Yazıktır, günahtır!
Ortak dert, müşterek şikâyet: Dünyanın dibi içimize çöktü. Fanilik duygusundan koptuk. Merhametten, insaftan uzaklaştık. Zalim olduk. Zalimliğin farklı yolları / yöntemleri olsa da, sonuçta hepsi aynı yere varıyor: Acımasızlık.
Dünya acımasız, diyorlar. Hayır, öyle değil. Asıl acımasız olan, bunu söyleyenlerdir. Evet, insanlar. İnsanın, sadece acısı değil, acımasızlığı da üzüntü veriyor.
Kabul edelim veya etmeyelim: İnsanın belki de en acımasız olduğu zamanlardayız. Acımasız insanlarla beraber, acı dolu zamanlar.
Ne yazık ki, acının ve acımasızlığın örnekleri her geçen gün çoğalıyor. Tahammül sınırını aşan sayısız alçaklıklar.
Şeytanın aklı iyiliğe, güzelliğe çalışmaz. Kötülük için yeni yöntemler geliştiriyorlar. Merhamet insanlığın kalbidir. Onu kaybeden, insanlığını da kaybeder, acımasız olur. Merhamet, artık garip kaldı.
“Merhametin olmadığı yerde insan da yoktur” diyen, rahmetli Nurettin Topçu’ya hak vermemek mümkün mü?
Görmek istemediğimiz, duymaya bile tahammül edemediğimiz ne varsa, onun içinde yaşıyoruz. Daha kötüsü olamaz değimiz ne varsa, olabiliyor, oluyor. “Bunu yapan insan olamaz” denilen ne varsa, rahatlıkla yapılabiliyor.
Bozulduğu zaman, insandan daha korkunç canavar yoktur. Canavarlaşan kimselerin neler yapabileceğini, gördük, görüyoruz. Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan, kanunlardan çekinmeyen ve yürüyen kötülük haline gelmiş kimselerin acımasızlığıyla karşı karşıyayız. Arsızlıktan doğan bir korkusuzluk.
İşletmesini devir aldıkları özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin doluluğunu sağlamak amacıyla bebekleri bu hastanelere sevk etmek. Hastaların basamaklarıyla oynama yaparak, devletten, üst sınırdan ödeme almak. Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi. Kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi. Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak. Resmi belgede sahtecilik. Nitelikli dolandırıcılık. İddianamelerde yer alan suçlamalar bu şekilde.
Hayati mecburiyet olmaksızın bir bebeği anne babasından koparmak, ancak acımasızlıkla izah edilebilir. Para için bebekleri ölüme terk etmek ancak canilikle ifade edilebilir. Acımasız bir şekilde ve canice, insanların acısından kazanç elde etmişler. Her türlü baskı, yalan ve oyun eşliğinde. Netice: Ziyan edilmiş cennet kokulu bebekler, kor ateş düşürülmüş ocaklar, kavrulmuş yürekler. Anlatılanları ve yaşananları, ne aklım, ne kalbim alıyor, anlıyor. İnanılmaz bir acımasızlık sergilemişler.
Soruşturmada adı geçen ve ruhsatı iptal edilen hastanelerden birisine yıllar evvel ben de acil servisten giriş yapmıştım. Acilden yataklı odaya sevk edildik. Yasak olmasına rağmen ücret alınmıştı. Endoskopik biyopsi yapılmış, mide ülserleri teşhisi konulmuştu. Sonrasında kan değerlerine bakılmış, lösemi şüphesi olduğu dile getirilmişti. Sonrasında gelsin yeni testler, ilaçlar. Kesin tanı için kemik iliği dna testine onbinlerce lira ödememiz gerektiği söylenmişti.
Hayatımda tutamadığım tek Ramazan orucu o yıl idi. Fakat aylar sonra bir başka hastaneye gidip, muayene olduğumda durum değişti. Mesele basit bir bağırsak kurdundan ibaret idi. Doktorumuz, o hastanede, bu tanının konulamamasına çok şaşırmıştı. On beş liralık bir ilaçla vesilesiyle iyileştim. On senedir hiçbir mide şikâyetim yok. Şifa Allah’tan.
Demem o ki, bu acımasızlığa şahitlik eden kişilerden biriyim. Mağdurum, öfkeliyim. Hakkımı helal etmiyorum.
Bu acımasızlık elbette yeni değildir. Buna benzer onlarca acı ve acımasız örnek vardır. Ancak şu ana kadar kayda değer bir bedel ödediklerini söyleyemeyiz. İnşallah, en azından bundan sonra, unutulmayacak bedelleri öderler.
Bütün bunları niye yazıyoruz? Derdimiz ne?
Bu acımasızlığı kabul edemeyiz. Yaşanan trajediye, acımasızlığa; gerek şahıs, gerek toplum ve devlet nezdinde kayıtsız kalamayız, kalmamalıyız. Acımasızlığa yardım ve yataklık yapanların da ipliğini tek tek pazara çıkarmalıyız. Kim yaparsa yapsın. Ucu kime uzanırsa uzansın.
Uyarmamız lazım: Bu acımasızlığın sonu iyi değildir. Bu kadar acımasızlığın, insafsızlığın olduğu yerde, huzur ve bereket olmaz. Dirlik ve düzen sağlanamaz. Düzen yerini düzenbazlığa bırakır. Kalp yetmezliğinden, tarih sahnesinden, gideriz. Allah korusun.
Tarih sahnesindeki yerimizi korumak istiyorsak: Müslümanca düşünmek, insanca davranmak mecburiyetindeyiz. Kimler? Önce yöneticilerimiz, sonra biz. Kime? Halka ve birbirimize.