Özgürlük Allah’a Kulluk ile Başlar!
Özgürlük Allah’a Kulluk ile Başlar!
YAŞAR DEĞİRMENCİ
Kendilerini doğuştan imtiyazlı sınıf olarak gören bizim laiklerin içerisinden tanrıtanımazları çıkın, geriye kalanın hatırı sayılır bir kısmının tanrı tasavvuru, cehalet döneminin imanını (Ebu Cehilin imanı) taşıdıklarını gösteriyor. Nasıl mı?
Kamusal alana karışma! Siyasete karışma! Ticarete de karışma! Devlete hiç karışma! Dünyaya dünyamıza, hayatımıza karışma! Hayata karışmayan, müdahale etmeyen bir din anlayışı. Ben bu güruhun dinlerini “Laiklik Dini” olarak isimlendiriyorum. Dokunulamaz, değiştirilemez konuma konan Laiklik! Bir Mümin olarak putlaştırmanın her çeşidini reddediyorum. Kemalizm başta olmak üzere putperestliğe götüren her usul ve üslup ile mücadele etmem de bitmedi, bitmeyecek. Hak-Bâtıl, Hilal-Haç, Hidayet-Dalalet mücadelesinde kusurumuz, eksiğimiz olsa da safımızı belirleyelim.
Laisizmin bu topraklardaki üç kutsalı ‘çıplaklık, faiz ve içki’dir. Ve hepsi de haram olan bu günahlara ilişkin laik hassasiyetlerin arka planında bencillik ve ‘günah savunması’ yatar.
Bizim laiklerin tanrı tasavvuru, Rasûlullah’ın davetine karşı savaşan Mekke kodamanlarının Tanrı tasavvuruna ne kadar da benziyor. Allah Resulü’nün “Lâ ilâhe illallâh deyin kurtulun!” çağrısına/davetine sebep Mekke’nin imtiyazlı sınıfı kılıçlarını çekerek cevap verdiler? Bu tek cümleyi söylemek çok mu zordu? Evet, onlar bununla “Allah’tan bağımsız hiçbir varlık ve hayat alanı yoktur” gerçeğini itirafa çağrılıyorlardı. Onlarsa bu çağrıya evet demenin kendi sınıfsal imtiyazlarının sonu demeye geleceğini çok iyi biliyorlardı. Onun için Allah’tan gelen her talimata karşı histerik bir hırçınlıkla karşı çıkıyorlar, vahyin dediğinin tam tersini yapmayı marifet biliyorlardı. “Zinaya yaklaşmayın” emrine karşı çıkmalarına “karma eğitim” dayatmalarına, LGBT sapıklık ve sapkınlıklarını da ilave edebilirsiniz.
Allah’ın gözetiminde bir hayatı kabullenmek, hesabı verilebilir bir hayat yaşamayı kabul etmekti. Onlarsa sınıfsal imtiyazlarının devamını sağlayan zulüm ve baskı dâhil, hesabı verilemeyecek bir hayatı tercih etmişlerdi. Onun için de ‘hesap soracak’ hayata müdahil aktif bir Tanrı inancı yerine “hesap sormayacak” hayat dışı pasif bir Tanrı inancını yeğlediler.
Bizim laiklerin iç çelişkilerinin kaynağı işte bu tasavvurdur.
Sathi/yüzeysel kavramlarımıza temas edeyim. İslam nedir?
İslam kelimesi üç kelime ile ifade edilir: “Barış” manasındaki silm, “kayıtsız şartsız teslimiyet” manasındaki teslimiyet ve “kurtuluş” manasındaki selamet. Bu üçünün manasını içeren bir İslam tarifi, doğru tariftir. İslam: Allah’ın hakkını Allah’a teslim etmenin O’na kayıtsız şartsız teslim olmaktan geçtiğini bilerek, bu sayede iç barışa ve ebedi kurtuluşa ermek demektir. İslam imanın dıştaki tezahürüdür. “Allah katında din İslam’dır.” Zira din “hayat tarzı” ile alakalıdır ve hayat tarzı imanın görünen yüzüdür. İslam’ın değerleri insanlığın değişmez değerleridir. İslam bütün zamanlar ve mekânlarda geçerli olan insanlığın ortak doğrularına verilen addır. Bu yüzden tüm peygamberler İslam peygamberidir.
