrudan irtibatlıdır. İtalyanlar ellerini kollarını sallaya sallaya Trablus’u işgal ettiler. Ancak İtalyanlar işgale başladıklarında uzunca bir süre kıyı şeridinde kalmışlar, içlere girememişlerdir. Bu süreçte yaşananlar da İbrahim Hakkı Paşa’nın hatalarının sıradan hatalar olmadığını, hıyaneti zorlayan hatalar olduğunu göstermektedir. Hakkı Paşa, kendisinden sonra Roma Büyükelçiliği’ne, İtalyanları uyaracak kimseyi atamıyor. Bu atamayı yapmadığı gibi Libya’ya da vali ataması yapmıyor. Yani işgali kabullendiğini göstermiş oluyor. Libya’daki savunma birlikleri 100 bin silah istiyor, İstanbul’dan gide gide 10 bin silah gidiyor. Silahlar gitmeden önce de İtalyan istihbaratının bu konuda haberi oluyor. İhanete varan bir olay da, İtalyanların Libya’yı işgal ettiği haberi geldiğinde İbrahim Hakkı Paşa’nın bir İtalyan general ile briç oynaması hadisesidir.
BALKANLAR'I ABFÜLHAMİT SİYASETİNİ BIRAKAN İTİHATÇILAR YÜZÜNDEN KAYBETTİK!
uAbdülhamid, Balkanlarda bir harb hazırlığı yapıldığının farkındaydı. Çünkü Rusların Panslavist ve Panortodoks politikaları sonucu Balkanlarda bir savaşın çıkması ihtimaline karşı teyakkuzdaydı. Abdülhamid, Balkan devletlerinin kendi aralarında anlaşmasına ve yakınlaşmasına karşı dikkatli davranıyordu. O devletlerin taleplerini yerine getirip, blok oluşturmalarına engel oluyordu. Her ikisi de Ortodoks olan Rumlar ve Bulgarlar aynı kiliseyi kullanırken Rumlar’ın Bulgarlar’a eziyet etmesi üzerine Sultan Abdülhamid, bir gecede Almanya’dan getirmiş olduğu konstrüksiyon malzemeyle bugün Balat’taki Bulgar Kilisesi’ni Rum Kilisesi’nin karşısına kurarak Bulgar ve Rum ayrılığını keskinleştiriyor. İttihatçılar ise iktidara gelmelerinin hemen akabinde, bunları barıştırıyor. Abdülhamid, Balkanlar düşerken güvenliği için Selanik’ten İstanbul’a getirilmesi gerektiğinde ilk sözü “Kiliseler meselesini mi çözdünüz yoksa?” oluyor. Bu sorun çözülünce Yunanistan ile Bulgaristan arasında bir sorun kalmadı çünkü… Abdülhamid sürekli olarak Sırbistan Kralı’nı, Bulgar Kralı’nı memnun etmeye çalışırdı. Sırbistan Kralı’nın eşine gemi hediye etmiştir mesela… Ama İttihatçılar bunları küstürünce Osmanlı’dan uzaklaştılar, kendi aralarında barıştılar ve Osmanlı’yı balkan coğrafyasından çıkartacak süreci başlattılar.
KUDÜS'ÜN KAYBEDİLMESİNDEN FALKENHEİN Mİ SORUMLU ENVER PAŞA MI?
uEnver–Talat-Cemal Paşa üçlüsü İttihat ve Terakki Partisi’nin en güçlü yöneticileridir. Talat Paşa’nın hatıralarına bakıldığında Kudüs’ün elimizden ne kadar acıklı bir şekilde çıktığını görebilmekteyiz. Selahattin Eyyubi’nin elinden alınan Kudüs bir daha Hristiyanlara verilmemişti. Ortadoğu’daki birliklerin komutanı Cemal Paşa, Kudüs savunması sırasında Enver Paşa’nın Kudüs Cephesi’ne ısrarla tayin etmek istediği General Felkenhein’in bu cepheye getirilmemesi gerektiğini ısrarla vurguluyordu. Çünkü Falkenhein, daha önce Almanya’da savaş kaybetmiş ve cezalandırılmış bir komutandı. Cemal Paşa, Enver Paşa’ya bu atama sırasında defalarca uyarılar yapıp telgraflar çekmiş, İstanbul’a gitmiş, bu atamayı durdurmak istemiştir. Ancak, ordu komutanı Cemal Paşa’nın sözlerini dinlemeyen Genelkurmay Başkanı Enver Paşa, savaşın kaybedilmesinin de mes’ulüdür. Enver Paşa ve Cemal Paşa’nın bir gün Almanlarla buluşmaları sırasında Enver Paşa’nın konuşmasını Türkçe’den Almanca’ya döndürerek Almanlarla gizli kapaklı işler konuştuğu da yaşanmış başka bir olaydır. Cemal Paşa, “Kudüs’ün, Filistin’in, Suriye’nin kaybedilmesinden Falkenhein sorumludur” der. Bu durumda sormak gerekir: General Falkenhein mi sorumludur, yoksa Enver Paşa mı?
