İndir “peçe”yi, geçir “maske”yi... Yakışır!
HASAN ABİ’NİN VEFATINA
İTHAFEN...
akit/04.01.2002 tarihli yazısı
Fazla değil, daha birkaç gün öncesine kadar, Türkiye’nin en büyük sorunu, “peçe” idi!.. “Mezdeke dansözleri”nin “peçe” takıp takmayacağı “devlet sorunu” haline gelmişti!..
Öyle ya;
“Mezdeke”ciler, eğer yüzlerine “peçe” takarlarsa, “Türkiye’nin çağdaş imajı” bozulabilirdi!..
O halde;
Mezdeke’ciler, hiç olmazsa yılbaşı danslarında “peçe”yi çıkarmalı, Tarkan takmalıydı ki, “Çağdaş Türkiye” imajına halel gelmesin!..
Doğrusu, “etken” değil, “edilgen” bir yaratık olarak Tarkan’a da “peçe” yakışırdı!..
Öyle ya;
Kendini, zaten “yarı kadın” hissediyordu!..
Neyse ki, sonunda “çözüm” bulunmuş... Öğrendik ki, Tarkan “peçe” takmamış, ama “Mezdeke kızları” yüzlerindeki “peçe”yi indirip, “maske” takmışlar!..
İyi de yapmışlar!..
Aksi halde, “altı kaval, üstü şişhane” olan bu görüntü, “benim karı benden kaçar, yüzünü örter kıçını açar” diyenlere de hak verdirirdi!..
Gazete, bulunan bu çözümü sevinçle karşılamış:
“Türkiye’nin imajı yara almadı!.. Peçe yerine Avrupaî maske taktılar!”
Böylece;
Bir büyük “devlet sorunu” da halledilmiş ki; eğer halledilmeseydi, Allah korusun yeni bir “ekonomik kriz” filân çıkardı!..
Öyle ya;
“Anayasa kitapçığı”nın fırlatılmasıyla, “dolar”ın yerinden fırladığı bir ülkede, bir “fırlama” daha çıkabilirdi ortaya!..
Neyse ki, korkulan olmadı!.. Bir büyük “devlet sorunu”nu daha “maskelemiş” olduk!..
ADAMINA GÖRE İMAJ
Olayın “devlet sorunu” boyutu hallolduğuna göre, gelelim bu olayın “tahlil”ine!..
Bence, gazete doğru bir teşhiste bulunmuş...
Zira;
Türkiye’de bütün “yüz”ler, “peçe” yerine “maske” ile gizleniyor!..
Hem de, “Avrupaî”, yani “çağdaş bir maske” ile!..
Bir “halt” mı işleyeceksin, bir “vurgun” mu vuracaksın, ya da bir “banka”nın içini mi oyacaksın, o halde bir “maske” geçireceksin yüzüne!..
Ki;
“İmaj”ın düzelsin!..
Ondan sonrası kolay!..
Meselâ, Zekeriya Temizel’e “övgü” mü yağdıracaksın; “görev” vereceksin Şükrü Kızılot’a, o da döktürecek “Mezdeke Dans Grubu” gibi!..
Başlayacak yazmaya:
“Bazı kesimlerce üzerinde fırtınalar kopartılan, faiz ve repo gelirlerinin vergilendirilmesi ile vergi numarası konuları, yıllar önce çıkan yasalarla getirilmiş bir uygulama. Nedense (...) bu konular yeniymiş gibi tartışmaya açılıyor...
Ortada büyütülecek ya da sorun yapılacak bir durum yok. (...)
Nedense küçük bir azınlık bu konuyu çarpıtıyor. Bazı çatlak sesler çıkıyor ve otomobil ya da ev alanın bir süre sonra kapısının çalınıp bunun nereden alındığının, parasının nereden bulunduğunun sorulacağı iddia ediliyor. Hemen belirtelim, böyle bir uygulama kesinlikle söz konusu değil.”
Şükrü Kızılot’a 4 Mart 1998’de, yani 46 ay önce bunları yazdırdın ve Temizel’e “temenna”yı çakıp, işini bitirdin mi?..
