Tarihi miras milletlerin kaderinin parçasıdır
Tarihi miras milletlerin kaderinin parçasıdır
HÜSEYİN ÖZTÜRK
Son iki gündür Edirne’den yazıp, iki tarihi mirastan söz etmiştik.
Birincisi, Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar İdaresi tarafından restore edilen Mahmudiye Kışlası, diğeri de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ettirilen Selimiye Camii’nden.
Mahmudiye Kışlasının askeri dönemde vazife gördüğü sırada ana giriş kapısının başladığı yerde bir de cami varmış, Milli Saraylar İdaresince yeniden inşa edilecektir demiştik.
Milli Saraylar Başkanı Dr. Yasin Yıldız, Mahmudiye Kışlasını; eldeki bilgilere, kaynaklara ve projelere göre yeniden camisiyle birlikte ayağa kaldıracaklarını ve sadece Edirne’nin değil, tarihi miras bakımından büyük bir kompleks olarak bütün Avrupa’nın, Balkanların ve Türkiye’nin hizmetine sunacaklarını dile getirerek şunları söyledi:
“Edirne Sarayı kompleksi içerisinde 1826 yılında yapılan Mahmudiye Kışlası ve yine 19. yüzyılın sonlarında II. Abdülhamit döneminde yapılmış Süvari Kışlası bulunuyor.
Özellikle Mahmudiye Kışlası çok önemli bir eser. İstanbul’daki Selimiye, Rami ve Davutpaşa kışlaları gibi yeniçerilerin tarihten çekilmesinin ardından II. Mahmud’un emriyle yapılmış Asakir-i Mansure-i Muhammediye Kışlasıdır.
Günümüze 5’te 2’si ulaşmış durumda. Yakın bir zamana kadar hapishane olarak kullanılıyordu. Onun tahliye süreçlerini Adalet Bakanlığımızla gerçekleştirdik.
Bilim kurulumuzun onayladığı restorasyon projesiyle çalışmalarımız devam ediyor.
Restorasyon bittiğinde 25 bin metrekare kapalı alanı olan, özellikle hassas taşınabilir eserleri sergileyeceğiz.
Konferans salonları, kütüphane ve Milli Saraylar Araştırma Merkezinin yer alacağı çok kapsamlı bir kültür merkezi olarak hayata geçecek.
Süvari Kışlasıyla ilgili de benzer fonksiyonları içeren bir çalışmamız var. Kışlanın girişindeki caminin de inşası için ilgili firmaya talimat verildi, çalışmalar başladı”.
*
Selimiye Camii’nden de güzel haber var. Üç aylara gireceğimiz şu günlerde, camideki iskeleler sökülmeye başlamış ve Ramazan-ı Şerifin başında tamamen ibadete açılacakmış.
Yetkililerin verdiği bilgiye göre kubbe ile mesele de halledilmiş. Söz kubbeye gelmişken sizleri Mimar Sinan ile Sultan II. Selim’in bir konuşmasına götürmek isterim.
*
-“Hünkârım! Selimiye’nin kubbesi, Ayasofya’nın kubbesinden 3 metre daha geniş, 4 metre daha yüksektir. Artık küffarın diline kilit vurulmuştur. Müsterih olunuz”!
Sultan Selim, bu muhteşem eserin minberinin altından olmasını ister ve:
-“Mimar Başı, böyle eşsiz bir esere, yine böylesine eşsiz bir minber gerek. Düşünürüm ki, bu minber som altından olsun, eserin şanına layık değerde bulunsun”.
Mimar Sinan bu ifadelere karşı tebessüm ederek:
-“Hünkârım! İnsanların altına tamahı malumunuzdur. Ola ki, törpü ile parçalar koparıp, minberi bozarlar.
Kulunuz öyle bir minber yapacak ki, som altından da güzel ve değerli olacak. İnsanlar gelip gördükçe hayranlıklarını haykırmaya mecbur kalacaklar”.
-
Ezcümle:
Evet, Selimiye yüz yıllardır (1568-1574) bu hayranlıkla seyredilmekte ve ibadet edilmekteydi. Tartışmaların dışında kalarak ziyarete ve ibadete hizmete devam eder inşallah.