• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Recep Öncel
Recep Öncel
TÜM YAZILARI

Aydınlar Ocağı Konferansım

16 Şubat 2025
A


Recep Öncel İletişim: [email protected]

Aydınlar Ocağı Konferansım

Recep Öncel

Aydınlar Ocağı Konya Şubesinde 11 Şubat 2025 tarihinde, İl Halk Kütüphanesi salonunda aşağıdaki konuları içeren bir konferans verdim.

‘Ben öğrenciliğim zamanında her hafta, İstanbul’da kültürel faaliyetlere katılırdım. Fikir hayatımın gelişmesinde Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, Aydınlar Ocağı, Birlik Vakfı, MTTB gibi kurumların çok faydasını gördüm.

Yine 2 yıl önce burada Hz. Mevlâna konulu sohbetim olmuştu. Bugün Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendi Hazretleri, Ali Ulvi Kurucu ve Nuri Baş Ağabey ile ilgili konuşacağım.

Burada eskiden Fuar Kültür Merkezi vardı. Fuar Kültür Merkezinde, Büyük Selçuklu Vakfının programında Sami Efendi Hazretlerini anmış Nuri Abiyle ben birlikte panel yapmıştık. Bir de Necmettin Erbakan Hocamızın yemeğine katılmıştım. 

Şimdi Şubat ayında vefat eden kıymetli büyüklerimizi anmaya ve anlatmaya çalışacağım, inşallah.

1-Mahmud Sami Ramazanoğlu (1892 Adana-12 Şubat 1984 Medine-i Münevvere)

1982 yılında İktisat Fakültesinde öğrencisiydim. Sami Efendi Hazretlerini rüyamda gördüm. Sonra Dr. Mehmet Hulusi Baybal Abiye gittim. Rüyamı anlattım.  Böylece 43 sene önce tasavvufla tanışmış oldum.

Ben Sami Efendi Hazretlerini çok sevdim. 2010 yılında Hac görevimi yapmak için mübarek topraklara gitmiştim. Efendi Hazretlerinin torunu mimar Mahmud Sami Kirazoğlu Bey geldi (Mahmud Abi o zaman Medine-i Münevvere ’de yaşıyordu, ben de Medine Hilton Otelinde kalıyordum) beni aldı ve üstadımızın Cenneti Baki’deki kabrine götürdü. Böylece bir Fatiha okumak ve ziyaret etmek nasip oldu. 

Bugün, Yeni Akit gazetesinde 18.02.2024 tarihinde Sami Efendi ile ilgili çıkan yazımdan bazı bölümleri ve rahmetli Musa Topbaş Efendi’den hatıraları anlatacağım inşallah;

‘’Mahmud Sami Efendi, Ramazanoğlu sülalesine mensuptur. Şöyle bir menkıbe anlatılır; Bir gün Hızır Aleyhisselam evlerinin kapısına gelerek hizmetçi kadın vasıtasıyla muhterem büyük validemizi kapıya çağırır. Her ne kadar validemiz kızım ne isterse kendilerine ver diye tembihatında bulundular ise de ziyaretçi; hayır muhakkak kendisi ile görüşmem lazımdır diyerek ısrar edince mecburen kapının arkasına gizlenirler ve aralarında şöyle bir muhavere geçer; Kızım hamile olduğunu biliyor musun? Senin vasıtanla büyük bir insan dünyaya gelecek ve sol eğe kemiği üzerinde büyükçe bir ben bulunacak uzun müddet İslamiyet’e hizmet edecek. Bu müddet zarfında haram ve helale dikkatli ol ve ismini de Mahmud Sami koy’ müjdesini vermiş ve teberrüken de bir gömlek istemiş ve gömlek getirilinceye kadar kendisi gaip olmuştu. Bir müddet sonra denildiği gibi bu büyük zat dünyaya teşrif etmişler uzun müddet kaliyle haliyle adap ve erkânı ve yüksek fıtri kabiliyeti ile kendini İslamiyet’in şerefli ulvi yoluna vakfetmiş hayli değerli insanlar kendisinden istifade ve tefeyyüz etmişlerdir.

