İsrail’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik tehditlerini artırdığı bir dönemde, içeride tuhaf bir kampanya başlatıldı. Anıtkabir’de yıllardır uygulanan güvenlik protokolleri, birdenbire hedef tahtasına konuldu. Oysa gerçek açık ve nettir: Anıtkabir’de asker, sivil, rütbeli-rütbesiz ayrımı yapılmaz; herkes aranır, herkes güvenlikten geçer. Bu, rutin bir prosedürdür.
Ama ne gariptir ki; tam da İsrail’in Erdoğan’ı açıkça hedef aldığı, MOSSAD bağlantılı isimlerin tehdit üstüne tehdit savurduğu günlerde birileri devreye girdi. Yapay zekâ ürünü sahte fotoğraflar devreye sokuldu, güvenlik görevlilerinin rutin uygulaması itibarsızlaştırılmak istendi.
Devletin en kritik güvenlik önlemlerini sanki “millete karşı bir dayatma” gibi göstermek, aslında çok açık bir operasyondur. Amaç; hem milletin zihnini bulandırmak hem de Erdoğan’ın güvenliğini sağlayan tedbirleri tartışmalı hale getirmektir.
Bugün Anıtkabir’de yapılan aramalar, yarın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, öbür gün devletin kritik kurumlarında da geçerlidir. Çünkü güvenlik devletin omurgasıdır. Bu tedbirleri hedef almak, dolaylı yoldan Türkiye’nin bağımsızlığına saldırmaktır.
Unutulmasın: İsrail’in tehditleri ortadayken, güvenlik önlemlerini tartışmalı hale getirmek “özgürlük” ya da “halkçılık” değil, düpedüz işbirlikçiliktir. Sahte görsellerle algı operasyonu yapmak, milli güvenliğe kastetmekten farksızdır!

