• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

İman davamız

01 Şubat 2025
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

İman davamız

Latif Erdoğan

Düşünce dünyamızı sağlam temeller üzerine oturtmak zorundayız. Hele her şeyin her an değişebildiği günümüz dünyasında söz konusu temellendirme hayati önem arz etmektedir. En küçük sarsıntıda yıkılabilecek bina ne kadar tehlike altında ise, en küçük fikri dış müdahalede varlığını koruyamayacak kadar nahif düşünce dünyası da o kadar tehlike altındadır.

Düşünce dünyamızın en önemli kısmını inançlarımız oluşturur. İnançlarımız bizim dinimizdir. Allah katında tek din vardır; onun adı da İslam’dır. Bu, bütün semavi dinlerin ortak ismi İslam demektir. Din tekdir ve değişmez. Fakat şeriatlar zamana, şartlara ve toplumlara göre değişiklik gösterir. Şeriat, ibadetlerden, muamelattan ve ahlaki ilkelerden oluşur. Din ise iman esaslarını ihtiva eder. Her peygambere gönderilen din aynı olmakla beraber şeriatlar farklı farklıdır.

İman davasını omuzlayan ilmin adı Kelam ilmidir. Bütün peygamberlerin gönderiliş gayesi insanları dine yani imana davet olduğuna göre bu ilmi ilk peygamber Hz. Adem’e dayandırmak mümkündür. O’nun tevhit öğretileri, kendisine indirilen suhuf çerçevesinde Kelam ilminin de ana konularını oluşturur. Fark, icmal ve tafsil farkıdır. Yani o dönemde özetle anlatılan ana konular, daha sonra gelen Peygamberler tarafından açılmış, Peygamber Efendimiz ile bu açılım kemal noktasına ulaşmıştır.

O’nun yetiştirdiği güzide toplum sahabe imanda kazandıkları derinlikle temayüz etmiş; imanları onları peygamberlerden sonra en seçkin topluluk haline getirmiştir. İnandıkları Allah’a öyle inanmışlardı ki, Hz. Ali’nin ifadesiyle perde açılıp Rabbimi görsem imanımda bir ziyade olmayacak demek noktasına gelmişlerdi. İşte biz buna hakkalyakin iman diyoruz. Bütün sahabenin imanı böylesine derin, böylesine sağlam bir imandı.

Onlar, Kur’an’a da böyle bir imanla inandılar; onlar Peygamberimize de böyle bir iman ile inandılar; ahirete, meleklere, diğer suhuf ve kitaplara, diğer peygamberlere, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna hep böyle bir iman ile inandılar. Elbette imanları amellerine de aksetti; bu sayede amellerindeki keyfiyete başkalarının yetişmesi imkânsız hale geldi.

Öyle ki, Hasan-ı Basri gibi tabiinin en büyük şahsiyeti ile sahabe topluluğunun en gerilerinde kabul edilen Vahşi arasında mukayese yapılmak istendiğinde “Hasan-ı Basri, Vahşi’nin atının burnuna giren toz bile olamaz” denildi.

Bediüüzaman Hazretleri konuyla ilgili kendi iç tecrübesini şöyle aktarır: “Bir zaman kalbime geldi, niçin Muhiddin b. Arabi gibi harika zatlar sahabelere yetişemiyorlar? Sonra namaz içinde “Sübhane Rabbiye’l Ala” derken, şu kelimenin manası inkişaf etti. Tam manasıyla değil fakat bir parça hakikati göründü. Kalben dedim: Keşke bir tek namaza bu kelime gibi muvaffak olsaydım, bir sene ibadetten daha iyi idi.” Namazdan sonra anladım ki o hatıra, o hal sahabelerin ibadetlerindeki derecelerine yetişilemediğine bir irşattır.” /27. Sözün Zeyli, İkinci Sebep)

Efendimiz şöyle buyurur: “Ashabıma sövmeyin. Nefsin elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer biriniz Uhud dağı kadar altını Allah yolunda harcasa, bu onlardan birinin bir ölçek ya da yarım ölçek sadakasına yetişmez.” (Ebu Davud)

Ve yine buyurur: Mahşerde insanları gördüm. Kimisinin üzerindeki elbise göğüslerine, kimisinin göbeğine, kimisinin dizlerine kadardı. Ömer’i de gördüm. Onun elbisesi yerlerde sürünüyordu” Kendisine “Nasıl tevil ettiniz Ya Resulullah” diye soruldu. “İman” buyurdular. Şüphesiz bütün sahabenin imanı öyleydi; ve bu yönüyle de onlara yetişilmesi imkansızdı.

İmam Maturidi, Fetih Suresinin son ayetinde anlatılan sahabeye ait vasıfları; bazı şahıslara özel işaretler olarak değil bütün sahabeye ait vasıfların anlatımı olarak kabul eder. Bu isabetli değerlendirme bütün sahabeye saygılı, hürmetli olmamız gerektiğinin de en bağlayıcı referansıdır. Ayrıca, bütün dini değerlerimizi bize aktaran topluluğun bu kadar seçkin vasıflara sahip olmaları, iman ve itikadımızın nasıl sağlam bir zemine oturduğunu göstermesi bakımından da çok çok önemlidir. 

Ayette mealen şöyle denilmektedir: “O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, Allah’ın lütuf ve rızasına talip olarak hep rükûda ve secdede görürsün. Secdenin tesiriyle yüzlerine simaları oturmuştur; Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur. İncil’deki misalleri ise bir ekindir: Filiz verir, onu güçlendirir, kalınlaşır ve kendi sapları üzerine durur, kendini çiftçilere beğendirir. Onlar yüzünden kâfirler öfkeden çatlasınlar diye (böyle yapmıştır.) Onlar arasında iman edip salih amel işleyenlere Allah bir bağışlama ve büyük bir ödül vadetmektedir.” ( Fetih, 29)

Ve sözümüzü Efendimiz’den bir buyrukla noktalayalım: “Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Onlardan hangisine uysanız hidayeti elde etmiş olursunuz.” 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Bahtiyar yılmaz

Tamam sövmeyelim... de, hz Ali ve muaviye taraftarı sahabe tabiin birbirini öldürmişler, sövmüşler... hakaret etmişler.... can yakmışlar, ve fitne bugün de devam ediyor

Hikmet Yılmaz

Aziz milletim kimin kim olduğunu gayet iyi biliyor. 
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23