Sami Efendi uzuna yakın orta boylu nahif bedenli buğday tenli seyrek sakallı kıvırcık saclı çukurca ela gözlü zayıf olmasına rağmen mütenasip vücutlu idiler. O nurani siması daima değişirdi. Yani şeklini çizmek tespit etmek imkansızdı. Simalarındaki halavet ve Melahatin güzelliği tarif edilemezdi. Orta boylu olmaların rağmen daima yakındakilerden uzun ve heybetli görünürdü. Halim selim yumuşak ahlaklı melek sıfattı. Sırasına göre gayet seci ve cesurdu. Yüzleri mütebessim olmasına rağmen içleri daime hüzünlü ve düşünceli idi. Vakar ve temkin ehli idi. Temiz sade ve düzgün giyinirdi. Sakalı bir tutamı geçmezdi. Saçlarını kulaklarının memelerine kadar uzatırdı. Suhuletle ağır ağır yürürler fakat çok yol kateterlerdi. Yanındaki refikleri ne kadar uzun boylu olsalar bile kendilerine yetişmek için adeta koşmak zorunda kalırlardı.

Pek az yerler pek az uyurlar daima sukutu ihtiyar ederlerdi. Zaruret halinde pek kısa kelimelerle muhataplarının seviyesine göre konuşurlardı. Femi saadetlerinden ne bir kelime noksan ne bir kelime fazla çıkardı. Her mana ve kelimesi yerli yerinde idi. Tane tane ve seçkin konuşurlar mühim olanları üçer kere tekrar ederlerdi.

Allah dostu, alim, İslam’a hizmet eden kıymetli bir insandı. İlmi yanında, yaşayışı muamelatı, özel olan bir kişiydi.

İlk, orta, lise tahsilini Adana’da yapmış, İstanbul Hukuk Fakültesini başarıyla birincilikle bitirmiş, derslerinden hep tam not almıştır. Fakülte bitiminde, tevafuk bir güzel insanla tanışmış, bu zatın tavsiyesi ile Kelamı Dergâhına giderek Esad Erbil’i Efendi’ye intisap etmiştir. Sami Efendi, dergâhta kendisini sevdirmiş, Esad Efendi; ’melek görmek isteyen, Sami evladımıza baksın’ demiştir. Kısa zamanda terakki etmiş ve icazet alıp, Adana’ya dönerek, orada irşat görevi yapmıştır.

Muhterem Üstat hazretleri salatı selama çok devam ederlerdi. Hulasa yemek içmek giyim yolculuk beşerî münasebet aile hayatı namaz oruç hac gibi hususlarda Fahri Kâinat Efendimizi nihayetsiz derin bir aşkla rehber edinmişti.

Sahavetleri lisana gelmez, kalemle tarif edilemezdi. Geçimlerinin en dar olduğu zamanda idi. Adana’da muhasebeciliğini yaptığı müessese sahibi aylık istihkak bedelini bir zarf içinde kendilerine takdim etmişti.  Bu sırada bir fakir geldi. Allah rızası için sadaka istedi. Efendi Hazretleri o zarfı olduğu gibi saile verdi. Hatta bir gün Ürgüp’te bir kişi sigara parası istedi üstat  ‘mademki istiyor vermek lazım’ diyerek vermişler bunu alan fakir de niyetini değiştirip ekmek alacağım demişti. Maddi yardımda bulunduğu birisinin bu paralarla lüks lokantalarda pahalı yemekler yediği söylenmiş, Efendi Hazretleri; demek ki masrafı ziyade leziz yemekler yemeye alışmış az vermek olmaz verdiğimiz çoğaltmalıyız; demişti.

