• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Eylemin asâleti söylemin şehvetinden üstündür

08 Mayıs 2024
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

 

Allah’ın arzında Müslümanlardan olup uzun konuşanları az, az konuşanları da uzun dinlemek gerekir. Akılları gözlerinde, kuvvetleri dillerinde olanlar amelin katili, sözün de kahramanı olmaktan öteye geçemezler. 

Amelin asâleti, eylemin de şehveti vardır. Ülkemizde lâ dinilerin telkinleri neticesinde akide felsefileştiriliyor, ibadetler adetleştiriliyor, din ideolojileşiyor, Şeriatsız bir İslam’a bizi ikna etmek için başvurmadıkları yol kalmıyor. Tabii ki içi boşatılmış dindarlık, kindarlığı çoğaltıyor. Hilafetin ilgasından bu yana ülkemiz kültürel inkâr’dan kültürel intihara doğru gidiyor. 

İslâm ile idare olunmayan ülkemizde özü zedelenmiş, göze hoş gelen gösteriş dindarlığı prim yapıyor… Bir ucu riyaya diğer ucu ranta uzanan, rıza-i İlahi’nin teğet geçildiği günlerden geçiyoruz… Dinimizin ve dindarlığımızın aleni düşmanlarından kendimize, şehrimize ve ülkemize idareciler seçiyoruz. Acaba dünya için dinden mi vazgeçiyoruz? Eşkıyaya duyulan muhabbet ne kadar gözlerimizi perdelemiş?

Toplumda yapmadığı şeyi söyleyenler, söylemin şehvetine köle olanlardır. Onlar hep yapmadıkları şeyleri söylerler ve yapmadıkları şeylerle övülmelerini arzu ederler. Rabbimiz haber veriyor:

“Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” ( Âl-i İmran Sûresi/ 188)

Yapmadığımız şeylerle methü sena olunmaktan hoşlandığımız günden bu yana söylemin şehvetine yenik düşmüşüz. İslâm’ın yerine Müslümanları koymuşuz. Ve İslam’a uygun olmayan birçok şeyi Müslümanların menfaatine, Müslümanlar için diyerek meşrulaştırıyoruz. Aslında Müslümanların menfaati dediğimiz şey de kendi menfaatimizdir. Tamamen şahsi menfaat başka ambalajlar içinde sunuluyor. Din adına kendi çıkarları için yola çıkanlar, kendilerini Allah’ın dininden çalanlardır.

Allah’tan gelmiş olan din Allah’a açılan kapıdır. Dini duvara dönüştürenler, amelin asaletindeki erdeme akıl erdirmeyip sözün şehvetine teslim olanlardır. Şunu bilelim ki; Allah’tan gelmiş olan din duvar değil, kapıdır insanı köşeye sıkıştırmaz, köşeye sıkışanları, sıkıştıkları yerden kurtarır. Dinin kurtardığı elbetteki kurtulur.

Allah için ortaya konulan bir salih amel, binlerce sözden daha tesirlidir. Nitekim bir gün Rasûlüllah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçmiştir”  buyurmuşlardı.

Ashâb-ı kirâm:

“–Bu nasıl olur, ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sorduklarında, Rasûlüllah Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu cevâbı verdi:

“–Bir adamın iki dirhemi vardı. Bunlardan en iyisini tasadduk etti. (Yani malının yarısını sadaka olarak vermiş oldu.) Diğeri (ise hayli zengin biriydi) o da malının yanına varıp, malından yüz bin dirhem çıkardı ve onu tasadduk etti.” (Sünen-i Nesâî, Zekât, 49)

Demek ki yapılan hayırların miktarından ziyâde, hangi fedakârlık seviyesinde yapıldığı mühimdir. Meselâ Yermük Harbi’nde, can çekişip susuzluktan inlerken, bir başka yaralı din kardeşini kendilerine tercih ettikleri için susuz hâlde son nefesleri veren üç şehîdin bir kırba suyu, belki nicelerinin dağlar misâli büyük görünen hayır-hasenâtını -fazîlet bakımından- geride bırakmıştır.

