• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Zekanın serbest oyunları: Zarif nükteler

19 Nisan 2025
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Zekanın serbest oyunları: Zarif nükteler

LATİF ERDOĞAN

Nükte, dudakta tebessüm, gözlerde kıvılcım, zihinde iz bırakan söz demektir. O, keskin ve kıvrak zekanın doğaçlama ürünüdür.

Gençlik yıllarımda, okuduğum yüzlerce kitapta gördüğüm bazı nükteleri bir deftere kaydetmiştim. Defteri unutmuştum. Geçenlerde başka bir vesile ile arşivimi karıştırırken elime geçti. Açıp tekrar okudum. Hemen hemen bir kitap olacak kadar nükte kaydetmişim. Bugünkü yazımda onlardan birkaçını sizinle de paylaşayım istedim.

l Hyde Park’ta çok güzel konuşan bir rahip çeşitli dini konularda konuşuyor kalabalık da sükûnetle dinliyordu. Fakat hemen oracıkta saçı başına karışmış, üstü başı pis bir adam vardı. İkide bir rahibin sözünü kesiyordu. Bir defasında: “Hristiyanlık denen şey iki bin senedir var olduğu halde ne işe yaramış yani? Diye bağırdı ve ilave etti: “Dünyanın hali meydanda.” Din adamı bu oyun bozana bir süre acıyan gözlerle baktıktan sonra şöyle dedi: “Haklısınız. Su denen şey de iki milyon seneden beri mevcut. Ama neye yaramış? Boynunuzun ve kulaklarınızın hali meydanda…”

l Sokrat idama mahkum edilince karısı ağlayarak, “Zavallı Sokrat, der, haksız yere öldürülüyorsun.” Sokrat gülerek cevap verir: “Ne o, yoksa haklı olarak mı öldürülmemi isterdin?”  

l İran’ın dev şairi İbn-i Mukaffa, devrin büyük dil alimi olan İmam Halil ile karşılaşır ve bir müddet sohbet ederek ayrılırlar. Daha sonra İbn-i Mukaffa’ya “Halil’i nasıl buldun?” diye sorarlar. Cevap verir: “Aklı ilminden fazla.” (Yani cahil) Aynı sual İmam Halil’e sorulunca o da şöyle der: “İlmi aklından fazla”.(Yani ahmak)

l Tales, “Hayat ile ölüm arasında hiçbir fark yoktur” derdi. Bir gün yine aynı ifadeyi kullanmıştı. Yanında bulunanlar sordu: “O halde niçin ölmüyorsun?” Cevap verdi: “Fark olmadığı için?”

l Abdullah Cevdet’in suratı çiçek bozuğudur. Süleyman Nazif zaten onu hiç sevmemektedir. Bir gün şöyle der: “Çok samimi adamdır şu Abdullah Cevdet. Siretini suretinde taşır.” (İçi neyse dışı da odur)  

l 3. Napolyon, o sırada Paris’te Büyükelçi olan Ahmet Vefik Paşa’ya “Paşa, der, Osmanlı’nın çatırtısını duyuyorum.” Paşa gayet vakur şu cevabı verir: “İstanbul buraya çok uzaktır, ses duyulmaz. O sizin duyduğunuz İmparatorluğunuzun çatırtısıdır.”

l 3. Napolyon, Vefik Paşa’ya “Sen kendini Yavuz’un elçisi mi sanıyorsun?” der ve alay etmek ister. Paşa cevabı yapıştırır: “Öyle olsaydı, siz Fransa’da imparator olamazdınız.”

l Avukatı, Necip Fazıl’a o günkü mahkeme seyrini anlatmaya gelmiştir. Üstat sorar: “Nasıl geçti?” Avukatı “Efendim her şey yolundaydı” diye cevap verir, ardından da ilave eder: ”Keşke mahkemede bulunsaydınız da biz de tarihi bir gün seyretseydik.” Hiçbir art niyet olmasa da şahitlik etmek yerine yanlış kullanılan seyretmek kelimesi Üstadı öfkelendirmeye yetmiştir. Öfkeyle “Ben seyredilecek sirk hayvanı mıyım?” der.

l Necip Fazıl, bir gün “Mürşidim” dediği Abdulhakim Arvasi Hazretlerine “Ben dünyanın en büyük günahkarıyım” der. Fakat bu itirafta bile bir gurur, kibir sezen Hazret şu cevabı verir: “Dünyadan ne büyük günahkarlar gelip geçmiştir…”

l Yaşça kendisinden küçük bir dostu, birkaç gün evvel kalbini kırdığından dolayı özür dilemek üzere Ahmet Haşim’in yanına varır. Elini öptükten sonra “Efendim, özür dilerim. Herhalde geçenlerde sizi darılttım” der. Haşim cevap verir: “Büyükler darılmaz sadece kızar.”

l Büyük İtalyan şairi Trilussa’ya bir genç yazdığı hikayelerden birini gönderir. Ekteki mektupta da: “Şayet birkaç virgül noksansa, artık onları da siz ilave ediverin” der. Trilussa’nın cevabı: “Gelecek sefer siz sadece virgülleri gönderin, yazıyı ben ilave edeyim” olur.   

l Aristo, bir gün gösterişli bir gençle sohbet eder. Delikanlı o kadar saçma şeyler konuşur ki, Aristo şöyle demekten kendini alamaz: “Çok muhteşem bir ev. Fakat içinde kimse yok, bomboş…”

l Fatih’e hocası Molla Gürani sorar: “En çok sevindiğin, sürur duyduğun an hangi andır*” Fatih cevap verir: “Muhtaç ve mahrum olduğum şeyi bulduğum an.”

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

ata

devamını bekleriz... özleri damlatmışsınız....

Semih hoca

Yazacak ... muhabbetler…
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23