Muhterem Üstat herhangi bir kederin izalesi için kendinden dua isteyenlere sadaka vermelerini tavsiye ederdi. Sadaka herkesin mali vaziyetine göre bir zarf içine koyarak tenha bir yerde ‘lütfen şu emaneti kabul buyurun’ diyerek alçak gönülle verilmelidir. 

Bir hac yolculuğunda Şam-ı Şerife uğranacaktı. ‘Çay ekmek helva peynir alınsın Şam’da lazım olur’ dediler. Bizler Şam’da daha iyisi olur diyerek söylenenleri alamadık. Ertesi gün Şam’a indik ve otele yerleştik. Daha sonra dışarda silah sesleri gelmeye başladı. İhtilal olmuştu. Bütün dükkanlar, üç gün kapalı kaldı. Bizler bisküvilerle idare etmek zorunda kaldık.

1976 yılı sonbaharıydı. Muhterem Üstadımızı hem ziyaret edip hem de gönlümdeki sıkıntıları gidermek arzusu duymuştum.

Güleryüz’le huzura kabul ettiler. Hiç ziyaretçileri yoktu. Münferit olarak bazı nasihatler müteakip, kapalı olan odanın kapısına bakarak -kapıya bakmak mahrem işaretiydi ‘Medine-i Münevvere ’ye hicret göründü, bir daha dönmemek şartıyla. Yalnız aramızda kalsın, kimse duymasın’ buyurdular.

Allah Teala ve Tekaddes Hazretlerinin nusretiyle, arzuları semere verdi. İşaret buyurdukları andan bir buçuk sene sonra, Medin-i Münevvere’ye vasıl oldular. Burada, elhamdülillah çok mesud oldular.

Şair Nabinin; Sakın terki edebden, kuy-i mahbubu Hüda’dır bu, Nazargah-ı İlahidir, Makam-ı Mustafa’dır bu ‘naat-ı şerif’ini, irticalen sonuna kadar okuyorlar ve az sayıda ziyaretçi kabul ediyorlardı. Kendilerini tam inzivaya verip, vakitlerini dua, zikir, murakabe, istiğfarla geçiriyorlardı.

Ama gün geldi, ömürleri nihayete erdi. Asırların ender yetiştirdiği bu mübarek zat, 12 Şubat 1984 tarihinde sabaha karşı saat dört buçukta ‘Allah, Allah’ Kelime-i Tayyibe’sini zikrederek, Ala-i illiyin’e tayeran etti.

Daha önce sevenleri; sizin için Eyüp Sultan’da bir kabir yeri hazırlansa; demişler, O da; bizim gönlümüz Cenneti Baki’yi ister; diye buyurmuşlardı. 

İstekleri gerçekleşti, cenaze namazları, Mescid-i Nebevi’de eda edildi. Tam bir sessizlik içinde, türbe-i saadetin önünden geçirilerek, güzide bir topluluğun elleri üzerinde, Cenneti Baki’ye defnedildiler.

2-Ali Ulvi Kurucu (1922 Konya-3 Şubat 2002 Medine-i Münevvere)

Ali Ulvi Bey Konya’da doğdu eğitim gördü ve hafız oldu. Babası şeflik döneminin baskı ve sıkıntılarına karşısında Medine’ye hicret etmiştir. Eğitimine Mısır Ezher Üniversitesinde devam etti.

Medine’de kütüphane müdürlüğü yaptı. Entelektüel şair yazar ve Resulullah aşığı bir insandır.

Kışın Medine’de yaşar, yaz ayları Konya’ya gelirdi. Bizde rahmeti Nuri Baş Abiyle birlikte ziyaretine gider, sohbetlerinden istifade ederdik.

Bir konuşmasında beni çok etkileyen şu sözleri söylemişti; ‘Bu memlekette birilerinin hesaplarına göre, Allah diyen insan kalmayacaktı. Ancak hesapları tutmadı. Biz Konya Kapı Camiinde namaz kılan başında şapka olan (o zaman öğrenciler şapka takalardı) bir genç görünce, bayram ederdik. Şimdi gençler camileri dolduruyor, elhamdülillah. Ülkemizde Kur’an-ı Kerim okumak yasaklandı.  Kur’an Kurslar kapatıldı. Hocalar hapse atıldı. Camiler ve vakıf eserleri satıldı. Vefat eden Müslümanları yıkayacak hoca bulunamadı’.

