• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Halit Kanak
Halit Kanak
TÜM YAZILARI

Vefât yıldönümünde Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan (26 Temmuz 1970)

27 Temmuz 2024
A


Halit Kanak İletişim:

Cumhurbaşkanı seçildiği 1992’nin Haziran’ında ilk ziyaretini yaptığı Türkiye’de İstanbul’a da gelmiş, “Bozkurt’lar bana yeter” dediği için kaldığı Çırağan Kempinski Otel’de kapısında nöbet tuttuğumuz Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey, ertesi sabah odasına aldığı bizlere Karacaahmet ve Polonezköy’e gitmek istediğini belirterek yerlerini sormuştu.

İkisinin de Anadolu yakasında olduğunu belirtmemiz üzerine, “Çıkalım, ancak fazla kalabalık olmasın. Önce Karacaahmet Kabristanına gidelim zirâ Zeki Velidi Togan büyüğümüzü ziyaret edeceğiz” dedikten sonra birkaç araba yola koyulduk. 

Karacaahmet Kabristanına geldiğimizde Zeki Velidi Togan’ın kabrinin yerini sordu. Bilmediğimizi ama kabristan görevlilerinden hemen öğrenebileceğimizi söyledik. Bu kez de şaşkınlık ve telaşla yanıbaşımıza koşup gelen görevlilere aynı soruyu yöneltti. Mezarlık şefi olduğunu söyleyen arkadaş, “Efendim ada-paftasını biliyorsanız hemen gösterelim. Eğer bilmiyorsanız vefât tarihini söylerseniz kayıtlardan derhal buluruz” der demez Elçibey bir çırpıda 26 Temmuz 1970 diye sitemli bir ses tonuyla gürledi.

Cumhurbaşkanı Elçibey’in sitemi; ne bizlerin, ne de mezarlık görevlilerinin Zeki Velidi Togan’ın kabrinin yerini bilemeyişimize ve en önemlisi kayıtsızlığımızaydı elbette. Şefin odasında geniş kanatlı defterler açıldı kayıtlara bakıldı sonra da görevliler önde biz arkada kabristan içerisinde ilerlemeye başladık. 

Bir müddet sonra görevliler iki mezar arasında dar bir boşluğu göstererek, “Efendim kayıtlara göre kabir burası ancak taşı yok, kabir yapılmamış veya yıkılmış” dediklerinde Elçibey’in üzüntüsü bir kez daha artmış, yine de ellerini kaldırarak Fatihasını okumuştu. Arabalara binmeden öncede bizlere dönerek, “Ne olur onun kabrini yaptırın parasını ben göndereceğim” diyerek iç geçirmişti. 

Bu ziyaretten kısa süre sonra Zeki Velidi Togan’ın kabrini yaptırmak için harekete geçtiğimizde bu büyük insanın aslında yapılı çok güzel bir kabrinin olduğunu öğrenmiştik. Bir kabiri bulamayarak yerini gösteremeyen görevliler, kayıtları yeniden incelediklerinde Zeki Velidi Togan’ın kabrinin gerçek yerini bulmuşlardı. Ancak, yüce Türk Milleti ve onun asil tarihi konusunda Rahmetli Elçibey’in fikirlerini şekillendiren en önemli isimlerden birisi olan Zeki Velidi Togan’ı Cumhurbaşkanı sıfatıyla Elçibey ziyaret edememişti.

İşte bu ziyaretten sonra bizim de ilgimizi çektiği için hakkında araştırma yaptığımız Zeki Velidi Togan, 10 Aralık 1890 yılında şimdiki Rusya Federasyonu Başkurdistan Cumhuriyeti topraklarında başkent Ufa’nın 170 km. güneyinde bulunan İşimbay kazasının (Kuzyanova) Küzen köyünde doğdu. Başkurt, Türk tarihçi, Türkolog, Başkurt bağımsızlık hareketi önderi ve Başkurdistan Hükümet Başkanı Zeki Velidi Togan’ın asıl adı Ahmet Zeki'dir. Rusya'da iken Validov soyadını kullanmış, Türkiye'ye geldikten sonra Togan soyadını almıştır. "Togan" sözcüğü "doğan" sözcüğünün Başkurtça şeklidir. 

