ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Ankara Başkanı Mehmet Fatih Serenli gazetemize özel röportaj verdi. Serenli, “İsrail’in Gazze’deki soykırım politikası kendi ayağına kurşun sıkmasına yol açtı. Türkiye, barış isteyen taraf olarak sürece öncülük ediyor ve bu süreçte Türkiye’den soykırıma katılan çifte vatandaşların ülke vatandaşlığını taşımaya hakkı yok” dedi.
Akit’in bu haftaki konuğu, Ankara Sivil Toplum Platformu Dönem Sözcüsü, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Ankara Başkanı Mehmet Fatih Serenli.
Gerek ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Ankara Başkanı olarak, gerekse Ankara Sivil Toplum Platformu’nu oluşturan ana bileşenlerden biri olarak, Serenli’nin Ankara Filistin Dayanışma Platformu’nun (ANFİDAP) oluşumunda ve Gazze’de iki yıl boyunca soykırım yapan siyonist İsrail’e karşı yapılan kitlesel etkinliklerde önemli katkıları dikkat çekiyor.
ANKARA’DA SİVİL TOPLUM FAALİYETLERİ
Sayın Serenli, Ankara Sivil Toplum Platformu’nun Ankara’nın sivil toplum hayatındaki yeri ve faaliyetleri hakkında okurlarımıza bilgi verir misiniz?
Ankara Sivil Toplum Platformu, 2008 yılında, kırk kadar sivil toplum kuruluşu ile birlikte kuruldu. Uzun yıllar, hak mücadelesiyle ilgili konularda Filistin, Gazze, Kudüs meselesiyle alakalı konularda faaliyetler yapmışlar. 2020’lerden sonra burayı yeniden yapılandırmak üzere sivil toplum kuruluşlarında bir irade belirdi. Yapılan istişareler neticesinde de burayı biraz daha kurumsal bir yapıya dönüştürelim, böyle anlık, dönemsel çalışmalar yapmak yerine daha kalıcı, uzun vadeli stratejik çalışmalar yapsın diye bir ortak irade belirdi. Gelinen noktada 2024’ün sonunda verilen bir kararla da bir yönetim kurulu seçildi. Ankara’da bulunan önde gelen on beş sivil toplum kuruluşunun değerli başkanları bu yönetim kurulunda üyeler. Biz de o yönetim kurulunda dönem sözcüsü seçildik. Dönem sözcülüğünü bizim uhdemize verdiler. Önder Ankara da platformun bu resmîleşme sürecinde koordinatör dernek oldu. Dolayısıyla Önder Ankara, aynı zamanda Ankara Sivil Toplum Platformu’nun koordinatör derneği ve ev sahibi, faaliyetlerinin çoğunluğunu burada yapıyor. Diğer sivil toplum kuruluşlarımızın mekanlarında da çalışmalar yürüyor. Şu an itibariyle sivil toplumun mevcut durumunu dikkate alarak geleceğe dönük yeni sivil toplum dilimiz, söylemimiz, duruşumuz, siyasetimiz nasıl olmalı, bunun arayışıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ankara Sivil Toplum Platformu Strateji toplantılarımız var. Dar kapsamda, daha böyle seçili konularda uzmanlarıyla, o alandaki duayen isimlerle strateji toplantıları yapıyoruz. Çünkü sivil toplumun, çağın beklentilerine, ihtiyaçlarına yönelik olarak kendini de yenilemesi gerekiyor. Malum, cevap vermesi gerekiyor. Çünkü hızla değişen bir dünya var malum. Dolayısıyla bunu tartıştığımız bir mecra burası. Ankara bir taraftan da platform zengini bir şehir. Ankara’da süreç içerisinde Ankara Sivil Toplum Platformu kurulmuş. İnancı Özgürlük Platformu, Yaşanabilir Kent Platformu gibi birçok platform. En son Ankara Filistin Dayanışma Platformu. Tematik belli alanlarda da platformlar teşekkül etmiş ihtiyaca binaen. Bu platformlarda da biraz daha o alanın uzmanı olan kuruluşlar inisiyatif alıyorlar ve onunla ilgili çalışmalar yapıyorlar. İşte politika geliştirme, hukuki mevzuat çalışmaları. Bazen biraz daha arka kapı diplomasisi tarzındaki çalışmalar, bazen yürüyüşler, mitingler. Bu gibi çalışmalar yaparak önemli kazanımlar elde edildi. O yüzden Ankara Sivil Toplum Platformu olarak bu platformların da Ankara’daki varlığını ve etkisini dikkate alarak bir arada çalışma kültürünü de yani kazandırmak istiyoruz. Kendi içimizde de komisyonlar kuruyoruz. Aile, Gençlik ve Sivil Toplum Gelişimi adında üç tane komisyon oluştu. Bu komisyonlarda STK’lar teknik çalışmalar yapıyorlar. Bununla ilgili politika önerilerinde bulunuyorlar. Bazen basın açıklamaları yapıyorlar. Ama skala biraz daha geniş tutulacak. Yani siyasete, diplomasiye de daha etkin, uluslararası mecralarda daha etkin bir sivil toplum kapasitesi oluşturma gibi bir idealimiz var.