Ali Ulvi Ağabey bir başka sohbetinde; Ankara havaalanında indim. Bir araba ile şehrin içine geldik. Baktım uzaktan bir minare görünüyor. Bu minare nerededir? dedim. Kocatepe camiinde olduğunu söylediler. Ben de; ‘götürün beni çimento torbaları üzerinde şükür namazı kılayım; diye söyledim ve Rabbime şükür ettim’. Şimdi, Ankara’ya birçok cami yapılmış. Hamdolsun bugün Türkiye’yi namaz kılan idareciler yönetiyor. Bizler günümüzde yapılanların kadir kıymetini bilmeliyiz;’  demişti.

Bir cuma günü, Selçuk Üniversitesi Kampüs Camii açılışında çok duygulu vaaz etmişti. Gözyaşları içinde konuşma yapmış, cami hınca hınç dolmuştu. Gençlere hitap ederek; Siz benim kabul olan dualarımsınız, siz benim gerçekleşen rüyalarımsınız; diye belirtmişti.

Peygamber aşığı bir şair olan Ali Ulvi Abi, Resulullah Efendimize olan sevgisini şöyle ifade etmiştir; 

Ruhum sana aşık, sana hayrandır Efendim, Bir ben değil alem sana hayrandır Efendim.

Mahşerde nebiler bile senden medet ister, Rahmet diyen alemlere Rahmandır Efendim  

Muhterem Ali Ulvi Kurucu Ağabey 3 Şubat 2002 tarihinde Medine-i Münevvere’de vefat etti ve Peygamber Efendimizin yakınına Cenneti Baki’ye defnedildi.

3-Nuri Baş (1930 Konya-15 Şubat 2009 Konya)  

Altınoluk Dergisi Mart 2009 da yayınlanan Nuri Baş Abi ile ilgili yazımdan bazı bölümleri sunuyorum. (Hafız, hattat, şair, derviş, vakıf insan Nuri Baş Abi Allah'ın rahmetine kavuştu.)

Nuri Abi 1930 yılında Konya'da doğdu. Hakkı Özçimi Hoca Efendi’de hafız oldu. Hattat Hüseyin Öksüz beyden hat icazeti aldı. Altınoluk Dergisi, Merhaba Gazetesinde şiirler yazdı. Kervan, Nurlu Ufuklara, Esma-i Hüsna, Mesnevi'den Parıltılar adlı şiir kitapları yayınlandı. Sami Efendi Hazretlerine, o silsiledeki kıymetli insanlara bağlandı. 

Büyük Selçuklu Kültür ve Eğitim Vakfı'nın , kuruluşunda ve mütevellisinde görev aldı. Ticaretle meşgul oldu. 15 Şubat 2009'da sabah namazından evvel ebedî aleme göçtü. 

Nuri Ağabeyi ilk kez bir cuma günü Konya Toptan Gıdacılar Camiinde görmüştüm. Cuma hutbesini okuyordu. Hutbe okuyan kişiye içim ısınmıştı. Beyazlara bürünmüş bir insan, ismine uygun nurlu sima, güler yüzlü kişilik ve kibar konuşma tarzı beni etkilemişti. 

Namazdan sonra yanına gittim, tanıştık. Beni dükkanına davet etti. Dükkânın yazıhanesi ticarethaneden çok, ilim adamının çalışma odasını andırıyordu. Kitaplar, hattatların yazıları her tarafı doldurmuştu. Karşımda İstanbul efendisi olduğu intibaını uyandırdı. 

