Bugün güzel bir bahar günü
Bugün güzel bir bahar günü
NUSRET REŞBER
İnsan hayatı boyunca nice fırsatlarla karşılaşır. Ne kadarını fark eder değerlendirir, ne kadarının hiç farkına varamaz?
Fırsatlar görecelidir denilebilir.
Kimine göre fırsat görülen diğerine göre önemsiz olabilir. Ama hayatın, varlığın önemine göre gerçekler hiç değişmez, değişmemeli.
Mesela “Allah, hakkı fark etmeyi, anlama ve kabul etmeyi, “görme” olarak tanınlarken kabul etmemeyi ise “körlük” olarak tanımlar. Keza hakkı kabul edenleri “diri”, reddedenleri “ölü” diye tabir eder. Hakkı kabul ve yaşamayı “nur/aydınlık” inkârı da zifiri “karanlık” diye tarif eder.
Fatır suresi 35/19-22. Ayetlerde:
“Görmeyen ile gören, karanlık ile aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. Diriler ile ölüler de bir olmaz...” buyrulur.
Mesela, insana emanet edilen hayat, boş yere heba edilmeyecek bir fırsattır.
Dini terimle bunu nimet diye de tanımlamak mümkündür.
Bu mana ile insanlığın varlığı başlı başına bir nimettir. Ölümden önce, bu hayat son bulmadan hayat nimetini en güzel şekilde değerlendirmeye bakmalı.
Rabbimiz buyuruyor: “Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimizden Allah yolunda harcayın.” (Münâfikûn 63/10)
Peygamberimizin (s.a.s.) ifadesiyle
“Sağlık ve boş vakit” de zayi edilmemesi gereken nimetlerdendir. (Buhârî)
Evet, insanın varlığı gibi verilen her imkân, fırsat bir nimettir; heba edilmeden yerli yerince faydalanmalı.
İnsanın her azası Allah’ın birer lütfudur. Bir azanın yokluğunu düşünün, ne kadar büyük bir kayıp!
Farklı şekilde anlatılan görme engelli bir dilenci hikâyesi var hani.
Adamın önünde, “Doğuştan körüm, bana yardım edin!” yazılı bir tabela...
Ama kimse adama aldırış etmiyor, yardım etme gereği de duymuyor.
Bu durumu fark eden bir şair veya bir pazarlamacı tabelayı ters çevirir:
“Güzel bir bahar günü... Ama ben baharı göremiyorum...” diye yazıverir. Yeni haliyle bu tabela insanların dikkatini çekiyor, kimse kayıtsız kalamıyor, herkes yardım ediyor o dilenciye…
Bu olay, meramını güzel ifade etme gerekliliği için anlatılsa da…
Bizi ilgilendiren ve dilenciye yardım edenlerin de dikkatini çeken tarafı, görme yetisi olmadığında veya kaybedildiğinde nelerin yitirildiğini anlamaktır elbet.
Daha somut örnek; bakınız, Allah’ın bir nimet olarak bize emanet ettiği ömrümüzden bir yıl daha geçti, geçiyor.
Yeni yıla bir hafta kaldı!
İnsanların çoğu geçen tüm ömrü gibi bu son bir yılda neyi yapıp yapmadığını, doğru ya da yanlış nelere imza attığını düşünme ve daha güzel bir hayata hazırlık yapması gerekirken… Tersi istikamette, yapılan yanlışların üzerine; tekrardan dünya ve ahirette bir yararı olmayacak, Allah’ın yasaklarıyla, yılbaşı kutlamaları adına içki, kumar ve şans oyunlarına esir olmakla geleceğini karartma derdinde.
Her tarafta bunun reklamı yapılıyor!
Oysa bunlar yarın karşımıza dünyada da ahirette de pişmanlık anları olarak çıkacak.
Üç Aylar Ve Ragaib Gecesi
Diğer tarafta bizim için daha önem arz eden; 21 Aralık Pazar günü, İslam âleminde “Üç Aylar” olarak bilinen ve dinimizce de özel bir yeri olan mübarek ayların ilki, Receb ayına girdik...
Receb ayı, Kur’an’da (saygı gösterilmesi gereken) Haram aylar olarak anılır. Hadislerde ise gün ve sayı belirtilmeksizin ibadetle/oruçla geçirilmesi tavsiye edilen faziletli ay.
Peygamberimiz (s.a.s.) Receb ayı girdiğinde şöyle dua ederdi:
“Allahım! Receb ve şâbanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır!”
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat)
Evet, üç aylar, içinde “Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi…” nin de olduğu Ramazan ayı vesilesiyle daha bir önemi haizdir.
Bu sebeple; Regaib, Mi‘rac, Berat ve Kadir geceleri ile üç aylar; bütün bir ay süren oruç ve teravih ibadetleriyle hususan ramazan ayı İslâm dünyasında her sene mânevî bir iklimin hüküm sürdüğü bir dönemdir.
Bu Hicrî aylar; receb, şâban ve ramazan bütün İslâm tarihi boyunca Müslümanlar tarafından daima büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. Mânevi yönü, İslam Âlemince de benimsenmiş, özümsenmiş bu iklimi kısır tartışmalara kurban etmemeli ve buna sebebiyet vermemeliyiz.
Özellikle, insanların günah ve isyanla vakitlerini heba ettikleri ve buna yöneldiği bir İSYAN HAFTASI’na doğru giderken Receb ayının ilk Perşembe gecesine ad olmuş “Ragaib Gecesi”nin feyzinden istifade etmeli, herkesi buna teşvik etmeliyiz. Allah’a ibadet olmak üzere kim nasıl geçirirse geçirsin…
Unutmamalı ki, “…Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez.” (Hûd 11/115)
Ve bilelim ki rabbim bir daha böyle güzel günleri görme fırsatı vermeyebilir. Fırsat gelse de aynı duygu ve şartlarla göremeyebiliriz.
Sonuç; içinde özel gün ve gecelerin olduğu bu ayları/günleri; kaçırılmaması gereken fırsat ve nimet saymalı, boşa geçirmemeliyiz.
Hele bu fırsatlara karşı bakan kör hiç olmamalıyız! Bu ayları, bugün ve bu gecemizi, mevsim kış da olsa “Güzel bir bahar günü” olarak idrak etmeliyiz.
Peygamberimiz (s.a.s.): “Ölüp de pişmanlık duymayacak hiç kimse yoktur…
“(Ölen), şâyet muhsin (iyi) bir kişiyse, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şâyet kötü bir kişiyse, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” buyurmuş. (Tirmizî, Zühd)
Üç aylarımız ve gecemiz mübarek ve hayırlara vesile olsun!