ANFİDAP OLARAK ÇOK BÜYÜK KAMUOYU OLUŞTURDUK
Ankara Sivil Toplum Platformu’nun öncülüğünde kurulan ANFİDAP, İsrail’in Gazze’de soykırıma başlamasıyla birlikte aktif rol üstlendi. Bunları anlatır mısınız?
7 Ekim’de gerçekleşen Aksa Tufanı’nın hemen ardından malum İsrail uluslararası güçlerle de koalisyon kurarak bir soykırım başlattı hemen ertesinde. Biz bu gelişmeleri görerek Ankara Sivil Toplum Platformu’nda bir alt platform ve işbirliği platformu oluşturma kararı aldık. Buna da Ankara Filistin Dayanışma Platformu dedik. Bu platform Filistin, Gazze ve Kudüs ile ilgili tematik bir platform. Başka alanda faaliyet yapmıyor. Çok kısa zaman içerisinde harekete geçtik. Oradaki soykırımla alakalı önemli dönemlerde büyük kitlesel mitingler, yürüyüşler yapıldı. İki yıl aşkın sürede, her hafta yapılan etkinlikler, basın açıklamaları, protestolar ve yürüyüşler dahil 500’ü aşkın faaliyet yaptık. Çok büyük kamuoyu oluşturduk. Türkiye’de en büyük kitlesel yürüyüşler, mitingler Ankara’da yapıldı bu süreçte. En son Kızılay Meydanı’nda yapılan o mitinge 500 bine yakın kardeşimiz katıldı. Toplumun bütün kesimleri, ayrım yapılmaksızın Anadolu’nun bütün renkleri, bütün varlığı adeta Kızılay’a aktı ve oraya yansıdı. Bu çok önemli etkinlik diye düşünüyorum ben. Çünkü ancak çok müstesna zamanlarda, yani mesela 15 Temmuz darbe girişiminde bu kadar geniş bir kitleyi ve çeşitli bir kitleyi bir araya toplayabilirsiniz. Ve bu kadar bir ittifak zemini oluşturabilirsiniz. Kızılay mitinginden önceki miting de 350 bin kişi Anadolu Meydanı’nda bir araya geldiler. Bu rakamlar Türkiye ölçeğinde en büyük rakamlar. Bu şunu gösteriyor bize; Aslında toplumda Gazze, Filistin konusunda bir ittifak oluştu. Yani ideolojik kesimler, meşrepler farklı olsa da düşünceler farklı olsa da, toplum burada, bu dava üzerinde birleşmiş oldu. Ortak bir vicdan, ortak bir kanaat hasıl oldu. Ve özellikle siyonizme karşı, siyonizmin bölgede ve bütün yerküredeki fesat çalışmalarına karşı ortak bir bilinç oluştu.
ANFİDAP’IN ETKİLİ FAALİYETLERİ HÜKÜMETİMİZE DESTEK VERDİ
ANFİDAP’ın bu faaliyetleriyle, Gazze’deki soykırıma yönelik mücadele veren Cumhurbaşkanımıza, hükümetimize de önemli bir kamuoyu desteği sağlandı değil mi?
Evet, kesinlikle. En azından ateşkes aşamasının sağlanması açısından hükümetimize de bir güç verdi ANFİDAP’ın etkili faaliyetleri. Kızılay Meydanı’nda, ondan önce meclisin önünde bir etkinlik yapıldı malumunuz. Bu etkinliklerle aslında küresel emperyalist güçlere de bir mesaj verilmiştir. Bu bölgede özellikle toplumsal kesimler birtakım fay hatlarıyla hep bölünmek istenmiştir son yüzyılda. Önce etnik kimlikler üzerinden, sonra mezhepsel kimlikler üzerinden, ideolojik kimlikler üzerinden küçük alt kimliklere bölünerek bu coğrafya parçalanmak istenmiştir. Bu küresel güçlerin, emperyalist güçlerin bir planı ve projesi. Tabii bu yapılan faaliyetler, ortak çalışmalar aslında toplumun bu küresel plana bir itirazını da dile getiriyor. Nasıl Gazze’deki bir avuç Gazzeli kardeşimiz, oradaki direnişçi mücahitler siyonistlerin bütün silah üstünlüğüne rağmen iki yıldır direniyor ve orada bir efsane oluşuyor. Aynı şekilde aslında halk da Türkiye’de kendi hükümetine, kendi devletine öteden beri sürdürmüş olduğu bu Gazze, Filistin tarafındaki pozisyonuna ve uluslararası alanda özellikle siyonizme karşı, bu sömürgeci güçlere karşı tutumunda bir destek vermiş oluyor. Yani bunu dediğiniz gibi hem resmi hem sivil taraftan bir birliktelik, bir koalisyon oluşmuş oluyor diye düşünüyorum. Bunlar da hakikaten dünyanın dikkatini çekiyor.