İslam, dinlerden bir din değil, tüm peygamberlerin tebliğ ettiği insanlıkla yaşıt hak dindir. Bizim ortak paydamız; sekülerizm, laisizm, paganizm, ateizm, nihilizim, deizm değil, kendi değerlerimizdir. Kendi kutsallarımız yerine konan bütün “yapay/sahte (uydurulan) kutsalların yeri çöplüktür. Öncelikle zihin işgalinden kurtulmalıyız.
İman değer katar, inkârsa değer yıkar. İman hatırlamak, küfür unutmaktır. Hatırlamak geri kazanmaktır, unutmaksa kaybetmek ve azalmaktır. İman eden, fıtrat üzerine yaşayandır. Altyapıyla üstyapı arasındaki bu uyum ve kenetlenme hali, insandaki kişilik yırtılmasını ve iç kopmaları önler. İman varoluşsal emaneti hatırlamaktır, inkârsa unutmak. İman bir bağlanış, inkârsa bir kopuştur. Bağlanmak kişiyi “emin” kılar. Bu yüzden iman varoluşsal güvenliğin garantisidir. İman sebattır. Sahibinin kendi yerinde iskânını sağlar. Yerinde iskân eden, sükûnet bulur. İnkâr ise, savruluştur. İnkâr eden yol almaz, dolaşır. Kopuş, sahibini güvenlikten mahrum eder.
Özgürlük; Allah’a kulluk ile başlar. Allah’a kulluğu, teslimiyeti kaybedenler; arzu ve isteklerinin, heva ve heveslerinin kulu olurlar. Sahte bir özgürlük hissi uyandırsa da bunun gerçek bir özgürlük olmadığı çok geçmeden anlaşılır. Çünkü inkâr, “özü gürleştirmez”, aksine özü çürütür ve kurutur. Özü gürleştirmeyen şeyin verdiği özgürlük hissi, uyuşturucunun verdiği mutluluk hissi kadar sahte, geçici ve zararlıdır. İman haddi bilmek, küfür haddi aşmaktır. İman, bir kendinde olma halidir. Kendinde olmayan, kendini kaybeder. Kendini kaybeden, haddini bilmez. Haddini bilen kendini bilir, kendini bilen Rabbini bilir. İman kendini bulmaktır, inkâr kendini kaybetmektir. İman şükürdür, inkâr nankörlük.
İman: Allah’a Güvenmek; bütün peygamberlere tabi olanlar Kur’an-ı Kerim tarafından “Müslüman” olarak adlandırılır. Ve nihâyet son peygamberin ümmeti de insanlık tarihiyle yaşıt olan bu yürüyüşe kendi zamanlarından katılan mü’minlerden başkası değildir. Kur’an-ı Kerim’de “Allah, sizi Müslümanlar olarak isimlendirdi” buyurulur. Bu Allah’ın isimlendirmesidir.
İslam, hakikati teslim alanların değil hakikate teslim olanların yoludur. Zira teslimiyetin adı olan İslam, insanın başka şeylere değil hakikate teslim olmasını istemektedir. Hakikate teslim olan “Müslüman” adını almayı hak kazanır.
Herkes bilmelidir ki, İslam’ın cazibesi Allah’ın dini oluşundan kaynaklanır, ona mensup olanların aidiyetinden değil. Müslüman olmak, canının istediğinin yerine Allah’ın istediğini koymaktır. Müslüman olmak, herkes “başkaları ne der?” diye sorarken, “Allah ne der?” diye sormaktır. İslam’a gelmek bir yere gelmek değil, ‘kendine gelmek’tir.
İman Allah’a güvenmek, İslam güvendiği Allah’ın kendisi için olan bütün hükümlerine samimiyet içinde (karışıksız, katışıksız, beklentisiz) teslim olmaktır.
İslam, hakikati teslim alanların değil hakikate teslim olanların yoludur. Zira teslimiyetin adı olan İslam, insanın sadece hakikate teslim olmasını istemektedir.