• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Hastanede kırk gün..

24 Haziran 2017
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

On sekiz yıl önce de böyle bir serüven yaşamış, Ramazan ayı da dahil kırk günümü hastanede geçirmiştim. O günlerde henüz 13 yaşında olan oğluma doktorlar bir senelik ömür biçmişler, daha fazlası için mucize beklemek olur, demişlerdi. Hem de bunu oğlumun yanında, onun da duyacağı şekilde söylemişlerdi. Çünkü doktorlar, rasyonel olmayı böyle anlıyor, böyle yorumluyorlardı. Biz ise mucize beklemiştik. Rabbimiz de bize o mucizeyi bahşetmişti.

Aradan tam on sekiz yıl geçti. Bu seferki kırk günlük serüvenimiz önce bir poliklinikte başladı. Fakat durumun orayı aştığını görünce hemen bir özel hastaneye intikal ettik. İlk teşhiste doktorun önerisi, ister buraya yatırın, ister başka bir hastaneye götürün, isterseniz evinize dönün, şeklinde oldu. Çünkü, dedi doktor, bu hasta üç günden fazla yaşamaz. Önce söz konusu hastaneye yatırdık. Durumu kötüye gidiyordu. Bu sebeple daha büyük bir hastaneye intikal zorunda kaldık ve oğlumuzu Çapa’ya götürdük.

Gittiğimiz günün gecesinde ameliyata aldılar. Ailece oradayız. Yakın akrabalarımızdan haberli olanlar da bizimle beraberler. Hepimiz endişeli, dudaklarımız dua ile kıpırtılı bekliyoruz. Ameliyata girişinden yarım saat kadar sonra Metin’in adı anons edildi. Hepimizin yüzü sapsarı oldu. Diğer oğlum Süleyman hemen ameliyathaneye koştu. Annesi bir çığlık ile baygın düştü. Ben onu ayıltmaya çalışırken Süleyman’dan telefon geldi. Endişe edilecek bir şey yok, aldıkları bir parçayı Patolojiye götürmemiz istendi, dedi. Bize bereketli bir ömür kadar uzun gelen kısa bir bekleyişten sonra oğlumuzun ameliyattan çıkarıldığı haberini aldık. Biraz olsun rahatladık.

Sonra onu ambulansla kendi yerine getirdik, yatırdık. Vakit gecenin yarısını çoktan geçmişti. Ben ve eşim refakatçi kaldık, diğer yakınlarımızı gönderdik.
Üç gün, üç gece gözümüzü kırpmadan bir sandalye üzerinde bekledik. Pansuman vakitleri hepimizin en korkulu kâbusuydu. Oğlumun pansuman vakitlerindeki feryadı hem annesinin hem de benim yüreğimizi parçalıyordu; fakat yapabileceğimiz bir şey de yoktu. Annesi çareyi böylesi vakitlerde odadan çıkmakta buldu; ben beklemek zorundaydım. Aman Allah’ım, dayanılacak gibi değil, fakat duadan başka da elimizden gelen bir şey yok.

Daha sonraki günlerde, yine sandalye üzerinde olmak şartıyla bir nebze uyuklama fırsatı bulduk; bu kadarı bile bizim için nasıl büyük bir nimet oluyordu tarif edemem. İftarımızı, sahurumuzu hastane şartlarına göre yaptık. Zaten böyle bir halde insanın ne bir şey yemeye ne bir şey içmeye iştahı kalıyor. Refakatçi, hele hasta, insanın evladı, ciğerparesi ise, inanın hastadan daha fazla hasta oluyor, ondan daha fazla ıstırap çekiyor.

Hastanede zaman da değişik bir hal alıyor. Saniyeler adeta dakikaya, dakikalar saate, saatler güne, günler haftalara, aylara, yıllara dönüşüyor.  Sabrınız uzadıkça uzuyor, takvimdeki yaprak sabitleniyor, adeta düşmek bilmiyor. Böyle anları dua ile Rabbe niyaz ile geçirmek, normal vakitlere göre belki yüz belki bin misli süratle, insanı Allah’a yakın kılıyor, ibadetler çok buutlu bir keyfiyet kazanıyor. Böyle tecrübelerdir ki, bir müddet sonra sizi sabır buudundan çekip alıyor ve şükrün sonsuz enginliklerine salıyor. Adeta, şükrün, hamdin şekillenmiş yankısı haline geliyorsunuz..

Daha önce kıymetini tam idrak edemediğimiz sıhhatli anların, günlerin nasıl ilahi birer armağan olduğunu yüzlerce iniltinin arşa yükseldiği hastane koridorlarında daha iyi anlama, idrak etme fırsatı bulmuş olmanın da mutlaka bu şükür buutlu hali kazanmada rolü vardır; yine de gaflet perdesini aralamanın ancak ilahi bir hidayet sonucu olduğunda kuşku yoktur.

Apartman komşularımızdan mahalle komşularımıza kadar pek çok dostun hastaneye akın edip gelmesi, yurt içi ve dışından pek çok dostun arayıp teselli vermesi hem oğlumu hem eşimi hem de beni çok memnun ve mesrur etti. Çocuklarımın birbirine bu kadar düşkün olduklarını görmekten ayrıca mutlu oldum. Dayıları, kuzenleri Metin’in etrafında yirmi dört saat pervane gibi döndü durdular. Damadım ve gelinim olağanüstü denecek ölçüde çaba ve gayret gösterdiler. Fatih, her zamanki gibi yine en yakın en isimdi. Dünürüm Kenan Kiper Özerli, eşi ve kardeşleri sanki öz evlatlarıymış gibi an an, saniye saniye oğlumun hastalığını bizimle paylaştılar. Diğer dünürüm Ergin Ersan, eşi ve kardeşleri de aynı ruh halini yaşadılar.

Bilmediğim için isimlerini zikredemediğim pek çok doktor, hemşire ve diğer görevlilere bize gösterdikleri ilgi ve alakadan dolayı müteşekkirim. Bu vesile ile tanıdığım Prof. Dr. Alaattin Yıldız’a ise, hem mesleki hem de insani noktada bizimle paylaştığı değerler için medyunu şükranım. Cenab-ı Hak hepsinden razı ve hoşnut olsun.

Elhamdülillah, taburcu olduk, evimize döndük. Rabbim bize bir mucizesini daha bahşetmiş oldu. Kavli ve fiili duanın mucizevi gücünü bir kez daha yaşadık, tecrübe ettik. Hepimiz yeniden doğmuş gibiyiz. Bütün hastalara acil şifalar niyazıyla daim duacıyız..

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23