• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Armağan
Mustafa Armağan
TÜM YAZILARI

İsrail zindanlarında bir Türk subayı

12 Ekim 2025
A


Mustafa Armağan İletişim: [email protected]

İsrail zindanlarında bir Türk subayı

MUSTAFA ARMAĞAN

Küresel Sumud ve Özgürlük filolarının Gazze’ye ulaşma girişimleri aktivistlerin alıkonularak İsrail hapishanelerine atılması ve birkaç günlük hapishane tecrübeleri Gazze anlaşmasına rağmen son günlerin hararetli gündemini teşkil etti. Tartışmalar ve açıklamalar devam ediyor. Asıl meselenin Gazze halkının ve Filistinlilerin yaşadığı tarihin en büyük dramlarından birini bize unutturmamalı.

Bugün size, emekli bir Türk subayının bundan 60 yıl kadar önce İsrail zindanlarına düşmesi ve yıllarca türlü işkence ve zulümlere maruz kaldıktan sonra nasıl kurtulduğunu ve süreçte yaşadıklarını aktaracağım. 

Kaynağını hemen söyleyeyim: 

Mehmet Şahap Tan’ın İsrail Zindanlarında Bir Türk Subayı adlı kitabı 1967 yılında İstanbul’da neşredilmiştir. Yazar, bazı gazetelerde İsrail’in baskıları yüzünden yarım kalan ve eksik neşredilen tefrikaları kendi imkanlarıyla sansürsüz olarak kitaplaştırmıştır.


M. Şahap Tan, emekli bir Türk subayıdır. Anlaşıldığına göre, bir göz ameliyatı için 1950’lerin sonlarında İsrail’e uçakla gitmiş ve tavsiye üzerine Tel Aviv’de adresi verilen doktorun yazıhanesine uğramış. Ne var ki doktorun yurt dışına gitmiş olduğunu öğrenince, “Bari gelmişken birkaç gün bir yerleri gezip de yurda öyle döneyim” demiş. Dediği gibi de yapmış ve birkaç şehri gezmiş, bu arada bazı İsrail vatandaşlarıyla da tanışmış. Tam dönüş uçağına binip Türkiye’ye doğru yola çıkacağı sırada güvenlik görevlileri tarafından uçaktan indirilip tutuklanmış. Yazar İsrail’in içinde başka bir İsrail olduğunu böylece görmüş ama acı tecrübeler sonucunda.

Önce Emniyet Müdürlüğüne götürülüp sorgulanmış. Buraya kadar nazik bile davrandıkları söylenebilir kendisine. Ama hemen sonra hapishane daha doğrusu ‘zindan’ faslı başlamış ki, yıllar sürecek bir esaretin de başlangıcı olacaktır bu fasıl. 


Zindanda işkenceler

Mehmet Şahap Tan’ın anlattığı kadarıyla hapishane veya işkence faslı bir buçuk ay kadar sürmüş. Burada yaşadığı işkencelerden birini şöyle anlatmış:


“Albayın soruları, başımı bir çelik mengene gibi sıkan sıcaklık ve ayaklarımı sanki kesen soğukluk arasında beynimi törpülüyor gibiydi. Bu kadar yezitçe bir işkenceyi düşünmek bile insanın tüylerini diken diken etmeye kâfiydi. Tarifsiz acılar içinde kıvranmama rağmen ağzımı açmadım. Çünkü en ufak bir cevapla, “İtiraf etti” diyerek aleyhime bir delil bulmuş gibi sevinecekti. Albayın soruları birbirini kovaladıkça, bağlı olarak oturduğum koltuğun arkasından gelen sesler de şiddetini artırıyordu. Bu müthiş ses insanı sonsuz boşluklara sürüklüyor, çıldıracak gibi oluyordum. Bir aralık öyle oldu ki: Artık albayın seslerini işitemiyordum. Birbirine zıt iki hararet arasında ve beynim acayip seslerden uyuşmuş vaziyette, karşımdaki albaya bakıyorum, fakat ağzının açılıp kapanmasından, arada sırada başını sallamasından başka bir şey fark etmiyordum. Bir meçhule doğru uçarcasına gittiğimi anladım. Altımdan gelen müthiş soğuk hava, tepemdeki dehşetli hararet artık sabır ve tahammülümü taşırıyordu. Sadece bir aralık dişlerimi deli gibi sıktığımı fark ettim. Aynı anda ağzımın içinde bir çıtırtı oldu, dişim kırılmıştı. Ağzım kan kokusu ile dolmuştu, daha fazla dayanamadım, bayılmışım.