Zira Allah indinde amellerin kıymeti, onların miktarına değil, hangi kalbî keyfiyetle îfâ edildiğine bağlıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:

“O (Allah) ki, ölümü ve hayatı, hanginizin amel bakımından daha güzel olduğunu imtihan etmek için yaratmıştır…” (el-Mülk, 2)

Dikkat edilirse Cenâb-ı Hak bu âyet-i kerîmede;  “ekserü amela” değil “ehsenü amela” buyuruyor. Yani Allah katında “çok amel”in değil, “ihlâsla yapılan sâlih amel”in mühim olduğunu haber veriyor. Amelen geri kalanları nesebleri ileri götüremediği gibi, söylemleri de ileri götüremez.

Dünyanın neresinde hangi zamanda ve hangi mekânda olursa olsun, adalet elbisesi giydirilmiş zulüm karşısında taabbudi amelinin sınır ve hukukunu muhafaza etmek için murabıt ve mücahid olmak gerekir. İnsan amellerinin sahih olmasını garanti edemez. Salih amellere öyle gizli afetler karışır ki bırakın onu def etmeyi anlamaya bile kudreti yetmez. İnsanın kendi amellerindeki salahı dahi hak etmediği biliniyorsa, hiç kimsenin bilmediği gaybi karşılıklar hakkında ne diyebilirsin? İnsan amelle hem mahlukiyetini hem de merzukiyetini gerçekleştirmektedir. Halık’la olan ilişkiler yani mahlukiyet salihat ile Rezzak’la olan ilişkiler yani merzukiyet ise tayyibat ile gerçekleştirilir. Kulun merzukiyetinin bir üst basamağı ise memnuniyettir. Memnuniyet, kula kaybettiği ihlası kazandırarak bir minnet (ilahi ihsan) bahşeder. Zira minnet hak etmediğimiz bir rızıktır. Mü’min amelden önce Allah’tan bir bedel talep etmekten bütünüyle sıyrılmalı, nefsinin aciz olduğunu idrak etmeli, el-Mennân olan Allah’ın kendisine bahşettiği nimetlerin şükrünü eda edemeyeceğini kabul etmeli, nihayetinde külli bir cihada girişmelidir. Dinde cihadımız kadar canlıyız!

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Mehmet

Dinimize bu dümende en büyük zararı eğitim sistemi veriyor ve ayrıca aile politikaları da bir facia olmuş bu hükümet de ne umduk ne bulduk

Nedim

Yazı gerçekten çok güzel.. Osmanlı sonrası İslam dünyasında Resulullah sav in,"İslamın bağları vardır.ilk koparilacak bağ Allah cc hâkimiyeti dir (onun hayatın bütününde tek belirleyici olması onun emir yasakları hayat tarzı olmasıdır.ebu cehillerin sisteminde başka belirleyici ler vardı) son bağ namaz dir "buyruğu ne yazık ki gerçekleşti.Allah cc hâkimiyeti sistemi yerine işgalci emperyalist ve Allah'a isyan eden kâfir Batı'nın sistemleri hâkimiyeti ele aldı.Yani Ebu cehillerin sistemi geri getirildi.ebu Cehil sistemleri geri gelince zulüm zina fuhşuat cinayet kan dökücüluk ayrımcılık adaletsizlik geri geldi.guclu ve zengin olanlar belirleyici olmaya başladılar ve bütün insanların sömurulmesi soz konusu oldu. adeletsiz kaynak dağılımı aynen Ebu Cehil zamanlarında oluşmuştur.Baronlarca oluşturulmuş tezgah peygamber ve ashab i İslami ile bozulur.onlarin la ilahe illallah sözünden anladıkları yaşadıkları gibi İslami bir bütün olarak başta akaid konularında gereğini yapanların müslüman olduğu.ve müslüman olduktan sonra namaz oruç hac vb ibadetleri yerine getirenler dünyayı değiştirir.Dun değiştirdiler bugün de değiştirirler.Omer Ra Resulullah sav i öldürecek kadar düşman acıkınca yediği helva dan putu ve kızını diri diri toprağa gömen biriyken onu değiştiren islam Kur'an sünnet herkesin önündedir.Yeter ki Ömer ra gibi cehenneme girmekten korkulsun
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23