• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
İdris Günaydın
İdris Günaydın
TÜM YAZILARI

Türkçe kutsal mı?

24 Ocak 2024
A


İdris Günaydın İletişim: [email protected]

Yazılarıma yorum yapan bazı okuyucular, yazılarımda kullandığım bazı Arapça, Farsça kelimeler yerine bugün kullandığımız, anlaşılan kelimeler kullanmamı tavsiye ediyorlar. 

Bazıları da “Türkçe” kullanmamı istiyorlar.

İsteklerine saygılıyım.

Hiçbir dil kutsal değildir ama iki dil bizim için çok önemli ve anlamlıdır. 

Türkçe ve Arapça…

Türkçe kendi dilimizdir. Onu en fasih şekilde öğrenmek kişinin ilmindendir, kültüründendir, diline verdiği ehemmiyettendir.

Arapça ise Kur’an’ın gönderildiği ve Hz. Peygamberin konuştuğu dil olduğu için ister istemez önem arz eder.

Lakin hiçbir dil kutsal değildir. Kutsal olsa öğrenilmesi zaruri olur. Fakat saygındır. Milletin kendi lisanı ise o millet için olmazsa olmazı, köprüsü adeta namusudur.

Türkçenin ortaya çıkışı, bir dil haline gelmesi çok da önemli bir olay değildir. Bundan kaç bin yıl önce oluştuğunu bilemediğimiz diller bir şekilde oluşmuş. Türkçe de öyle, Hintçe de öyle…

Burada dili oluşturan milletlerin alkışı hak ettiği söylenemez.

Nasıl oluştu? Meçhul bir konu ama şahsen bilmek isterdim. Ama Türklerin dil konusunda, belki dünyada başka örneği bulunmayan bir başarıları var: Osmanlıca… Diğer tüm dillerin nasıl oluştuğunu, o tarihlerde cahil, eğitimsiz olduğunu bildiğimiz o insanların dillerini nasıl meydana getirdiklerini bilmiyoruz ama Osmanlıcayı, başta Arapça, Farsça kelimeler olmak üzere, kendi mülkü içinde yaşayan milletlerin dillerinden alarak, komşularının ve yakın uzak milletlerin dillerinden alarak bir dil oluşturan Müslüman Türk Milleti gerçekten büyük bir iş yapmıştır. 

O kadar farklı kelimelere kendi ses uyumunu vererek, ağız yapısına uydurarak bir dil oluşturmak… O kadar basit mi?

Hem bir dil oluşturmuş hem onun gramerini oluşturmuş hem onu hukuk dili, şiir dili, edebiyat dili, sanat dili ve divan dili haline getirmiştir. Ne büyük bir eserdir ki; “argo” tabir edilen bir dil seviyesine indirgememiştir.

Ne acıdır ki; Türkün bu muazzam başarısı başta İngilizler tarafından kıskanılmış ve kendi dillerinin dünyaya egemen olması için iki dil önlerinde engel görülmüştür: Osmanlıca ve Fransızca… Çünkü yüz yıl önce dünyada en yaygın veya tesir alanına sahip olarak bu iki dil mevcuttu.

Fransızcayı bir şekilde itibardan düşürerek, Osmanlıcayı da yasaklatarak gayelerine ulaşmışlardır.

Goethe, “Bir millete yapılacak en büyük kötülük onun diliyle oynamaktır” der. O kötülük fazlasıyla yapılmıştır.

Walter S. Lander: “Bir milletin kanunlarının çiğnenmesinden sonra en büyük suç, dilinin çiğnenmesidir” der. O suç, dili sadeleştirme adına işlenmiştir.

Adeta Türkçemiz “sal”a bindirilip “sel”e verilmiştir.

Neyzen Tevfik: 

Soruyorlar bize: ‘Öz Türkçe nedir?’

‘Yaşayan, anlaşılan dil!’ diyoruz.

Oturup bilmeceler uyduruyor,

Sonra ‘Öz Türkçe budur bil!’ diyoruz” diyerek Öz Türkçe adı altında dildeki katliama dikkat çekiyor. Onun için bu dildeki katliamların yaygınlaştığı dönemlerde “Seni gidi Kamus’suz seni!..” tembih cümlesi çok kullanılırmış.

Kamus(lügat) bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız İhtilali, tek mukaddese saygı göstermiş: Kamus’a…” Cemil Meriç.

Yine Merhum Cemil Meriç Üstat: “Argo, kanundan kaçanların dili; uydurma dil tarihten kaçanların. Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun. Biri günahları gizleyen peçe; öteki irfanı örten kement. Argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dil hafızasını kaybeden bir neslin. Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin” diyerek adeta içimizdeki yaranın kabuklarını açıyor da açıyor.

Bundan on yıl kadar önce Ömer Seyfettin’in ortaokul yıllarında okuyup büyük keyif aldığım hikayelerini yeniden okumak için, görev yaptığım okulun kütüphanesine girip bir kitabını aldım. Birkaç sayfa okuyamadan tiksindim ve bıraktım. Türk hikayeciliğinin en sade dilli hikayeleri dahi sadeleştirilmeye tabi tutulmuş ve perişan edilmiş. Rezil edilmiş.

Ne yaptınız bu nesli? Neler yaptınız bu nesle?

Mustafa Kemal’in Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde yaptığı konuşmanın yarıdan fazlasını ezbere bilen ve anlayan ben, bir gün bu konuşmanın sadeleştirilmiş, açıkçası katledilmiş halini görünce hem dile acıdım hem Mustafa Kemal’e acıdım. Bana göre Mustafa Kemal’in başardığı söylenen bütün icraatları birileri tarafından, bir şekilde tartışmaya açılabilir, lakin bir konudaki başarısı hiç tartışma götürmez: dil ve dile hakimiyeti. Hitabetteki ustalığı…

Sırf o konuşmadaki şu cümleyi: “Hepinizce malumdur ki Kanunu Esasi, Kur’an-ı Azimüşşandaki nusûstur”u kuşa çevirmek ve buradaki, “Hepiniz biliyorsunuz ki Anayasamız Kur’an’daki naslardır”ı ortadan kaldırmak için hitabeti mahvetmişler.

Kanunu Esasi, anayasa demek iken onu “temel nizamı” diye tercüme etmişler. Cümleyi şu hale getirmişler: “Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur’an-ı Azimüşşandaki açık ve kesin hükümlerdir.”

Yuh olsun hakikatlerden bu kadar korkan yüreklere. Veyl olsun Şeriatten, naslardan bu kadar korkan sinelere…vesselam.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Okur

Türk sen Türkçenin kutsal olması lazım

çamlı

işlerim de işlerim. alyanaktan dişlerim
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23