Arapçayı babası Ahmetşah Bey’den, Farsçayı annesi Ümmülhayat Hanımdan öğrendi. Yetmedi, dayısının medresesine giderek Arap edebiyatı dersleri aldı. Eğitimini Kazan’daki Kasımiye Medresesi’nde tamamladı. Bu arada Rusça öğrenmeye de başlamıştı. Mensubu bulunduğu Başkurt toplumunun meselelerine eğilirken diğer yandan Türk tarihiyle ilgilendi. İyi bir ilim adamı oldu.

Ancak o, bolşevikler tarafından işgâl edilmiş topraklarının İstiklâli için siyasete girmek zorunda kaldı. “Türk, ekmeksiz yapar, yurtsuz yapamaz” prensibiyle bağımsızlık mücâdelesinin meşalesini yaktı. Başkurdistan’ın bağımsızlık mücadelesi evvela Çarlık Rusya’ya karşı başlamıştı. Fakat 1917 yılında Kızılordu ile Çar Orduları arasında patlak veren iç savaş dolayısıyla Türkler iki cephede birden savaşmaya mecbur kalmıştı. 

Fakat kurnaz Lenin Kızılordu adına Türklerin reddedemeyeceği bir teklif ile çıkageldi ve yazılı bir anlaşma yapıldı. Anlaşmanın en can alıcı maddesi hepimizin de 12 Eylül 1980 öncesinden âşina olduğumuz bütün sol fraksiyoların kullandığı tamamen aldatmacaya yönelik “Halklara Özgürlük” ibâresinin de yer aldığı sonuncu maddeydi. Bu maddeye göre eğer savaş kazanılır da Çarlık yıkılırsa kendileri de İstiklâllerine kavuşacaktı. 

Bunun kocaman bir yalan vaadinden başka bir şey olmadığını ancak Kızılorduyu destekledikten sonra başlarına gelen kızıl komünist rejim tarafından esâret altına alınarak inim inim inlemeye başladıklarında anladılar. Bunu ilk anlayanların başında Zeki Velidi Togan gelmişti. Bu ihanet, Zeki Velidi Togan’ın hayatının sonuna kadar sürecek çalışmaların başlamasına da sebep oldu. 

Kendi halkının geleceğinin kendileri tarafından belirlenmesi gerekliliğine inanan Zeki Velidi Togan komünist Bolşeviklerin keskin muhalefetine rağmen, 29 Kasım 1917’de Muhtar Başkurt Cumhuriyetini ilân etti ve lağv edildiği 23 Mart 1919’a kadar başkanlığını yaptı. Bunun için sürekli hareket halinde oldu, toplantılar yaptı. Başkurdistan Cumhuriyetini kurmakla kalmadı, 1918 Eylül’ünde Ufa’nın yaklaşık 400 km. güneyindeki Orenburg’a geçerek, başta 1926’da İstanbul’da buluşacakları Mustafa Çokay(oğlu) olmak üzere Alihan Bökeyhanov, Ahmet Baytursunov ve Mir Yakup Duvlatov gibi Kazak Alaş Millî Hareketi’nin liderleri ile yaptığı toplantıda “Doğu Rusya Muhtar Müslüman Ülkeler Federasyonunun” kurulmasına ön ayak oldu.

Başkurdistan Cumhuriyeti silah zoruyla Sovyet Rusyası tarafından lağv edilince dur durak bilmediği seyahatlerine başladı. Seyahatlerinde; Arapça, Rusça, Farsça ile Almancanın yanısıra bütün Türk lehçelerini Türk folkloru ve Türk tarihini çok iyi bilen Abdülkadir İnan da hep yanında oldu. Zeki Velidi Togan önce Bakü’ye giderek araştırmacı özelliği ile şehri sokak sokak gezer, bütün müzeleri ziyaret eder. Buradan Kongrat’a (Konurad) geçer ve Hoca Ahmed Yesevî Hazretlerinin Halifelerinden Şeyh Hâkim Ata Bakırgan’ın türbesini ziyaret eder. 

Oradan yine vakit kaybetmeden Özbekistan dâhilinde bulunan Çimbay’a geçer. Başkurdistan için İstiklâl çareleri aramak için geldiği Çimbay’da Halk şairi Nureddin’le buluşur. Oradan da geldiği Harezm bölgesindeki Hive’de kendisini tekrar ilmin içerisinde bulur. Yaptığı çalışmalar ileride değerli eserler olarak gelecek nesillerin aydınlanmasına vesile olacaktır. Böylece 1920 yılında geldiği henüz işgâl edilmemiş Türk topraklarında yâni Türkistan’da mücâdelesine devam ederken, ilmî çalışmaları da ihmal etmez. Her türlü çalışmanın içerisinde olmayı başarır. Ziyaret ettiği Buhara ve Horasan’da da bu durum değişmez.

