• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Sultan Abdülhamid muhalifleri ve Mehmed Âkif

29 Aralık 2018
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Bizim “dindar” camia, Sultan II. Abdülhamid taraftarlığını öylesine abarttı ki, rahmetli Necip Fazıl’ın, ideolojik olduğu için de insafsız ve vicdansız saldırılara karşı çıkma adına geliştirdiği “Ulu Hakan-Cennetmekân” tanımlamasının çoktan ötesine geçip, o dönemde Abdülhamid Han aleyhtarlığı yapan herkese, “ihanet” damgası vurmaya başladı.

Mehmed Âkif de bu “ifratçı” yaklaşımlardan nasibini aldı ve İstiklâl Marşı şairimiz, büyük meziyetlerine, ilmine, irfanına, imanına, faziletine, gayretine, vatanseverliğine rağmen, “kötü adam” ilân ediliverdi.

Hayretim şu ki, biz Allah nezdinde “zerre kadar” hayrın ve şerrin kaybolmayacağına iman etmiş mü’minleriz; nasıl oluyor da insanları böyle “toptancı” bir mantıkla karalayabiliyoruz?

İnsanlar hakkında hüküm verme hakkı bizim midir? Hangi âmelin Allah nezdinde makbul olduğuna, kimin Cennete, kimin Cehenneme gideceğine biz mi karar veriyoruz? 

Hak ve hakikat adına önce şunu söylemem lâzım: Sultan II. Abdülhamid dönemini yaşayan dindar yazarların hemen hemen hepsi Abdülhamid muhalifidir. Kimi Batıcı, kimi Türkçü, kimi Kürtçü, kimi Sosyalist, kimi Müslüman, kimi Hıristiyan ve Yahudi aydınların ittifak ettiği tek nokta da Sultan Abdülhamid’e muhalefettir. Bu her yönden esen sert muhalefet rüzgârının en açık sebebi ise “istibdat”tır! Bunun dayanağı da Sultan Abdülhamid’in, Meşrutiyeti askıya alması ve seçimle belirlenen “Meclis-i Meb’usan”ı dağıtarak tüm dizginleri eline almasıdır.

Bugün aynı şey yapılsa, Mehmed âkif’e bu yüzden veryansın eden aydınlarımızın tavrı acaba aynı olmaz mı?

Kaldı ki, her döneme kendi şartlarından bakılır. Her şey olup bittikten, geçmişte yaşananlar tüm sonuçlarıyla birlikte ortaya çıktıktan sonra, hüküm vermek kolaydır, ancak süreç yaşanırken sürecin sonuçlarını görmek neredeyse imkânsızdır.

Üstelik içeriden ve dışarıdan büyük bir maharetle yürütülen kampanyalar, algı operasyonları, yalan haberler, “Abdülhamid giderse Türkiye kurtulur” inancını güçlendirmektedir. Öyle bir hava ki, Abdülhamid’e taraf olmak, baskıya, şiddette, istibdada taraf olmak, hatta “vatana ihanet” etmek anlamı kazanmıştır.

Sultan Abdülhamid’in bazı zaruri uygulamaları da maalesef bu tür ithamları beslemiştir. Sürekli, etkili ve yaygın algı operasyonları sayesinde kafalar karışmış, fikirler hercümerc, istikamet tepetakla olmuştur. O dönemde Sultan Abdülhamid’e muhalefet, “istibdada muhalefet” ve “hürriyete taraf” olma anlamı kazanmıştır. Seçim “istibdat” ve “hürriyet” arasındadır. Yazarlar, mütefekkirler, şairler tabii olarak “hürriyet”i seçmiştir.

Âkif bunlardan sadece biridir. Önünde Namık Kemal, Ziya Paşa gibi “vatansever”ler, yanında Bediüzzaman, Süleyman Nazif, Rıza Nur, Ahmet İzzet Paşa (sadrazamlık yapmıştır) gibi mütefekkirler ve siyasetçiler vardır. 

Yazarlara, düşünürlere “hürriyet”, Padişah’a “devlet” lâzım! Bu mânada herkes kendi konumunun gereğini yapmış demektir. Bize düşen iki tarafı da anlamaya çalışmak olmalıdır.

Öte yandan bu isimlerin çoğu İttihad ve Terakki iktidarı ve sonrasını yaşarken, gerçek “istibdat”la tanışacak, Rıza Nur, “Zavallı Hamid kaç kişiyi asmıştı? Hiç… Hele hiç hırsızlık etmedi, hiç fuhuş yapmadı, hiç israfta bulunmadı. Bilakis memlekette bunların önüne geçmeye çalıştı. Bu devre bakınca insan Abdülhamid aleyhine kıyam ettiğine utanıyor” diyecek; 

Ahmed İzzet Paşa, “Şöhret bulduğu derece zalim ve kahredici olmadı… Kimsenin hayatına, rızkına, istikbaline kastı yoktu. Saltanat zamanında işitilen isnadlar, Meşrutiyet’te hiçbir zorlukla karşılaşmadan yapılan araştırma ve soruşturmalar ile doğrulanamadı” görüşüne gelecek; 

Süleyman Nazif, “Hasret olduk eski istibdâda biz” diyerek, Abdülhamid özlemini dile getirecek;

Bediüzzaman, Sultan Abdülhamid’i, “Şefkatli Sultan- Veli Sultan” diye yâd ederken, Mehmed Âkif Ersoy, “Nasıl da kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş/ Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş” diyecektir.

Bu milletin Sultan II. Abdülhamid’i anlamaya ihtiyacı olduğu kadar, dindar muhaliflerini anlamaya ve bu bağlamda tarihten ders/ibret almaya da ihtiyacı var. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23