• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Yeni Muhafazakâr Kadın…

22 Temmuz 2019
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Devletler gibi derneklerin de kurulurken projesi çiziliyor. Sonra bu proje, kurucular tarafından onaylanıyor. Tescili müteakip partilerle birlikte devletler, dernekler, kulüpler ve benzeri müesseseler de, hukuken kişilik sahibi oluyor. Artık bunlar, tüzük denilen projeyle çizilmiş hudutların içerisinde kendi başlarına akil ve baliğ olarak hayata başlıyorlar…

Mekanizmalarında bir değişikliğe lüzum görülürse, üyeleri toplanarak müspet veya menfi bir karar alarak meseleyi hallediyorlar…

Devletin üyelerine vatandaş deniliyor. Yapıda değişim istenildiğinde bu iş memleketin dört bir yanında hep birlikte yapılıyor ki, bu da referandum oluyor…

Referandum öncesinde taraflar, idare sistemi üzerinde uzunca süre ateşli tartışma yaşadılar. Bunu takiben EVET-HAYIR mührü eline tutuşturulan üyeler sandık başına gittiler, parlamento yerine başkanlık sistemini istediler…

Şimdi, usulüne uygun, cesaretli ve objektifli yapıldığında garantisi pamuk ipliğine bağlı hükümet yerine, devrilip gitme korkusundan bağımsız hareket eden bir başkan ile çekilip çevriliyoruz…

Hükümet sistemini grup olarak sadece Selametliler ile CHP’liler istemiş idi. Tayyip Erdoğan şürekâsı, canını kurban edercesine tek adam idaresine EVET dedi… 

Oysa oynanan oyun demokrasicilik idi ve isteyen istediği ata oynardı. Liberal AKP’liler bunu böyle kabul ettilerse de, kendini kurbanlığa adayan müfrit partililer ki, bunlar AKP’ci olup reisçidirler.

HAYIR çekenleri aforoza kalkıştılar.. PKK’cı ve FETÖ’cü olmakla suçladılar…

Başkanlık sistemi üzerinde tereddütlü tavır sergileyenleri de, Erdoğan sevmezlikle damgalama şantajından utanıp çekinmediler…

Neticede EVET kazandı. Başbakanlık kalktı. Tayyip Erdoğan da Devlet Başkanları olarak tek başına dizginleri eline aldı…

Şimdi, ortalık kaynıyor. İddialara bakarsanız, manzara öyle görünüyor ki, yakın bir zamanda Türkiye’yi ihtiyarlar ülkesine çevirecek ailesiz bir topluma doğru sürüklüyorlar.…

Bu hareket, samanın altından suyu çaktırmadan yürütücü bir sessizlikle başladı. Başbakanlı hükümet günlerinde başlamış. Sonradan, aydınlıkçı kadınlar, Atatürk’ün kadınları, cumhuriyetçi kadınlar, medeniyetçi kadınlar, modern kadınlarla etiketli cinsi latifin envaı türü ve bunlarla entegre beyler, baylar ve saylavların katılımıyla bu hareket güçlenir oldu…

Kadın kısmı, affedersiniz kişi olarak kadın, fiziken incedir, zayıftır, kırılgandır amma her alanda hak sahibidir, hürdür, tıp doktorluğu yapabileceği gibi hukuk emekçisi ya da kanalizasyon işçiliğinde de erkeklerle bire bir hak sahibidir. Nitekim bu hakkını rahatlıkla kullanabiliyor. 31 Mart sonrası pek çok belediyede kadınlar dönerli istihdama alındılar. Masadan alınıp mutfağa, mutfaktan postalandılar lağıma. Eşşek gibi çalıştırılıyorlar. Buna kimsenin de itirazı yok…

Renkli çatı altlarında toplanan liberal kadınların, “Kadın hakları” torbasından istedikleri daha başka ne ola idi ki?...