Gözlerimi açtığım zaman, önce uzaklardan, çok uzaklardan, adımın çağırıldığını sandım. Ses uğultular arasından geliyordu ama, işitiyordum. Kollarımı, bacaklarımı çözmüşlerdi. İki nöbetçi de yanımdaydı. Albay da karşımda oturuyordu. Beyaz gömlekli sarışın bir adam da, elinde tansiyon aleti ile üzerime eğilmiş, tansiyonumu ölçüyordu. Göğsüme doğru eğildi, kalbimi dinledi. Halim o kadar bitkin ve perişandı ki: Doktorun basmakalıp suallerine zor cevap veriyordum, fakat o mütemadiyen soruyordu: “Kendiniz nasıl hissediyorsunuz? Bir yeriniz ağrıyor mu? Kalbinizde bir daralma var mı? Mideniz bulanıyor mu? Kulaklarınızda ağrı var mı?” Cevap vermedim, zaten verecek halim kalmamıştı. Bütün bu karma karışık düşünceler ve bitkinlik arasında tek ümit kaynağım, konsolosluğumuzun varlığını aklıma getirmek oldu. Beni ancak onlar bu badireden kurtarabilirlerdi. Fakat bu durumu nasıl haber verecektim? Değil konsolosluğa, herhangi bir kimseye de haber uçurabilecek vaziyette değildim. Yer demir, gök bakır gibiydi. 


Beni bir başka odaya götürdüler. Burası bir öncekinden daha karanlık, küf kokulu, havasız bir yer. Ot yatağımın yerini de bir kerevet almıştı. Başım zonkluyor, kollarımda, bacaklarımda, bütün vücudumda ağrıya benzemeyen acı bir eziklik var; son derece bitkinim. Kerevete uzandım fakat uyumak mümkün değildi. Ara sıra dalıyorum ama bu uyku değil, kâbus. Ruhum, başıma gelen olayların tesiriyle karma karışık. Sık sık sıçrayarak kalkıyorum.

Kitapta hapishane faslı gayet tafsilatlı bir şekilde anlatılmış. 

Ne var ki, hapishanede maruz kaldığı İsrail gaddarlığından daha fazla, dost gözükenlerin ihaneti içini yıkmış. Mesela Tel Aviv Başkonsolosumuza ne kadar ulaşmaya çalışmışsa da ulaşamamış. Bir keresinde ulaşmayı başarmış ama ulaştığına da, ulaşacağına da pişman olmuş ne yazık ki.


Hapishaneye kendisini ziyaretine gelen Başkonsolosumuz Nejat Uçtum’a dost bilip içini dökmüş ama ne olmuş, tahmin edin. İnanmayacaksınız belki ama Başkonsolos, yememiş içmemiş, onun ağzından aldığı bilgileri İsrail basınına sızdırmış ve Mehmet Şahap Tan bir de bakmış ki İsrail gazetelerinde kendisi aleyhine yayınlar başlamış! 


“Kalleşliğe sefir (elçi) eliyle kurban olacağımı henüz bihaberdim (habersizdim)” diye yazmış kitaba. Ve sonradan Telaviv Başkonsolosumuzun büyük annelerinden birinin Yahudi olduğunu öğrenmiş. 

Bir zamanlar Türkiye’yi kimlerin temsil ettiğini düşünmeniz için yeterli zannederim bu tespit.

Daha aktarılacak nice ilginç detay mevcut kitapta ama eminim bu kadarı dahi size bir fikir verecektir. 

Nasip olursa diğerlerini de yazarız. Bu yazıyı tadımlık kabul edin lütfen.

KAYNAK: Mustafa Armağan'ın Yeniakit gazetesinin 12.10.2025 tarihli nüshasında yayınlanan yazısıdır

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

MUZAFFER..

YAHUDİ BEKLİYOR, MÜSLÜMAN GORUMLU KAFİRLER, BEKLİYOR, DEVLETİN İÇİNDE HAİNİ LER ÇOKTUR BEKLİYOR LAR........ALLAH C.C TUZAKLARI BOZAR İNŞALLAH AMİN.........VATAN SEVGİSİ MAYA GİBİDİR SÜTÜ BOZUK OLANLARDA TUTMAZ.......

Hikmet Yılmaz

Filistin' e gösterdiğin ilgiyi takdir ediyorum. Oysaki dünyada en fazla zulüm gören milleti soydaşlarımız Doğu Türkistan.. Filistin eliyle,diliyle azda olsa karşı koyuyor. Çin'in sinsi sessiz ve derinden izlediği politika bizleri derinden kahrediyor. TARİHÇİ OLARAK (DOĞU TÜRKİSTAN'A ) ÇİN'E SEYAHAT TERTİPLEYİN HEP BERABER GİDELİM. UMRE VE HAC KADAR KIYMETLİ OLACAKTIR. SAMİMİ NİYETİNİZİ TAKİP EDECEĞİM.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23