Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Aile Yılı” ilanının ardından aile yapısını tehdit eden uygulamalar yeniden gündeme gelirken, Kriter Dergisi’nin Haziran sayısında yayımlanan Prof. Dr. Zeki Bayraktar imzalı yazıda, cinsiyet değişikliği ameliyatlarının biyolojik cinsiyeti iptal ettiğine, ruhsal ve fiziksel sağlığı olumsuz etkilediğine dikkat çekildi. Bayraktar, bu müdahalelerin tıbbın temel ilkelerine aykırı olduğunu ve hukuki boşlukların giderilmesi gerektiğini vurguladı.
SEBAHATTİN AYAN
ABD ve Rusya başta olmak üzere birçok ülkede yasaklanmaya başlayan LGBT benzeri akımlar, Türk aile yapısının manevi temellerini hedef almaya devam ederken; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesinin ardından “aile” kavramı tüm yönleriyle yeniden ele alınmaya başlandı. Gazete köşelerinden televizyon programlarına, İslami STK’ların düzenlediği organizasyonlardan aylık yayımlanan dergilere kadar; Türk aile yapısını tehdit eden, gelecek nesilleri tehlikeye atan ve Allah’ın lanetlediği eşcinsel sapkınlığa zemin hazırlayan cinsiyet iptali operasyonları da tartışma konusu haline geldi.
Bu çerçevede, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde yayımlanan Kriter Dergisi’nin 102. sayısında dikkat çeken bir yazı kaleme alındı. Prof. Dr. Zeki Bayraktar, Kriter Dergisi’nin Haziran sayısında kaleme aldığı çarpıcı yazısında trans ameliyatlarının tıbbi, psikolojik ve etik boyutlarını yazdı.
“Trans Ameliyatları; Cinsiyetin Değiştirilmesi mi, İptali mi?” başlıklı makalesinde Bayraktar, bu operasyonların biyolojik cinsiyeti değiştirmekten çok, iptal ettiğini belirtti.
Bayraktar, söz konusu makalesinde, “Cinsiyet, hormon kullanımı veya ameliyatla değiştirilemez. Cinsiyetin; genetik, kromozomal, gonadal, nöronal, musküler, gametik vb. değiştirilemez nitelikte pek çok alt bileşeni vardır. Bunların hiçbiri değiştirilemez, bunlar ancak iptal edilebilir. Örneğin erkekten kadına geçiş talep eden trans bireyin penisi ve testisleri alınabilir; böylece bu bireyin testosteron ve sperm üreten dokuları alınmış, cinsel organı sakatlanmış, üreme ve cinsel işlevi [erkekliği] iptal edilmiş olur. Ancak ona östrojen ve oosit üreten bir yumurtalık/ovaryum ve kadın genital organı yapılamaz. Bu birey, erkekliği iptal edilmiş ancak –tabii ki- kadın olamamış bir bireydir. Trans ameliyatlarında yapılan neovajina veya neofallus asla gerçek bir vajina ya da penis değildir, olamaz” ifadelerini kullandı.
LOBİNİN ÇARPITMASI VAR
Yazıda, trans bireylerin ameliyat sonrası hem ruhsal hem bedensel sağlık açısından ciddi sorunlar yaşadığına dikkat çekilirken, bu tür cerrahilerin tıbbın “önce zarar verme” ilkesine aykırı olduğu vurgulandı. Bayraktar, ameliyat sonrası görülen komplikasyonların — özellikle ürogenital ve psikiyatrik sorunların — literatürde bildirilen oranlardan daha fazla olduğunu ve vakaların önemli bir kısmının eksik raporlandığını belirtirken yapılan incelemelerde, ruhsal bozuklukların daha da arttığı ve intihar oranlarının da yaklaşık iki kat arttığını kaydetti.
CİNSİYET İPTALİ ÖMRÜ KISALTIYOR
Bayraktar yazısında, Amerikan ve Avrupa sağlık otoriteleri tarafından yapılan araştırmalarla desteklenen yazıda, bu ameliyatların yaşam süresini ortalama 25 yıl kısalttığı, ölüm oranlarını artırdığı, üreme ve cinsel işlevi geri dönüşü olmayan şekilde iptal ettiğini belirtti. Ayrıca, Türkiye’de yürürlükte olan yasal çerçeveye de değinen Prof. Dr. Bayraktar, cinsiyet değiştirme ameliyatlarının mahkeme kararı ve resmi sağlık kurulu raporuna bağlı olarak yapılabileceğini, ancak klinik pratikte bu kuralların zaman zaman ihlal edildiğini vurguladı. TMK 40. madde kapsamında düzenlenen yasal sürecin dışında yapılan ameliyatların, Türk Ceza Kanunu’nda müstakil bir suç olarak yer almaması nedeniyle cezalandırılamadığına dikkat çekti. Bu bağlamda, yeni yasal düzenlemeler yapılmasının planlandığını da ifade etti.