“Kıldan ince kılıçtan keskin”(1)

“Kıldan ince kılıçtan keskin”(1)

İlhan Oral

“Kıldan ince kılıçtan keskin” deyimi, hak alanında, hikmet ayarlı hassas bir ölçüdür. Hukukî alanda ve hukuk ilkelerini uygulamada hassasiyet ayarıdır. 

Bu manada Zilzal suresinde “miskali zerre” olarak geçer. “Miskali zerre’yi” molekül ölçüsünde ifade edebiliriz. İnsanın dünya hayatında yaptığı iyi ya da kötü adına ne varsa az olsun, çok olsun, büyük ya da küçük olsun her eylemin nüvesidir. 

Burada çıkan sonuçtan, sorgulama mutlak manada icra edilecektir. Bu sorgulamanın ölçüsü de “miskali zerre” niteliğindedir. Kim bilir, kaç milyon senede gelmiş geçmiş kalabalıkların hesabı da böyle bir tarz ve yöntem ile yapılacaktır. Bu hesap ve bu sorgulamada adam kayırma yoktur. Hatır gönül sökmez. Rüşvet işlemez. Para ve zenginlik devreye giremez. Dolandırıcılar suçlarını örtbas etmeye yeltenemez.

Kalabalıklar arasından hiç kimse sıvışıp kaçamaz. Vesayetçiler kimseye baskı kurup sindiremez. Orada adalet şaşmaz. Ancak her yönü ile hak tecelli edecektir. 

“Kıldan ince kılıçtan keskin” deyimi, incelik yüklü ve adalet zirvede bir medeniyetin özü ve özetidir. Çok manidardır. Kıldan ince ifadesi meseleye güzel bir açıklık getirir. Bu dikkat etme hassasiyetini hissettiriyor hem de hafifliğini ve kolaylığını dile getiriyor. Hiç kimseye makam ve mevkiinden dolayı ayrıcalık verilmeyecektir. Bunun için de Allah Celle celâluh Resûlünü bile şiddetle uyarıyor;

“Az kalsın seni, sana vahyettiğimiz Kur’an’dan başkasını bize iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi. O takdirde seni dost edineceklerdi. Eğer biz seni sabitleştirmemiş olsaydık sen onlara az bir miktar meyledecektin. O takdirde de sana hayatın da kat kat sıkıntısını, ölümün de kat kat azabını tattırırdık. Sonra kendin için Bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.” (İsra:17/73-75) Ne müthiş bir uyarı.

Ayete biraz dikkat edersek İslam’ı gerçek bir hayat sistemi olduğunu görmeyen, Kur’an’ı olduğu gibi kabul etmeyen ne kadar insan varsa hepsi meteor taşları gibidirler. Karma karışık ve darmadağınıktırlar. Programsız, hedefsiz şuursuzdurlar.

Ayetlerdeki hikmetler, mesajlar ibretler ve uyarılar bütün insanlığa ulvî değerler enjekte etmektedirler. Bunları gönderen sonsuz kudret ve yegâne irade sahibi Allah, özellikle ve öncelikle Resûlü Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi hassasiyetle uyarıyor. Tüm insan ve cinlere katiyyetle uyulmasını telkin ediyor.

Bakar mısınız, Müntekîm Allah, ”Muhammed’ur-Resûlullah” dediği Peygamberini nasıl uyarıyor? “Az kalsın seni, sana vahyettiğimiz Kur’an’dan başkasını bize iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi.” “Sen onlara az bir miktar meyledecektin. O takdirde de sana hayatın da kat kat sıkıntısını, ölümün de kat kat azabını tattırırdık.” Böyle ağır tehdidi yapan Allah’tır, muhatabı Resûlullah’dır.

Peşinden buyuruyor ki, “Sonra kendin için Bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.” Şimdi, cehaletin, başıbozukluğun, dağınıklığın, tutarsızlığın, yaygın fuhşun, sargın cinayetlerin, ahtapot hortumculuğun, kuraklığın, doyumsuzluğun, merhametsizliğin, her tarafa yayılışının esrarengiz sırrının farkında mısınız?

Dahası, gelen uyarıcı ayetler, bizi şiddetli deprem gibi sallayıp sarsıyor: “Andolsun, Biz bu Kur’an’da akıllıca öğüt alsınlar diye her meseleyi açık açık anlattık. Fakat bu,  onların nefretini artırdı. Andolsun, Biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali ısrarla açıkladık. Fakat insanların çoğu ancak inkârda direttiler.” (İsra:17/41, 89) “Gerçekten biz, bu Kur’an’da insanlara her tür meseleyi açık açık anlattık. Fakat insan ise, her şeyde itişip kakışmaya çok düşkün oldu.” (Kehf:18/54) Bunlar hayatî değerdirler.

Bu hayatî değerleri idrak edenlere ne mutlu! Esselamualeykum