Zâten Zeki Velidi Togan mizacı gereği politikaya adımını attığı ilk andan itibaren olayların tam ortasında yerini almıştı. Bu süreç içerisinde yeri geldi; Lenin’le Stalin’le, Troçki ile görüştü, yeri geldi Türkistan’ın bağımsızlığını gerçekleştirmek, Turan’ı kurmak isteyen bunun için “Basmacı Hareketini” organize eden Enver Paşa ile tanıştı ve yakın iş birliğinde bulundu. 

Ayrıca Zeki Velidi Togan, Başkurdistan hayalinin başarıya ulaşıp ulaşamamasından ziyâde verilen mücadelenin sonraki nesillere aktarılmasının gerekli olduğunu biliyordu. Bunun için, gerektiğinde bir ordu komutanı sıfatıyla vatanın her karış toprağına ayak basarak soydaşlarına başlattığı hareketin amaçlarını anlattı. Tarihe not düştü.

1923’te İran’a geçti. Meşhed’deki kütüphanede o zamana kadar ortaya çıkmamış olan, Türk anneden olma Abbâsi Halifesi Muktedir Billâh tarafından İdil Türklerinin (Bulgar Türkleri) hükümdarı Almış Hân'a elçi olarak gönderilen İbn-i Fadlan’ın Seyahatnâme’sini buldu. Zeki Velidi Togan’ın İbn-i Fadlan üzerinde yaptığı çalışmalarla biz bu ünlü seyyah hakkında bilgi sahibi olduk.

İran’da iken o dönemde İran yönetiminde bulunan Rıza Han’a Sovyet tehdidine karşı hazırladığı tafsilatlı bir mektup (rapor) sundu. Meydana gelebilecek bir Şiî ve Sünnî çatışmasına karşı Sovyet tehdidini göz ardı etmemesi tavsiyesinde bulunur.

Meşhed’den sonra Herat’a geçti. Burada Türk tarihi açısından çok önemli bir keşifte buldu. Türk şiirinin en önde gelen isimlerinden Ali Şir Nevâi’nin türbesinin yerini tespit etti. Yetmedi, Herat’ta bulunan sayısız mezar taşının dönemsel özelliklerinin tasnifini yaptı.

Kabil’e geçtiğinde ise ilk durak yeri Türkiye’nin Kâbil’deki büyükelçisi meşhûr Medine Müdafaasını yapan Fahrettin Paşa oldu. Hindistan’a uğramadan edemedi ve beş hafta kaldığı Hindistan’da (Henüz Pakistan yoktur) İkbâl’in eserlerinden oldukça etkilendi.

Daha sonra, ülkemizde ilk Maarif Nâzırı Abdüllatif Abdurrahman Sâmi Paşa'nın torunu, altıncı Maarif Nâzırı Abdüllatif Suphi Paşa'nın oğlu olan Türkiye Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver’in resmî daveti üzerine 1925’te İstanbul’a geldi, ardından Ankara’ya geçti. 3 Haziran 1925’te Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu. Yine Hamdullah Suphi Tanrıöver’in talebiyle Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Heyeti üyeliğine tayin edildi. (Hamdullah Suphi Tanrıöver’in iki dâveti çok önemlidir. Birincisi İstiklâl Marşı yazması için Mehmet Akif Ersoy’a 5 Şubat 1921’de yaptığı dâvet, ikincisi Zeki Velidi Togan’ın Türkiye’ye gelmesi için 1925 başlarında yaptığı dâvettir.)

İki yıl sonra 1927’de İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Fakültesi’nde Türk tarihi muallimliğine getirildi.  15 Mayıs 1931'de ilim, fikir ve sanat içerikli yayınlanan Nihal Atsız’ın "Atsız Mecmua” isimli dergisinde Abdülkadir İnan’la birlikte millî yazılar yazdı.

