• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Öztürk
Hüseyin Öztürk
TÜM YAZILARI

İhtiyar adam ve torunu

05 Eylül 2025
A


Hüseyin Öztürk İletişim: [email protected]

İhtiyar adam ve torunu

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Bugün, Tolstoy’un bir hikâyesine yol verelim! Doğan her insan bir şekilde mutlak sona varacaktır. Bütün mesele, nasıl bir sonla sonlanacağımızdır.

Bir kimse nasıl yaşar ve hayatı boyunca ne ekerse, ömrünün hitamına biçe biçe varır ve hasadını tamam edince dünyaya veda eder. 

Hikâyeye geçelim:

“Adam çok ihtiyardı. Ayakları üstünde zor yürüyor, gözleri görmüyor, kulakları duymuyor, dişleri kalmamış, yedikleri ağzının iki yanına akıyordu.

Oğul ve gelin, artık onu yanlarına oturtmadılar ve yemeklerini peçkanın (köy evlerinde ocaklık) yanında verdiler.


Bir keresinde, öğlen yemeğini bir kâseye koyarak ocaklığın yanındaki yükseltiye, ihtiyarın önüne koydular. İhtiyar kâseyi önüne çekmek isterken, kâse devrildi ve kırıldı.

Gelin, kâsenin kırıldığını görünce, ihtiyara (kayınpederine) bağırıp çağırmaya başladı, dikkatsizlikle suçladı ve bundan sonra artık geniş bir ahşap kap içerisinde yemek vereceğini söyledi. Söz ihtiyarın boğazında düğümlendi ve derin bir ah çekerek sesini çıkaramadı.

*

Aradan bir müddet geçtikten sonra kocası ile karısı evlerinde oturuyorlardı. Baktılar ki, küçük oğulları, büyük bir gayretle döşeme üzerinde tahta parçalarıyla bir şey yapıyordu.


Babası, bir müddet izledikten sonra çocuğuna sordu:

-Oğlum Mişa, sen ne yapmak istiyorsun? 

Mişa:

-Baba lahanka yapıyorum! (Lahanka ahşaptan yapılmış kap. Anadolu’da da köpekler yal yesin diye ağaçtan oyulmuş geniş tas)

-Oğlum lahanka ne için lazım oldu ne yapacaksın? 

Mişa:


-Baba senin ve annem için yapıyorum. Siz de yaşlandığınızda, ocaklığın yanında sizi bu lahanka ile besleyeceğim.


 

Çocuklarından bu cevabı alan baba ve anne birbirlerine baktılar ve başlarını önlerine eğerek ağladılar, pişman oldular, utandılar.

Babalarını önemsemişler, onları yetiştirenin, büyütenin kim olduğunu unutmuşlardı. Çocuğun verdiği dersten sonra oğul ve gelin, artık ihtiyarı yanlarına aldılar ve özenle ilgilenmeye, bakmaya başladılar”.

*

Hikâye bu kadar! Zaten insan olan için yeterlidir. Her ne kadar Tolstoy’dan örnek verildiyse de ülkemizde böyle nice yaşanılan ve yaşanmışlık gerçekler var.

Hele şimdiki zamanda! Köpeğini gezdirirken, dışkısı sokağı kirletmesin diye elinde peçeteyle dolaşan nice kimseler, ihtiyarlıklarından dolayı anne babalarını terk etmişlerdir.

Benzeri terk örnekleri sayısız! Kınamamak lazım! “Eden bulur” denilir.


 

Anadolu’dan İstanbul’a gelmiş, burada evlenmiş, lakin evlendiği hatun kişi, kocasının köyüne gitmek istemediği için 20 yıl boyunca kocasını da göndermeyen nice hikâyeler var. Başka sebeplerden dolayı torunlarını görmeyen büyük özlemler yaşanmakta.

Eminim sizlerin de böyle çok farklı hadiselere şahitliğiniz olmuştur, olmaktadır. Tolstoy’un hikâyesini, “İte dalaşmak yerine çalıyı dolanmak” iyidir diye hatırlattım.

*

Ezcümle:

Hiç şaşmayan şu hakikat üzerine laf edilmez. “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz”. Rabbim hayırlı son nasip etsin!

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Ömer

Gittikçe hayat hem maddi hemde manevi yönden zorlaşıyor . Bediüzzaman hz leri bugünü görmüş gibi 20 asır imanı kurtarma asrıdır demiş ne kadar doğru ve dehşet verici . Anne baba , dede nene hala dayı ihtiyar genç imanımızın verdiği Allah’ın emir yasaklarını ne kadar tutuyoruz ? Peygamberimizin sav , hadislerine ne kadar yakınız ? Yaşlı amcaya soruyorlar sabah namazı kaç rekat diye bilmiyor ve soranı da tersliyor eyvah ki eyvah .
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23