Bitirdin!..
Sonra işler sarpa sarıp, Etibank’ı batırdın ve “kodes”e mi atıldın, o halde çıkart “peçe”yi, taktır “maske”yi!..
Bu defa da Güngör Mengi başlasın “kıvrak dans figürleri” sergilemeye!..
Meselâ, desin ki;
“Hırsız ile kriz kurbanını karıştıran Zekeriya Temizel terörünü durdurma zorunluluğu önce piyasalar, sonra hükümet ve IMF tarafından görüldü.
Peki satışına 2 gün kala el konulan Etibank’ın ve devlete borç vermekten başka kusuru olmayan Demirbank’ın günahı neydi?
Dinç Bilgin, BDDK ile anlaştığı, “kamu zararı dengelendi” denildiği halde, 10 aydır tutuklu.
Onun uğradığı kayıplar, medya grubundaki binlerce insanın acıları ne olacak? Devletin temeli adaletse, Bilgin’in tutuklu geçirdiği her gün, devlet aleyhine suç işleniyor demektir.”
İyi de birader;
4 Mart 1998’de “çatlak seslere aldırmayın” diyen siz değil miydiniz?..
Bugün kalkıp;
“Temizel kafası 7 yılımızı yaktı” demenin ve ayrıca “Zekeriya Temizel terörü”nden dem vurmanın esbab-ı mucibesi ne?..
Söyleyin hele;
Kim öğretti size bu “dans figürleri”ni?..
Dün peçele, bugün maskele!..
Doğrusu bu ya;
“Çağdaş Türkiye”nin, “çağdaş gazetesi”ne de ancak böylesi yakışırdı!..
HANGİ İTTİFAK?
Dedim ya;
Türkiye’de “iş bitirmek” için, önce “imaj”ını, sonra da “mesaj”ını ayarlayacaksın!..
Etrafına, şöyle bir bakacaksın!.. Meselâ; bir “parti”ye eğilim mi var halkta, hemen “randevu” alacaksın o partinin liderinden!..
Diyeceksin ki;
“Yayın organınız olalım!.. Ağzından ne çıkarsa yazarız abi!.. Ne iş buyurursan, yaparız abi!”
Sonra?..
Rüzgâr tersten mi esmeye başladı, hemen başlarsın karşı taarruza!.. Artık, ağzına ne geliyorsa, yaz babam yaz!..
At “takke”yi başından, geçir “maske”yi yüzüne!..
Artık “kötek” mi atarlar, yoksa “etek” mi giydirirler, orası paşa keyiflerinin bileceği iş!..
Sözü, aynı zamanda Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği de yapan Ertuğrul Özkök’ün önceki günkü yazısına getirmek istiyorum.
Şöyle diyordu:
“Türkiye, meselesini 28 Şubat’la halletti. Toplumun sivil kesimi ile asker kesimi, tarihinde ilk gerçek ittifakı yaparak, İslâm’ın siyaset tarafından dejenere edilmesine son verdi.
Hem Türkiye’yi, hem İslâm’ı, siyasi olarak yozlaştırmaya çalışan bir azınlığın elinden kurtardı.
28 Şubat (..) İslâmi alem içindeki en büyük ‘halk devrimlerinden’ biridir.”
Acaba, öyle mi?..
28 Şubat, gerçekten “sivil-asker ittifakı” ile mi gerçekleştirildi?..
Eğer öyleyse;
Aynı “holding” bünyesindeki Radikal’de, H.Bülent Kahraman’ın şu yazdıklarına ne demeli:
“28 Şubat’la birlikte başlayan dönemde siyaset ve yönetim neredeyse bütünüyle parlamento dışına taşınarak, bir kere daha bu alanın kendi kendisine yetmediği, halkın zihnine yerleştirildi.
Muhalefet, hayata ait bir unsur olarak gündemden düştü. Muhaliflik, bir duruş olarak Türkiye’de en çok tepki toplayan, en çok yadırganan tavır olarak görüldü ve gösterildi.”
(...)
