Cemaatler birleştirecek yerde dağıtıyor
Yalnızlaşma; modern insanı bekleyen en büyük tehlikedir. Modern teknolojinin insana sunduğu nimetler insanı yalnızlaştırmaktadır. Bizleri esir alan internet hayatı; insansız’laştırmakta, insanı ise yalnızlaştırmaktadır. İnsan ilişkilerini de bitirmekte, sanal dünyada yaşamakta, hayal hakikatin, gölge aslın yerini almaktadır. İnsanımız aidiyetine/fıtratına dönmeyen, aslının yerini alanların oyuncağı olup sanal dünyada olduğunun farkında olmayan yapıdan kurtulamamaktadır. Yaşasın yaşamasın muhafazakâr yapı; iç içe geçmiş saldırılara karşı koyacak direnci/mukavemeti de gösterememektedir. Bireyin, toplumun, kurumların saldırıları her zaman vardır. Bu saldırılara da aidiyetini unutmayan, fıtratı üzere yaşayan Müslümanlar karşı koyabilir. Bireysel saldırıya; şahsiyetli, kişilik ve kimliğini kaybetmemiş Mümin bilinci taşıyanlarla mücadele edebiliriz. Toplumsal saldırıya karşı koymak, cemaatle mümkündür. Toplumsal saldırıya bireysel savunma olmaz. Kurumsal saldırıya karşı koymak, mukabil kurumlarla yapılır. Cemaatler; sorumluluk ve emanet şuurunun farkında bile değiller. Sürü olmaktan kurtulamıyorlar. Allah’a kulluk ve ümmet bilincinin gereğini yerine getirmekten uzaklar. Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşayan insanımızı, sosyal hayatın içine çekip yalnızlıktan kurtarmaları gerekirken cemaatler de kapalı sistem içinde yalnızlığı tercih ediyorlar. Birliktelik olmayan yerdeki bireyler cemaat değil, kitle veya kalabalıktırlar.
Ümmetin çıkarları ile cemaatin çıkarlarının seçiminde ümmetin menfaatini tercih eden cemaattir, grubunun menfaatini tercih eden güruhtur. İmkanları kullanırken, ehliyet ve liyakat ehli olmayı cemaat ehli olmaya tercih eden yapı cemaattir. Grubuna mensubiyeti ehliyet ve liyakatin önüne koyanlar da güruhtur. Aidiyeti reddeden birey olur, şahsiyet olmaz. Bir kitleyi oluşturan fertler şahsiyet değilse, o kitlenin adı cemaat değildir. Cemaatler sürü olmaktan kurtulmalıdır. Sürüler; bedenlerin, fiziki yapıların toplamıdır. Cemaat; akılların, duyguların, düşüncelerin, hassasiyetini taşıyan nezih birlikteliktir. Akılların, vicdanların saf tutmasıdır. Bu saf tutan Müslümanların eylem/icraat birliği o eylemi/icraatı “hareket” olmaktan çıkarır, “salih amel” yapar. Aidiyet; bir nefs terbiyesi ve ruh tezkiyesidir. Başkalarıyla yaşamak, kaynaşmak, sosyalleşmek, kapalı toplum yapısından kurtulmak cemaat olmanın şartlarındandır. Allah Resul’ünün Mekke’de ilk yaptığı şey, bir devletin temellerini atmak değil, bir cemaatin temellerini atmak olmuştur. Mekke’deki İslam cemaatini bir arada tutan menfaat birlikteliği değildi. O büyük iman kahramanlarını (öncü sahabeyi) bir arada tutan Müslüman, Mümin kimliği/şahsiyet, aidiyetiydi. Bu aidiyetin adresi; Kur’an-ı Kerim’le çerçevesi çizilen değerler ve ilkelerdir. Bu ilkeleri ve değerleri hayata taşıyan, uygulayan, yaşayan/yaşatan da Allah Resulü’dür.
