Kayıp yılların derin izleri
Kayıp yılların derin izleri
Latif Erdoğan
FETÖ elebaşıyla geçen yıllar sadece onun yakın çevresinde olanların değil bütün bir milletin hatta bütün ümmetin kayıp yıllarıdır. Onun dine verdiği zarar, devlete verdiği zarardan daha büyük, daha kalıcıdır.
FETÖ elebaşı, sinsi ve tedrici bir yolla dinin sadece ameli kısmının değil itikadi kısmının da içini boşaltmış; batılıların da desteğiyle model bir topluluk haline getirilerek diğer cemaat ve bireylerin bu sapık inançtan etkilenmeleri sağlanmıştır.
FETÖ elebaşı, itikadın en temel esası olan Allah’a iman noktasında, Allah tasavvurunda yaptığı oynamalarla bu temel esası sarsmış, tahrif etmiş ve tabilerine kamil mümin olma yolunu kapamıştır. Yahudi ve Hristiyanların: “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” (Maide,18) sapık anlayışını iktibas ile cemaate mal etmiş ve cemaatinin diğer Müslümanlardan imtiyazlı olduğu hususunu sürekli ve ısrarla işlemiştir. Söz konusu sapık tezini doğrulatmak için de her türlü yalana başvurmaktan çekinmemiştir. Özellikle yalan rüya ve müşahedelerle bu konuyu daima zinde tutmuştur. Aleyhte görülen rüyalar ve müşahedeler ise hiç tenkide açılmadan derhal şeytani ve yalan damgasıyla damgalanmıştır.
Onun Allah tasavvurunda sadece cemali isimler vardır. Allah’ın celali isimlerinden bahsetmek ona göre yasaktır. Ahiret inancını cennete ilmiklemiş, insanlara cehennemin varlığını adeta unutturmuştur. Böylece tabilerinin dünyevileşmesini çok erken halletmiş; kendilerini hesaptan, mizandan affedilmiş ve ne yaparlarsa yapsınlar, hangi günahı işlerlerse işlesinler affolunup doğrudan cennete gireceklerden kabul eden bu robotik kitleye her türlü sapıklığı çok kolay yaptırmıştır.
Bütün Alemlerin Rabbi olan Allah’ı, sadece bir cemaatin ilahı konumuna indirgeyen bu sapkın anlayışın Allah tasavvuru, bir kabile tanrısından farksızdır. Daha sonra deizme kayılmasının sebebi de zaten bu temelsiz itikattan kaynaklanan iman boşluğudur.
FETÖ elebaşı, Peygamber Efendimizin son peygamber olmasını bir türlü hazmedememiş; fakat kendisini peygamberlik konumundan mahrum eden bu inanışın ayet ve hadislerle teyidi sebebiyle de doğrudan karşı çıkamamıştır. Sonunda çareyi bir yalan uydurmakta bulmuş, kendisine Allah’ın, “Kainatı Muhammedim için yarattım ama senin için devam ettiriyorum” dediğini iddia ederek gerçek niyetini açığa çıkarmıştır.
O, kendisini Peygamber Efendimizden daha başarılı gören bir sapıktı. Nebiler Sultanının 23 senede kılıçla başaramadığını (haşa) kendisinin kalemle başardığına inanırdı. Kendisi hakkında söylenmiş böyle bir sapık sözü kabullenerek bana aktardığında, o sözü söyleyen ünlü deistin peygamberlikle ilgili pespaye düşüncelerini de ileri sürerek verdiğim sert cevap karşısında önce sararmış sonra mosmor olmuştu. Sadece “neyse bu konuyu kapatalım” diyebilmişti.
“Gençliğimde, Kur’an’a nazire yapabileceğime, saygısızlık olmasın diye yapmadığıma inanırdım, sonra bu düşüncelerimden vaz geçtim” derdi. Fakat hiçbir zaman bu muzmaratı içinden atamadı. “Ne zamana kadar körler, sağırlar gibi Kur’an’ın arkasından gideceksiniz, ne zaman iç sezişlerinize döneceksiniz” kafir lafı da ona aitti. Elbette dönülmesini istediği iç sezişler onun ilham sandığı şeytan üflemeleriydi. Kürsüden, elindeki Kur’an’ı yere fırlatan tek sözde din adamı münafık da bizzat oydu.
Tanzimat’tan bu yana din düşmanı bazı mahfillerin basın yoluyla, baskıyla, tehditle, ikna odaları ihdasıyla uğraşarak başarılı olamadıkları örtünme konusunu o bir çırpıda halletmiş, başörtüsü teferruattır, diyerek binlerce örtülü genç kızın severek, isteyerek açılmasını sağlamıştı. Tabii bu arada hangi mahfillerin adamı olduğunu da tescillemişti.
Tasavvufun en amansız düşmanı olduğu halde tasavvuf kitabı yazan, inancını yitirdiği dönemlerde dahi din istismarını sürdürebilmek uğruna mihraba geçip namaz kıldıran; İmam Gazali gibi bir alleme hakkında bile, eğer bugün yaşasaydı bana tabi olmaktan başka çaresi olmazdı, bana sorsaydı tasavvufa girme derdim, gibi laflar edebilen bir şarlatandan bahsediyoruz. Yeri geldikçe sapkın düşüncelerini deşifre adına yine bahsedeceğiz…