“Bugün varılan, faşizme bu en açık nokta (...) Şimdi, o tehlike kapıdan içeri girdi.”
SORMAK LÂZIM
Peki, “muhalif duruş”lara “tepki” gösteren ve “yadırgayan” kimdi?..
28 Şubat sürecinde, halka “topyekûn savaş” ilan eden kimdi?..
Ve bugün;
Ülkeyi, “faşizme en açık nokta”ya getirenler kimlerdi?..
Sormak lâzım Özkök’e;
28 Şubat, bir “asker-sivil ittifakı” ile gerçekleştiyse, meselâ, Doğan Holding bünyesinde kalem oynatan H.Bülent Kahraman “halktan biri” değil midir?..
Ve yine sormak lâzım;
28 Şubat, bir “sivil-asker ittifakı”nın sonucu ise, meselâ bu sürecin en büyük destekçilerinden biri olan Emin Çölaşan, niçin “4 sivil polis”in korumasında geziyor?..
Meselâ;
Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi, oturduğu “süper lüks yalı”yı, niçin devletten maaş alan “iki-üç polise” korutuyor?..
Ne yani;
“Sivil halkın saldırısı”ndan mı korkuyor bu yazarlar?..
İyi de;
“İttifak”ın bir tarafı olan “sivil”ler, destek verdikleri “28 Şubat süreci”nin bu en yılmaz savunucularına niye saldırsın ki?..
Hem “destek” vermek, hem de “saldırı”yı düşünmek bir çelişki değil mi?..
Yoksa;
Büyük bir palavra mıdır “ittifak” hikâyesi?..
İyi ama;
“Olaylara dansettirmek” değil midir bu?..
Oldu olacak, bir “maske” ya da “peçe” geçirin Hürriyet’in logosuna da, “çağdaş Türkiye imajı”na tam uysun!..
İMAJ TAMAM DA!
Zira;
Ben de biliyorum, Özkök de biliyor, millet de biliyor ki, bu sürecin arkasında “ittifak” değil, “süngü vardır!..
Hayır, unutmuş olamaz Özkök!.. Bugün emekli olan bir komutanın, hem de kendi bünyelerinden bir yazara, “Gelirsem oraya, o yazarın makadına süngü sokar, ortalıkta dolaştırırım!” dediğini unutmuş olamaz! ..
Ne var ki;
Bu ülkede, “devlet sorunu” olan konular da dahil, birçok mesele, “maske”leniyor!
“Peçe” olmadıysa, “maske” veriliyor!..
Böylece, “Türkiye’nin imajı” da kurtarılmış oluyor!..
Daha da olmadı, “gerçek”lerin üzeri “şal” ile örtülüyor ki, hiç kimse, neyin ne olduğunu görmesin!..
“Peçe”le, “maske”le, “şal”la ki, “imaj” kurtulsun!..
Öyle ya;
Millet, “peçeli göz”lere ve “maskeli yüz”lere bakarken, nasıl olsa “makatlardaki süngü”yü görmez!..
İyi de;
Böyle yapmakla, diyelim ki “imaj”larını kurtardılar, peki “süngü” takılan “makat”larını ne yapacaklar?..
Yoksa o da;
“Çağdaşlığın gereği” mi?..
-----------------------------------------
31 Ekim 2003 - Vakit
Simge ve Sembol
İtalya’da, mahkemenin verdiği “sınıftan İsa figürlü Haç’ı kaldırın” kararı, yoğun tartışmalara yol
açmaya devam ediyor...
Son olarak, İtalyan Başbakan Yardımcısı Fini de katıldı tartışmaya...
“Bu karar saçma” deyip, ekledi:
“Haç; sadece Hıristiyanlık dininin simgesi değil, aynı zamanda İtalyan tarihinin de bir sembolüdür!”
Adam haklı... Hem “ülkesi”, Hem de “dini” adına “simge” ve “sembol”üne sahip çıkıyor!..
İyi de;
“Türkiye” olarak, bizim “simge” Ve “sembol”ümüz nedir? Ya da,“simgeleri savunabilmek” için, biz de mi “İtalyan” olalım?!?