• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Zekeriya Say
Zekeriya Say
TÜM YAZILARI

Yeniden dirilişin “Şule”si atiye ümitler saçarak gitti!

30 Ağustos 2019
A


Zekeriya Say İletişim: [email protected]

“Bir dava ki…

Takıldım peşine uçar giderim,

Bütün batıllardan kaçar giderim,

Atiye ümitler saçar giderim…”

Mekânı cennet olsun.

Şule Yüksel Şenler Ablamız, tıpkı yazdığı şiirinde olduğu gibi “davası” uğruna ömrünü harcadı ve “Atiye ümitler saçarak” fani alemden baki aleme göç etti.

*

Sibel (Eraslan) Abla, yıllar evvel Şule Yüksel Şenler’i şöyle tarif etmişti;

“Tek başına koşan, yazan ve haykıran bir alevdir… Bir kibrittir Şule Yüksel, ilk kibrit, ilk kav, ilk sürtünme, ilk itiraz, ilk yangın, ilk ışık, ilk aşk…”

Evet!

Gerçekten de “ilk”lerin kadınıydı Şule Yüksel Şenler.

“Cumhuriyet Tarihi’nin ilk başörtülü yazarı”ydı.

Aynı zamanda “ilk başörtülü köşe yazarı”ydı.

Dahası…

Günlük gazetede yazdığı “ilk yazı” yüzünden hakkında dava açıldı.

Haliyle…

Yazdıklarından dolayı “ilk hapis yatan başörtülü” payesi de onundu.

*

60’lı ve 70'li yılların sembol isimlerinden biri olan Şule Yüksel Şenler, “otodidakt”tı.

Orta ikide okulu terk etmesine rağmen kendini yetiştirerek 21 yaşında gazeteciliğe başladı.

Türkiye’de din görevlilerinin eşlerinin, saçlarının bir kısmı gözükecek şekilde başörtüsü taktığı…

Şehirlerde yalnızca hizmetçilerle, kapıcı eşlerinin örtündüğü…

Köylü kadınların ise İslami şuurdan ziyade güneşten ve tozdan korunmak için başını kapadığı bir zamanda…

Şule Yüksel, Avrupa’da moda unsuru olarak kullanılan ve genelde boyuna fular olarak bağlanan eşarp ile başlattığı örtünme furyasıyla resmen çığır açtı ve ülkenin dört bir yanında milyonlarca genç kızın örtünmesine vesile oldu.

*

Kendi ifadesiyle,

“Modern, şapkalı, makyajlı” bir annenin kızı olarak dünyaya gelen Şule Yüksel’in hayatı ağabeyi sayesinde tanıştığı Risale-i Nurlar vasıtasıyla değişti. Arkadaşlarıyla ev tutan ağabeyinin evden ayrılırken annesi ve kız kardeşi için ağlaya ağlaya ettiği;

“Allah size hidayet versin, Allah size yardım etsin” şeklindeki dua, Şule Yüksel’in ruhunda bir deprem meydana getirerek onun uyanışına vesile oldu. Başörtüsü takmaya karar verdiğinde ilk baskıyı ailesinden gördü. Sonrasında ise çevresinin psikolojik baskısına maruz kaldı.

O ise, pes etmek yerine direndi, tesettüre girmekle kalmadı hem yeni bir tarz hem de tesettürü anlattığı konferanslar verdi.

Amacı;

“Ayşeler, Fatmalar” denilerek hor görüldükleri için tesettürden uzak duran Müslüman kadınların bu kompleksten kurtulmalarını sağlamak ve onları bilinçlendirmekti.

Gittiği her yerde büyük coşkuyla karşılandı.

İlk konferansını 1967’de Samsun’da yaptı.

Attığı her adım takip ediliyor, “ceberut devletin” yoğun baskısına maruz kalıyordu.