Aramızda muhabbet meydana geldi. Sonra Büyük Selçuklu Vakfı'nın kuruluş çalışmalarını birlikte yaptık. Büyük Selçuklu Kültür ve Eğitim Vakfı'nın ilk müteşebbisi Nuri Baş ağabeydir. Üniversite kampüsü karşısında bulunan 28.000. M2 arsasını vakfa bağışladı. 

O vakıf insandı. Bu arsa onun için maddi kıymet ifade etmiyordu. O ahiret sermayesine bakıyordu. İlk baştan beri bu arsaya, okul yurt cami gibi binalar yapılmasını ve hayır hizmetlerinde kullanılmasını arzu ediyordu. Bunun için çırpındığına çok şahit olduk. 

Yeşilkaya öğrenci yurdunun temeli atılacağı zaman çok mutlu olmuştu. ‘Temelde harcım bulunsun’ diyerek, demir ve beton aldı. Temel atma töreninde Kur'an okudu, duasını Osman Efendi hocamızla, birlikte yaptılar. İnşaat bittikten sonra sürekli, öğrencilerle ilgilendi. Öğrencilere Kur'an-ı Kerim Arapça, hat ve musiki dersleri verdi. Mübarek gecelerde ilahiler okunup dualar yapılırdı. O bundan büyük mutluluk duyardı. 

Armağan okulunu kuruluşunda büyük hizmetleri geçti. Beraber çok mücadele ettik. Okula öğrenci kazandırmaya gayret ettik. 

Vakıf Nuri Abinin sevdasıydı. ‘Ya ilahi payidar kıl vakfımız son bulmasın, Sen kerem et Nusret’inden ta ki mahrum olmasın’ şeklinde şiirini, Büyük Selçuklu Vakfının giriş kapısına levhalayıp asmıştık. 

 Talebelere nasıl burs temin edebiliriz diye istişareler yapmıştık. Birkaç gün sonra Nuri Abi aradı ‘ben talebelere burs ayarladım gelin alın’ dedi.

 Sonra rahatsızlandı, hastaneye kaldırıldı. Ziyaretine gittiğimiz zaman ilk sorduğu sorunun, öğrenciler ve hizmetler olması bizi çok duygulandırmıştı. 

Bir pazar sabahı namazdan önce vefat haberi geldi. Onu seven insanlar dualar hatimler yaptı. Öğrencileri, sevenleri, bürokratlar, siyasîler, Konya içinden ve dışından cenaze namazına katıldılar. İstanbul'dan Osman Efendi Hoca, Medine'den Mahmud Bey aradılar, başsağlığı dilediler. Sultan Selim camiinde namazı kılındı, Üçler Kabristanına defnedildi. Çok sevdiği Hacıveyiszade Hoca ve Hz. Mevlâna’nın komşusu oldu. 

Ailesi babalarını, öğrencileri hocalarını, gönül dostları sevdiklerini ve Büyük Selçuklu Vakfı da Ağabeyini kaybetmiş oldu. 

Nuri Abinin, Sultanü'l-Arifin eş-şeyh Mahmud Sami Ramazanoğlu adlı kitabın 98. sayfasında şiiri var; Rahmet et Mevla’m ona, Cennette dûr etme bizi, Gamla doldum, sızlıyor hep, gönlü giryanım benim. Bir teselli buldu gönlüm, der Habib-i Kibriya, Hep beraberdir sevenler vardır imanım benim;

 Yine başka şiir; Ölüm, belli bir hedef, ahiret durağı, Son demleri insanın, Allah'a dönme çağı. Ne saadet ne lütuf, ölmek İslam yolunda, Darusselama gitmek, müminlerin kolunda…

Bu vesileyle, başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, üç kıymetli büyüğümüzün ve yakınlarımızdan ahirete intikal edenlerin ruhlarına bir Fatiha üç ihlas okumanızı istirham ediyorum.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Okuyucu

Allah rahmet eylesin şefaatlerini nasip etsin

ZIRVA

KARANLIK KAP KARANLIK
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23