İSRAİL KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKMIŞ OLDU
İsrail, bu vahşi soykırımla dünyayı da kendisinden nefret ettirdi. Nereye koşuyor İsrail? Ne yapmaya çalışıyor?
Aslında İsrail’de siyasi olarak iki kesim var. Birisi şahinler, diğeri güvercinler. Siyasette ihtiyaca göre yani biri gidiyor, biri geliyor. Ama özünde takip edilen politika, siyonizm politikası. Küresel anlamda bu coğrafyada İsrail aslında İslam dünyasının ortasına, bu coğrafyanın ortasına konmuş bir aparat. Küresel emperyalizmin bir aparatı. Yüz yılı aşkın bir süredir bir şekilde bölgede sistematik bir terör ve soykırım sürdürüyor. Bu artık gizli değil. Yani toprakları istila ediyor. İşgal ve ilhak ediyor. Kendi varlığını Filistinlilere karşı zorla kabul ettirmek istiyor. Hatta tarihi değiştirmek, kendince yeni bir tarih oluşturmak, yalancı bir tarih oluşturmak için de coğrafyayı, bölgeyi tarumar ediyor. Aslında bu Gazze, yani 7 Ekim Aksa Tufanı sürecinde, bu soykırım politikası, sürekli sistematik olarak yani iki ileri bir geri şekilde sürdürülen soykırım politikası açık vermiş oldu. Yani bir kere Aksa Tufanı’nda önemli birtakım kalelerini ve değerlerini yitirdiler. İstihbarat merkezleri çöktü. Bu büyük bir kazanımdı Filistinliler açısından, milli bir kazanımdı orada. Bu soykırımla beraber de bütün Avrupa ülkeleri, ABD bir araya gelerek aslında hepsi soykırımın taraftarı olduğunu gösterdi. Burada tabii usta bir şekilde yüz yıldır Siyonistler, Avrupa ve Amerika ve dünya kamuoyunu kendi taraflarında tutmayı, medya avantajlarıyla, sermaye avantajlarıyla başarıyorlardı ve kitleleri de genel itibariyle uyutuyorlardı. Yani “hukuksever, demokrat, modern bir devlet. Orta Doğu’nun tek hukuk devleti, tek demokratik devleti” gibi birtakım sloganlarla Batı kamuoyunu da tabii lobi güçleriyle birlikte uyutuyorlardı ve ikna ediyorlardı. Fakat iki yıl devam eden bu soykırım sürecinde aslında İsrail kendi ayağına kurşun sıkmış oldu. Yüz yıldır sürdürülen soykırım deşifre oldu ve adeta Batı kamuoyu ve dünya kamuoyu belirgin bir şekilde uyanarak artık siyonizmin karşısına dikildi.
İSLAM ÜLKELERİNİN BİRLİK İRADESİNİN BİR AN ÖNCE ORTAYA ÇIKMASI GEREKİR
Gazze’de Türkiye’nin de büyük emekleriyle 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşması kalıcı olacak mı sizce?