Dostları, “suya sabuna dokunma” şeklinde telkinde bulunuyor…

Şule Yüksel ise tam aksine, “su ve sabun bütün kirleri, her şeyi temizleyen maddelerdir. Her an su ve sabun benim elimin altında olacaktır.” diyerek, inandığı yolda hiç çekinmeden yürüyor, hiçbir kısıtlamaya gelemeyeceğini haykırıyordu.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın;

"Sokaklardaki kapalı hanımların öncüleri cezalarını göreceklerdir" tehdidine açık bir mektup yazarak, Sunay'ın milletten özür dilemesini istediği için;

"cumhurbaşkanına hakaret” ettiği gerekçesiyle 9 ay hapis yatmak zorunda kalıyordu.

İçerdeki ikinci ayında Sunay'ın kendisini affettiğini bildirmesine rağmen;

"Cumhurbaşkanının affıyla kapıdan çıkıp, başım önümde eğik gezmek istemiyorum" diyerek bu affı kabul etmiyor, hasta haliyle verilen haksız cezayı çekmeyi yeğliyordu.

*

Şule Yüksel Şenler verdiği konferanslarında;

"Benim böyle konuştuğumu görüp de en kâmil Müslüman olduğumu zannetmeyin, ben bu konferansları veya bu sohbeti önce kendi nefsime veriyorum" diyordu.

Tek pişmanlığı;

“Modern bir hayat yaşadığı ömrümün ilk 25 yılı”ydı.

İki evlilik yaptı, ikisinde de şiddete maruz kaldı.

Hiç çocuğu olmadı.

*

“Modern, Batı tipli Müslüman” diye nitelendirilen ve tüm Türkiye’de o dönem moda olan giyim tarzının “bir hata” olduğunu yıllar sonra itiraf etti.

“Geçiş dönemi” olarak saydığı bu örtünme tarzı yerine, İsmailağa Cemaati’nin muhterem büyüğü Mahmut Ustaosmanoğlu ile tanışması sayesinde tekemmül eden tesettürlü halini daha çok seviyordu.

*

Başörtülü oldukları halde göbek atan, her türlü yerlere girip çıkan, sokaklarda fütursuzca hareket eden ve vücut hatlarını belli edecek tarzda daracık giyinen modern zamanın şuursuz hanımlarına;

“Eğer yazabiliyor olsaydım onları en ağır şekilde ben eleştirirdim” sözleriyle sitem ediyordu.

*

Ezcümle:

Türkiye bugün özgürlükler noktasında çok yol aldı.

Çeyrek asır evvel “ucuz işgücü” ya da “ikinci eş olmak” gibi ağır tercihler yapmaya mecbur bırakılan başörtülüler geldiğimiz noktada kariyer planları yapmakla meşguller. Çalışma hayatında artık terfi alıyor, mecliste milletvekili hatta bakan düzeyinde temsil ediliyorlar.

Hiç kuşkusuz başörtülülerin “ikinci sınıf insan muamelesi” gördüğü o meşum günlerin geride kalmasına vesile olan en önemli kişilerden biriydi Şule Yüksel Şenler.

O, uyanışın ve yeniden dirilişin “şule”sini yaktı, vazifesini tamamlayarak ebedi aleme göçtü.

Bundan sonra Müslüman kadına bahşedilen “izzet” ve “şeref”i korumanın ağır yükü bizatihi başörtülü bacılarımızın omuzlarındadır.

Umuyorum ki emanete en güzel şekilde sahip çıkarak, zillete düşmekten imtina edeceklerdir.

Ve!

Kendi yaşadıkları sokakları, tıpkı Şule Yüksel Şenler Ablamızın tahayyülündeki gibi Edepli Bilallerin, Şerefli Feyzaların yetiştiği birer Huzur Sokağı’na çevireceklerdir.

*

Ruhu için el-Fatiha…

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

ibretlik!

Düşünün ki koskoca devlet, topuyla tüfeğiyle naif bir hanım olan Şule Yüksel ile dalaşmıştı. atatürkizm akla ziyan bir şeydir!

Nuri Kaya

Nasıl hidayete erdiği ni yazsaydı keşke
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23