• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ayhan Demir
Ayhan Demir
TÜM YAZILARI

Ayasofya Camii

22 Temmuz 2020
A


Ayhan Demir İletişim: [email protected]

İnsanlar gibi, devletler de tecrübeden ibarettir. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye, bölünmez bir bütündür. Bu devamlılığın, Yunus Emre, Mevlana, Eyüp Sultan, Süleymaniye ve Ayasofya gibi birtakım sembolleri vardır. Bu işaretler ile ilgili konuşurken veya yaparken, dikkatli olmamız icap ediyor. 

Bana kalırsa: İstanbul’un iki yeri, en kıymetlidir. Birisi kutsal emanetlerin muhafaza edildiği daire, diğeri de Ayasofya.

Buradan şuraya geçeceğim: Ayasofya, ata yadigârı, aziz bir hatıradır. Büyük bir müjdenin ve özenin adıdır. 

Ayasofya, vatanımızın, tapu senedidir. Toprak kaymasına karşı dikilmiş ağaçtır. Bu topraklardaki varlığımızı sağlamlaştırmak için çakılan çividir.

Bilenler bilir: Avrupa’nın ve Rusya’nın “haçın girdiği yere bir daha hilal giremez” iddiası vardır. Birçok kaynak da karşımıza çıkar. Birinci Balkan Harbi’nde Çatalca hattına dayanan Bulgar ordusunun ve iki yıl sonra Çanakkale sırtlarına yüklenen İngiliz ordusunun, motivasyon kaynağı olan sloganlardan biri de budur: “Ayasofya’ya haç dikeceğiz!”

Ayasofya o kadar bizimdir ki, mütareke yıllarında, işgal kuvvetleri bile onu kiliseye yahut müzeye dönüştürme cesareti gösterememiştir. Dokunamamışlardır. Bu müdahale, ancak içeriden yapılabilmiştir. 

Ayasofya, 24 Kasım 1934’te milletimizin gözünün önüne saklamış, kayıp camilerimizden biridir. Bugünlere bir eksik geldik. Ayasofya üzerinden, yıllarca, milletimiz mağdur, ümmetimiz mahzun, tarihimiz mahkûm edildi.

Ayasofya, hiç tartışmasız, müminlerin hakkıdır. Turizmin değil, fethin sembolüdür. Biletle değil, abdestle girilmeyi hak etmektedir.

Gençliğimde, “Cami olmadan Ayasofya müzesine girmeyeceğim” diye kendime söz vermiştim. Sözüm söz. Kırk yaşını geride bırakalı, birkaç yıl oldu. Ayasofya’ya, hâlâ girmişliğim yok. 

Ayasofya’nın aslına dönmesinden sonra Bosna Hersek’ten kayınpederim aradı. Tebrik faslının ardından, birkaç yıl önceki, Ayasofya hatıramızı hatırlattı. “Artık Ayasofya’yı birlikte ziyaret edebiliriz” dedi. “Bu sefer olur inşallah” dedim.

Ayasofya’nın yeniden camiye dönüşmesi, bağımsızlık meselemizle de yakından alakalıdır. Ayasofya’nın niçin camii olmaktan çıkarıldığını anlamadan, tekrar camiye çevrilmesinin neden bu kadar zor olduğu, zaman aldığı anlaşılamaz. 

Ayasofya’nın özgür hale gelebilmesi için önce Türkiye’nin özgürleşmesi sağlanmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, dönemin zorlu şartları gereği alınan karar artık hükmünü yitirmiştir. Bugün şartlar, Ayasofya’nın millete kazandırılması adına, uygun hale gelmiştir. Gereği de yapılmıştır.

Bununla birlikte Ayasofya’nın yeniden cami olması yönünde alınan karara, elbette itirazlar yükselecektir. Çünkü İstanbul’un fethi o kadar büyük bir hadisedir ki, yankıları hâlâ devam etmektedir. 

Kimi yabancı basın yayın organları, Ayasofya’nın yeniden cami statüsüne kavuşturulmasını, “Türkler Ayasofya’yı işgal etti” başlığıyla okuyucularına duyurdular. Hatta “Türkiye’nin Ayasofya’nın bedelini ödeyeceğini” söyleyenler bile çıktı.

Her şey çok hızlı gelişiyor. Aklımıza gelmeyen ihtimaller başımıza geliyor. 

Bugün “Türkler Ayasofya’yı işgal etti” diyenler, yarın, “Türkler İstanbul’u işgal etti” diye manşet atacaklardır. Daha sonraki gün de “Türkler, Anadolu’yu işgal etti.”

Ve ona göre, gereğini yapmaya çalışacaklar.

Biliyorum, bazıları, “Trabzon’u Rum, Van’ı Ermeni, İstanbul’u Bizans şehri yapmaya kimin gücü yetebilir? Bu, hayalden başka bir şey değildir” diye düşünüyor. Böyle bir şeye ihtimal vermiyor.

Koskoca Balkan coğrafyasının, Kafkasya’nın elimizden çıkacağına da kimse ihtimal vermiyordu. “Selanik’i Yunan, Filibe’yi Bulgar, Üsküp’ü Makedon şehri yapmaya kimin gücü yetebilir” diye düşünülüyordu.

Yüz sene önce, bir Osmanlı vatandaşına, “gün gelecek, Selanik’te bir tane Müslüman kalmayacak, orası Hıristiyanların beldesi olacak” denilseydi; herhalde gülüp geçerdi. 

Yüz sene önce, “Üsküp ve Budin gibi, Yanya ve İşkodra gibi, Kavala ve Manastır gibi, birçok İslam şehri elimizden çıkacak” deseydiniz, kimse size inanmazdı.

Yüz sene önce, Ege sahillerindeki birine, “şu gördüğün adalar Yunanlıların olacak” deseydiniz, sizi deli yerine koyardı. “Git başımdan hemşerim” derdi. 

Ama oldu. Üstelik o zamanlar, Selanik ve Üsküp’teki Müslüman sayısı, Trabzon veya Van’daki Müslüman sayısından daha fazlaydı. Buna rağmen oldu.

Velhasıl, artık azami dikkatin zamanıdır. Bu ülkeyi seven herkes, her kesim daha dikkatli, daha rikkatli olmalıdır.

Artık toparlayalım.

Ayasofya’nın, Lozan Antlaşması’nın yıl dönümü olan, 24 Temmuz’da yeniden cami olarak açılması; ülkemizin, kendi başına ayakta durduğunun, özgür iradesiyle karar aldığının, hareket ettiğinin bir işaretidir. 

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasının milletimize vereceği moral, ümmete katacağı heyecan, hiçbir rakamla ve istatistik bilgiyle ölçülemez. 

Bu hayra vesile olanlar, milletimizin gönlünde kalıcı bir yer edinecek, dualarla anılacaktır.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Dışardakiler içerdeki gavurun yanında 'vız' kalır!

Kaçak sahilyapısı fırsatçısı Yılmaz Özvilla; Avrupa' nın bastırması üzerine Türk Devletinin mülkiyetinde bulunan kiliselerin mahkeme yoluyla geri alındığını hatırlatarak: "Aynı şekilde Ayasofya' yı da sizden çatır çutur geri alacaklar, hayırlı Cuma kılmalar!" diyerek sevinçten şimdiden tıçı trampet çalmış; yazısını bir okuyun hele!

Vatandaş Ahmet

Ağzın bal yesin ..
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23