Nikah şekeri…
Göz doygunluğu bıkkınlığına kapı aralıyor. Şeytani nefis, neticede değişiklik istiyor. Elli yıl evvel sigarayı bıraktığımda bunu hissettim. “Puro içsem ne olur” demeğe başladım. Kör nefis Pipoya da “zorlamıştı”. Çiçekçilik de bu zorlamanın canlı belgesidir. Çocukluğumun bir tek olan papatyası, şimdilerde çeşitleri, düzineleri aşkın. Toprağın dayanıklı ilk ağacı incir, meyvesinin yanında haya ve edeb temsilcisi olarak yaprağını da veriyor, örtünmek için..
İnsan, yaradılışındaki üryanlığın hicabından, ayıbını örtülemekte incirin yaprağını hep kullana gelmiştir, günümüze dek…
İnsan, yıllar geçiyor nankörlüğü tutunca, binlerce yılını eskitmişi bile, tarihin yeniden tekerrürüne girişerek, yapraksızlığı denemeğe kalkışıyor..
•
Geçmişin insanı, topraktan beslenmeyi bilmediğinden av etiyle yaşadı. Her biri, kendi avını avlar ve incirin yaprağıyla da bedelsiz örtülenirdi. Paranın ortaya çıkışıyla doygunluğa erişti. Parasıyla meyvesini yediği incirin yaprağından mülhem, örtünerek çıplaklaştı.
Tanrılar, bunun modasını sık aralıklara değiştirdiğinden, “çıplaklıkla cesaret”, ikiz kardeşler olarak, paralel hareket ediyorlar. Seyretirme sektörünün gözdeleri ne kadar açılırsa, o kadar varsıllaşıyor, açılan, açıldıkça kazanıyor. Şanı şerefi ve cesareti de yükseliyor.
Ticari piyasada da bu böyle değil mi?..
Sözünde kaypaklaşan, cebini o nispette dolduruyor…
Günümüzün, dinli dinsiz insanı da işte bu..
Hissiz, duygusuz, şehvetperez bir küp…
•
İnsan, ilkinden bu yana üreme ve çoğalmada, mevcudatı kendi ırkları arasında iki cinsin işbirliğine bağlıyor. Bunların kayıtları tutuluyor, ırkları belirlenip kayıt altına alınıyor. Biyolojik özellikleri korunuyor ve isteniliyor ki, ırklar, melezleşerek bozulmasın. Bunun tersi de düşünülüyor. Çürüyen nesl-i Osmaniye için, Almanya’dan damızlık erkek ithali..
Yarış atlarıyla, polis köpekleri de soyu sopuna, yedi ceddine göre bilinip, tanınıp aranmıyor mu?..
Beşeri alemde bu işleme nikah deniliyor ve şahitli ispatlı kayıtları tutularak yakınları tarafından cümle aleme ilan ediliyor..
“Ey ahali, bunlar karı koca oldular. Zinhar su-i zanda bulunmayın” gibi..
Kadınla erkek, meşruiyet bağıyla bağlanıyor..
•
Bizim ülkemizde ikili bağlama yapılıyor. Birisi dini, diğeri la-dini..
Dini bağ, Kutsal Kitabında ağacının bahsi geçerken, yaprağını da kullandıran bir ibadet.
La-dini bağlanmasa, ibadetle bir ilgisi bulunmadığından, adına da yapraksızlığı tercihe şayan gören, “medeni nikah” deniliyor..
•
Yanılmıyorsak, toprakta mülkiyet hakkı 1853’te tanınmış olacak. Kadastro çalışmalarına kadar mülkiyetin tescil işlemleri muhtarlara verilmişti. Köylerde muhtarlar, hem mülkiyetin hem de karı kocalığın kayıtlarını tutarlardı. Atatürk’ün çocukları bunları pek bilmez ve bilmek de istemezler.
Bu çağda başlara ve kıçlara incir yaprağı ha, aman tanrım!
Karı kocalar öldüklerinde, malları da köy kayıtları esas alınarak mirasçılarına dağıtılır. Yaprak sevmez cühela ne bilsin de, “kadının miras hakkı yoktur” demesin?
Sonra Cumhuriyet geliyor. Ticaretin rengi, paranın şekli değişiyor. İncir yaprağı da koparılıp çöp sepetine atılınca, insanlar ikiye bölünüyor. Cumhuriyet insanı ve padişahçı köleci insan..
Nikah işlemleri de muhtarlıklardan alınarak, belediyeye veriliyor, bürokratlara yani. Terekesi yolunu şaşırmasın diye..
Belediye reisi nikah memuru olunca, Vali de olur. Birisi seçilmiştir diğeri de atanmış. Aralarındaki fark bu kadarcık. Böyle olunca itfaiye müdürü, tapu muhafızı veya müftülerin arasındaki fark nedir?..
Hepsi de okumalı yazmalı ve diplomalı atanmış, değil mi?
İmamı papazı yok bu işin..
•
Var olan canlılar, soylarının devamı için dişili erkekli yaratılmış. Topraktan fışkırıp, kozalaklarını delerek nefes almaya başlıyorlar. Nakliye işlerinin bütün ağırlığını çeken katır ise, doğuyor, fakat doğuramıyor. Analık nedir, onun zevkini ve hazzını tadamıyor.
Suç veya günahları, bir at ile bir eşşeğin…
İnsanlar da bazen eşşekleşiyorlar. Halbuki bütün yaratılmışların en güzeli, kutsalı ve fevkaladesidir.
Geçmiş çağlarda da yine bir kez topluca eşekleşmişlerdi. Peygamberler silsilesinde yer alan LUT Peygamberimizin zamanında.
Erkekler ve dişiler, karşıtlarından iğrenerek kendinden olanlara sulanmaya başlamışlar. Tabii soyları da kuruyarak tükenmiş. Kafalarına taş yağdıran Allah, dünyayı bunların pisliğinden temizlemiş.
Tarih, sürekli olarak tekerrür ediyor. Fazla para tersiz paradır. Tersiz para şehveti azdırır. Azan şehvet de çeşni arayışına çıkar…
•
İstanbul Belediye reisi, İmamoğlu’na soruyorlar. Kadın kadına, erkek erkeğe evlenme müracaatı geldiğinde nasıl karşılarsınız?..
O da cevaplıyor.
Bizim halk, daha henüz bu evlilikleri kabul edecek seviyede olgunlaşıp medenileşemedi…
Peki biz de teferruatını karıştıralım,
“İstanbul Sözleşmesine”, ha gayret çeken acullar kış uykusuna mı yatmışlar da mı?
Elin gavurundan, yıllar önce kabullenmiş bizimkiler, yahuuu!..
Güya, bilemedenmiş!..