Gazze’de şu andaki geçici anlaşma inşallah kalıcı olur. Biz barışı isteyen tarafız. Savaş istemiyoruz. Ama düşmanın da her zaman yeni bir hile peşinde olduğunu biliyoruz. Yeni bir fırsat kolladığını biliyoruz. Bu coğrafyada sadece Filistin’le, yani bugünkü Filistin’le, Gazze’yle yetinmek istemediğini de biliyoruz. Yani bunların gözlerinin Anadolu coğrafyasında olduğunu, Mısır’da olduğunu, Irak’ta olduğunu, bütün bu coğrafyada egemen olmak istediklerini biliyoruz. O yüzden plan kurduğunu da biliyoruz. Bu barış süreci eğer olmasaydı veya soykırım devam etmiş olsaydı dünya halkları çok daha büyük bir kitleyle aslında siyonizme karşı direnişe geçecekti. Yani Filistin’de olan intifada aslında küresel bir intifadaya dönüştü. SUMUD filosu bunun en bariz tezahürü oldu. Dünyanın elliye yakın ülkesinden önde gelen aktivistler Gazze’ye gittiler. İsrail’in o gücüne rağmen Gazze’ye yürüyüşü ve Gazze’ye gidişi tercih ettiler ve direnişe destek vermek için oradaki halka destek vermek için oraya yürüdüler. Dolayısıyla İsrail’in bu soykırım politikası kan kaybetti. Siyonist tezleri dünya kamuoyunda değer kaybetti. Bunu tekrar onarabilmek için şu anda durdular ve barışa razı olmak zorunda kaldılar. Bunu da yani özellikle ifade etmek istiyorum. Barış isteyen taraf olmakla beraber, kendi coğrafyamızdan, kendi haklarımızdan taviz vermeyeceğimizin de bilinmesi lazım. İslam ülkelerinin birlik iradesinin bir an önce ortaya çıkması gerekir. Batı’nın, siyonizmin İslam dünyasına yönelik yüz yıldır sözde demokrasi, hukuk devleti benzeri birtakım aparatlarla, birtakım sloganlarla susturmaya ve kendi içinde birtakım ihtilaf noktaları oluşturarak İslam dünyasını manipüle etmeye yönelik politikası da bugün itibariyle deşifre oldu. Yani İslam dünyasının liderlerinin kendi topraklarını, kendi iktidarlarını koruyabilmek için, kendi haklarını koruyabilmek için başka bir seçeneği kalmadı. Aksa Tufanı süreci bunu dünyaya ve bölgeye ispat etmiş oldu. Siyonizm kendi eliyle bir nevi buna da katkıda bulundu.
Barışçıl vatandaş ayrı, suç işleyen ayrı! Yasal süreç başlıyor
İsrail’e gidip soykırıma katılan çifte vatandaşlara yönelik büyük tepkiler var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Aslında bu bir vakıa. Öteden beri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bazı Yahudiler aynı zamanda İsrail vatandaşlığı alıyorlar. Oraya gidip askerlik yapıyorlar. Aradaki anlaşmadan ötürü de orada askerlik yaptıklarında burada askerlik yapmıyorlar. Buradan yurtdışına çıkarken bizim pasaportumuzu kullanıyorlar, ay yıldızlı pasaportumuzla geziyorlar ne yazık ki. Sonra da soykırım ordusuna katılmak ve destek vermek için İsrail’e gidiyorlar. Bu artık herkesin bildiği bir şey. Sadece Türkiye’den değil, başka ülkelerden de bu şekilde terörist, yabancı, savaşçı dediğimiz bir kategoride bunlar giderek orada soykırıma katılıyorlar. Bunu aslında ilk aylardan itibaren kamuoyunda dile getiren bir platform ANFİDAP. İlk yaptığımız basın açıklamalarında dile getirdik. Buna yöneticilerimizin, yetkililerin dikkatini çektik. Nitekim bununla alakalı da etkili olduğunu düşündüğümüz bir süreç de yürüttük. Birtakım basın açıklamaları ardından ilmî bazı paneller yaptık. Bazı araştırmalar yaparak bunu yetkililere sunduk. Mecliste, siyasi partilerimizin hazırladığı bir kanun tasarısına dönüştü. Bunların vatandaşlıktan çıkarılmasıyla alakalı sürecin zamana yayıldığı kanaatindeyim. Yani ona karşı bir siyasi direnç yok. Amma velakin genel politika içerisinde öncelik kazanan bir durum değil. Biz sivil toplum olarak bu kadar soykırımın yapıldığı, bu kadar kişinin katledildiği bir ortamda, bu kişilerin barışçı Yahudi vatandaşlardan ayrılarak gerekli müeyyidelerin uygulanmasını, bu durumda olanların vatandaşlıktan atılmasını istiyoruz. Bu ülke içerisinde, bu ülkenin pasaportunu taşıyan, kimliğini taşıyan, barış içerisinde burada yüzyıllarca yaşayan Yahudilere karşı hiç kimsenin bir sözü yok. Yani ecdadımız Osmanlı, Endülüs’te katliama uğradıklarında, Frenkler tarafından katliama uğradığında onları bu ülkeye davet ettiler 500 yıl önce. Yüzyıllardır bu toplumun ferdi olarak barış içerisinde yaşıyorlar. Bunlara karşı kimsenin bir sözü yok. Ancak bunlar içerisinde soykırıma katılanların, soykırım suçu işleyenlerin kanunen cezalandırılması lazım. Soykırım bir suçtur ve bunun da karşılığı bellidir. Yani bu ülkenin vatandaşlığını taşımaya bunların hakkı yok. O yüzden de Adalet Bakanlığı nezdinde de bazı girişimlerde bulunduk ve Bakanlık izniyle birlikte bunların bir an önce yargılanması gerekiyor. Bu vesileyle de aynı çağrımızı sizin vasıtanızla tekrarlıyoruz.
Kaynak: Yeniakit Gazetesi