Günümüz ifadeleriyle söylersek; modern dünyanın en tehlikeli salgını fıtratı bozma, fıtrattan uzaklaştırma, aidiyetini küçümseme, basite alma değersizleştirme. Bunlar da nihilizm kapısına açılan yoldur. Bir kanadı materyalizme, diğer kanadı panteizme açılan nihilizmin pençesine gençlerimiz sürüklenirken cemaatlerin perişan hâli insanımızı da ümitsizliğe düşürmektedir. Ahlakın gücünün yerini ‘gücün ahlakı’nın aldığı dünyayı yaşanır dünya yapacak Müminlerdir, Müslümanlardır. İslâm ahlak ve faziletini cemaatler taşıyor, yaşayışlarıyla etkiliyordu. Her an, her zaman ve zeminde değerlerimize saldırılıyor. Bizi biz yapan değerlerimiz çiğnenmez/çiğnetilmez. Şeriat’a dil uzatanların dillerini koparacak cemaatlerin suskunluğu, tavırsızlığı, meydanın boş bırakılmasındandır. Hz. Aişe validemizin evlilik yaşı tartışılır hâle getirilmesi de bir başka rezillerin gündeme oturması. İtler ürür kervan yürür. Bu hep böyle olmuştur. Bu ürüyen itlerin, fitnenin uşaklığı bitirilmelidir.
Dinimiz Şeriatımız tartışılan hâle getirilip alıştırıla alıştırıla duyarlılıklar/hassasiyetler kaybedildi. Hepimizin bildiği “bir kötülüğü, bir yanlışlığı elimizle-dilimizle düzeltmemiz, kalben buğz imanı en zayıf olanların yaptığı amel” sayıldığı Hadis-i Şerifi, “emri bil maruf nehyi anil münker” ayetlerini uygulamamız şarttır.
Cemaat, bütünleşmek demektir. Cemaat, müşterek bir şuur, ortak payda oluşturulmalı, müşterek bir dünya kurmalıdır. Cemaatle; aidiyet bilincine, kulluk ve emanet bilincine ulaşılmalı. Cemaat kişinin; Allah’ın dışındaki bütün dünyevî, şehevî/nefsanî putları elinin tersiyle itmesi ve kendinden, çevresinden başlayarak yeryüzünde dalga dalga emniyet, kardeşlik, adalet ve hakkaniyeti yayması, tesis etmesi demektir. Cemaat, kişinin, ‘önce ben’ değil, ‘önce hak ve hakikat’ diyerek yola çıkmasıdır. Cemaat mensuplarının kendisini değil kardeşini, ötekini, bütün ötekileştirilenleri düşünmesi, kardeşine ve bütün ötekileştirilenlere kol kanat germesi, ekmeğini kardeşiyle paylaşmasıdır. Cemaat, ümmet demektir.
Küresel güçlerin, oburların bir sofraya üşüştüğü gibi Ümmeti Muhammed’in üzerine üşüşeceği hakikatini Resulullah Efendimiz bize haber verdi. Aslında bu durumda bizim azınlık olmayacağımız, kalabalık olacağımız ama saman çöpü gibi değersiz olacağımız bildiriyordu. Bunları unutmamalı, bizleri bu vaziyete düşürecek hal ve hareketlerden kaçınmalıydık. Enfal sûresinin 73. âyetini başucumuzda bulundurup, birbirimize laf yetiştireceğimize nefs muhasebesi yapmalıydık.
“Kâfirler, küfre sapanlar birbirlerinin velisidirler. Kendi aralarında dostluk ve dayanışmanın gereğini yerine getirir, birbirlerine sahip çıkarlar. Siz mü’minler emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız arasındaki dostluk ve dayanışmayı gerçekleştirmezseniz; yeryüzünde fitne, büyük bir fitne, fesat, kargaşa ve bozgunculuk çıkar.” Ayeti ne kadar açık ve ne kadar uyarıcıdır. Cemaatler, bütün faaliyetlerini, Allah ve Resul’ünün ölçülerine arz etmelidirler. Peygamberimizin Hayatı, bir kalıp, bir şablon değil, bir numune, emsal, örnek, model olarak ele alınmalıdır.