Bu arada 2 Temmuz 1932’de Ankara’da başlayıp 11 Temmuz da biten 1. Türk Tarih Kongresi esnasında yaşanan olaylar Zeki Velidi Togan’ın Türkiye’den ayrılarak geçici bir süreliğine Almanya’ya gitmesine vesile oldu. Bu kongrede Prof. Dr. Zeki Velidi Togan'a Dr. Reşid Galib tarafından haksız eleştiriler yapılmış, bunun üzerine Nihal Atsız, içerisinde eşi Bedriye Atsız ile Pertev Nâilî Boratav'ın da bulunduğu 8 arkadaşı ile Dr. Reşid Galib'e bir protesto telgrafı çektiyse de Zeki Velidi Togan’ın Türkiye’den ayrılmasını engelleyememişti. 

Zeki Velidi Togan Almanya’da 1935’te İbn-i Fadlan hakkındaki doktorasını tamamladı ve 1938’e kadar Bonn Üniversitesi’nde çalıştı. 1938’de Göttingen Üniversitesi’ne geçti. 1939’da Türkiye’ye dönüp yeniden İstanbul Üniversitesi’nde göreve başladı ve 1970 yılında vefatına dek 21 yıl boyunca çalışmalarına burada devam etti. 

Zeki Velidi Togan büyük bir dâvâ adamıydı. Bunun için Nihat Atsız-Alparslan Türkeş le birlikte mücadele adamı olduğunu 1944’lerde bir kez daha gösterdi ve 1944 mayısından, 1946 ekimine kadar hapishanede yattı. O dönem, dinsizlik propagandalarının hüküm sürdüğü, ancak kimsenin gıkını çıkaramadığı bir ortam yaşanıyordu. Komünizm propagandasının etkisiyle kapatılan cami ve Kur'an Kursları yüzünden halkın içten içe hükümete bilendiği bir dönemdi. Müslüman Türk Milletinin hislerine tercüman olan Nihal Atsız, Alparslan Türkeş gibi önderlerin yaptığı ülkede dini yasaklayan komünist zihniyete karşı yaptığı çalışmalara gözünü kırpmadan katıldı, dinsizlik karşıtı hareketin içerisinde yerini aldı. 

İddiaları; Türkiye ve Türkiye dışındaki bütün Türklerin hür ve bağımsız bir şekilde dinini, kültürünü rahatça yaşayabilmeleri, bu hususta baskıların kaldırılmasının sağlanmasıydı. Kendisi gibi 34 kişiyle birlikte 1944 yılında haklarında açılan  “Türkçülük-Turancılık” dâvâsından yargılandı. Ceza aldı. Türkiye de cezaeviyle tanıştı. Cezalandırılan sadece Alparslan Türkeş, Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan ve arkadaşları değildi.

Komünist Rusya lideri Stalin; Zeki Velidi Togan’ın da içinde bulunduğu Atsız, Türkeş ve arkadaşlarının komünizme, din düşmanlarına karşı halkı harekete geçirmesinden çok ürkmüş, millî uyanışın kendi işgâl altında tuttuğu Türklere sirayet etmesinden korkarak önce Türkiye'ye en yakın konumdaki Kırım Türklerini 18 Mayıs 1944'te, Gürcistan sınırları içerisindeki Ahıska Türklerini ise 18 Kasım 1944'te hayvan vagonlarında Sibirya'ya sürgüne göndermişti. Onlar da bu şekilde cezadan nasiplerini almıştı.

Ortaya koyduğu eserler, yazdığı makalelerle Türk gençliğini, Türk Milletini ve Türk Dünyasını Sovyet-Komünizm tehlikesine karşı korumaya çalıştı. Türk tarihine olan hâkimiyeti, iktisattaki yeteneği ve dil bilimindeki engin birikimiyle  gönüllerde taht kuran Zeki Velidi Togan vakti gelir ve 26 Temmuz 1970’de İstanbul’da vefât eder. Zeki Velidi Togan, geriye miras olarak iki akademisyen evlat bırakmıştır. Kızı İsnebike Togan ağırlıklı olarak Orta Asya ve Çin tarihi konuları çalışan, Türk tarih profesörü Türkologdur. Oğlu Subidey Togan ise Bilkent Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanlığı yapmış iktisat profesörüdür.

Zeki Velidi Togan'ın doğduğu Küzen’deki evi günümüzde müze olarak kullanılmakta ve sevenleri tarafından ziyaret edilmektedir. Mekânı cennet olsun inşaallah. 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Ömür Demirci

Chp nin ceberrut kanadının en çok gadrine uğrayanlardandır. İslama düşman olan Türkede düşmandır

Bünyamin Ürker

Hafızamızı tazelediğiniz için saygı, hürmet ve teşekkür ederim üstadım abim. Allaha emanet olun.????????
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23