Bidayette, “ücretlerde cinsiyet ayrımına paydos” düdüğünün çalındığı ilk evrede, başı bağlı kadınlarla eğitimli oldukları kadar paralı da olan Yeni Muhafazakâr kızlar, liberal demokrasiye açıldıklarında, eğitimlerinin verdiği atılganlıkla kendi hayat tarzlarına uygun buldukları bu kadın hareketini benimsediler. İlerici kadınlar da, yobazlar tayfasının, vazife olarak kendilerine uygun gördükleri çocuk doğurma ve mutfak hizmetlerine isyan halindeki Yeni Muhafazakârları yanı başlarında görünce, hareketin sosyopolitik parkuru genişledi…

Şimdi bakıyorsunuz, onuru kendinden menkul bu harekete ellerinde “VELEV Kİ İBNEYİZ yazılı pankartlarıyla katılan uçkursuzlar taifesi de, İstanbul Sözleşmesine apayrı bir renk kattı…  BEKAMIZA dişlerini bileyen İSTANBUL SÖZLEŞMESİ de böylece, anası babası bilinmeyen bir piç gibi başımıza dolanan sahipsiz bir bela olup çıktı…

Bilmiyorum ne derecede doğrudur, bir yerlerde okumuştum. Nihat Erim’in bir diğer adı da, Şalcı Erim imiş. “Gerektiğinde biz, hürriyetlerin üzerine şal atarak onu örtülemeyi de biliriz” gibi bir laf edişinden ötürü, kendisine bu lakabı yakıştırmışlar… Bir zamanların Ankara Valisi de şöyle haykırmıyor muydu? “Komünistlikse, size mi kaldı lan, onu da biz getiririz. Hatta şeriatı bile”!…

Nihat Bey, İnönü tarafından yatırımcı bakanlıklarından birine atanır. O da, hemen kayınbiraderine telefonla bir talimat…

Bundan sonra ben bakanlıkta bulunduğum sürece sana Ankara’ya gelmek yok. Sadece bu kadar değil. Devlet ihalelerine de katılmayacaksın. Yoksa fena ederim seni.

Birader bey müteahhit ve devlet ihaleleriyle geçiniyor. Dilin kemiği yok, yanlış anlayabilirler…

Buradan bakınca, şunun akla çengel atmaması ne mümkün?...

Devletin Amir-i İta yetkisiyle önemli mevkilerine gelen-getirilen siyasetçi ya da bürokrat kişiler de yakınlarına, ileride devletle akçalı ilişki kurabilmesi muhtemel kurum ve kuruluşlarda, bilhassa vakıflarda, tedbirli davranıp üyelik dahil aktif görev aldırmamalı…

Zira vakıf, toplumun ihtiyacı olup da devletin yetişemediğinde Hakk rızası için muhtaçlara el uzatan bir yardım kaynağıdır. Bu nitelikte iken herhangi bir sebeple Osmanlı’da olduğu gibi, devletin el koyma ihtimalini bertaraf amacıyla yönetimi kendilerine ait olma şartıyla varlıklarını vâkıfa aktararak işin suyunu çıkaranların bu kabil işleri de, düpedüz sahtekârlık ve istismar oluşturur. Şimdiki cumhuriyet devrinin, özellikle holding vakıfları, hemen hemen bila istisna, devlet eliyle beleşinden geçinme kaynağı değil midir?...

VAKIF’ı halkın bizatihi kendisi kurar. Devlet ise şirket, tayyare şirketi, gaz arama şirketi gibi… KADER’e gelelim…

Muhafazakâr kitlenin, Kader Vakfı, kendi varlık sebebi ve amacıyla kontra giden çatısı renkli liberal demokratlarla işbirliğine girişmiş. Modernizme yatkın Yeni Muhafazakâr Kadınların da, kendi hemcinslerinin geleceği bakımından faydalı olacağı düşüncesiyle bugünlere dek kendilerine aşağılayarak tepeden bakanlarla giriştikleri proje ortaklığına, bizim mahallede pek ses çıkarıp itiraz eden olmadı…

Bunda en büyük etken, varlığı yokluğu belirsiz Meclis’in “güvensizlik” talep etme yetkisinin bulunmaması. Ve bunun yanında da, Devlet Başkanları Tayyip Erdoğan kerimelerinin, KADER’de yönetim piramidinin tepe noktalarında yer alışından ötürü, Başkan’a karşı saygı çizgisine riayet hassasiyeti, olsa gerek…

 

 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23