• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Apolitik tasarruf seferberliği…

22 Şubat 2018
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Bir okuyucu “Yahu eve şu kadar para giriyor geçinemiyoruz. Böyle tepeden yazacağına biraz da bizleri gör” diye yakınınca, Sedat Yılmaz da oturmuş, geçim zorluğunu hafifletici apolitik bir tasarruf formülü tavsiyesinde bulunmuş…

Çamaşır ve bulaşık makinalarını gece yarılarına doğru çalıştıracaksın. Dişlerini yıkar ve abdest alırken musluğu sürekli açık tutmayacaksın, mevsiminde sebze ve zerzevatı ucuzundan alıp evinde konserve yapacaksın. Yoğurdu hazır almayıp kendin mayalayacaksın. Giyim kuşam levazımatını da mevsim başında değil modası geçince alacaksın, büyüklerin elbise ve çamaşırlarını küçüklere ayarlayacaksın. Elinden geliyorsa eskiyen ceketlerinizi tornistan edeceksin, yürüyebileceğin mesafeler için vasıtaya binmeyeceksin, fırından aldığın ekmeği bir gün sonra sofraya getireceksin vs, gibisinden dört işlemle doğrulaması yapılabilir PEYGAMBERİ hayat tarzı…

İyi güzel de, apolitik tasarruf formüllerinin çağdaş dünya düzenini yönlendiren, siyasi ve sosyal hayatımızı israfa programlayan kapitalizmin kalkınmacı saldırılarına karşı maalesef bir etkinliği kalmadı. Sebebi, Müslümanların, İBRAHİMİ İSLAM’IN dışında ve adına da Müslümanlık dedikleri bir başka pratiğe geçmeleri…

Son zamanlarda Meclis çalışmalarında yeni bir usule başlandı. Kanunlar genellikle tasarı halinde hazırlanır ve müzakerelerin sonunda hükümetin eseri olarak uygulanırdı. Mebusların kanun teklifi ise kırk yılın birine düşerdi. Şimdi hükümet, yapacağı işleri teker teker sıraya koyacağına, aklına gelenin hepsini torbalayıp bir seferde meclise gönderiyor…

Geçenlerde yine bir torba niyetine girilmiş. Bunların içinden biri var ki “Eve şu kadar para giriyor amma geçinemiyoruz” diyen bedbinleri rahata kavuşturacak YETERSİZ bir “politik tasarruf” desteği…

Maaş ve ücretlerin yetmezliğinde çamaşır makinalarını gece karanlığında çalıştırmanın tek başına etkisi yok. Salça ve konserveyi de yaz pazarından alınanlarla hane içinde hazırlamak, ev ekonomisine ne kazandırır ki! Eve giren paraların asıl yetmezliği, kadınların işe çıkma-çıkarılmalarından...

Şimdi hükümet, hazırladığı torba yasa ile çalışan kadınların çocukları için bakıcı kadınlarla kreşlere ödediği üçyüzlük-beşyüzlük ücretleri, elektronik lisanda (feed back) denilen geri besleme kanalıyla annelerine ödeyecekmiş…

İyi de, çalışan kadınların hanelerini dar boğaza sokan fuzuli harcamalar tek başlarına bakıcı ve kreş ücretleri değil ki. Ayakkabıları, hem afilli olmalı hem de yedekleriyle birlikte üç dört çift. Sonra üst baş, özellikle dış giyimini, mevsimine göre senede üç beş renk, çeşit ve model olarak değiştirerek çevreye gösterebilme, havasını atabilme zarureti…

Çalışan annelere çocukları için geri ödenmesi düşünülen bakıcı kadın işçi veya kreş masraflarının hane ekonomilerine müsbet yönde pek yeterli olacağı da şüpheli. Bir kere, anayasaya göre vatandaşlar arasında ayırımcılık yapılamaz. Oysa şirketçiler, iş yerlerine gidiş geliş masraflarını matrah üzerinden devlete aktarabilirken, memur ve işçiler bu imtiyazdan mahrum. Haydi diyelim ki, onlar için patronları servis desteği vermektedir. İyi güzel de şirketçiler, okula giden çocukları adına servisçilere ödedikleri navlun ücretleriyle özel okul masraflarını da matrah üzerinde devlete yükleyebiliyorlar…

Buna ne dersiniz?...

Devlet babamız, dar ve sabit gelirli sıradan vatandaşlara şirketçilere tanıdığı gibi ‘matrah hakkı’ tanımıyor. Bundan ötürü “apolitik tasarruf tedbirleri” hane halklarına maalesef bir şeyler vermiyor - veremiyor…

Evine giren şu kadar para ile bir türlü geçinemeyen aileler varsın yine tarhanayı hazır paketlenmiş toz halinde çarşı pazardan aladursun, pek zararı yok. Çocuklarının ilk mektep kitapları da devlet kesesinden geliversin, bunu da hesaba almayabilirsiniz. Amma şirketçiler, çocuklarını en kral okullarda bir anlamda matrah üzerinden meccane okutabilirken, vasat insanı mahalle mekteplerine yönlendirmek!...

Bu ne, zarureten tasnif değil mi? Mahalle mektepleri demekle bunları kötülüyor aşağılıyor değiliz. Amma mal meydanda. Bu vahim eşitsizlik, bir başka ifadesiyle paranın bereketsizliği, devlet gelirlerindeki yetersizlikten…

Bakınız Koç Holding’in 2017 yılı net kârı 100 (yüz) milyar lira imiş. Mevcut uygulamaya göre Azrail’in ziyaretleri sonunda bu servet ve zenginlikler yine aynı sınıftaki hane halklarının elinde kalıyor…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükümetleri, eğer servetin yeniden dağılımının zaruretine inanmaz, “Evimize şu kadar para giriyorsa da, bir türlü geçinemiyoruz” türünden yakınmaların ardı arkasını kesmez-kesemezse ve son tahlilde buna niyetlenseler dahi cesaret edemezlerse, apolitik tasarruf tavsiyesini dinlemek, sonsuza dek hane halklarının değişmez kaderi olup kalacaktır…

Meselenin buraya kadar olan kısmı, hikâyenin “din işi başka dünya işi başka” faslında yer alıyor. Dini faslına bakacak olursanız, “Servet ve zenginliğin temerküzüyle kişilerin devletleşmelerine” engel olunması temel ilkesiyle karşılaşırsınız. Tabii ki iktisat politikalarıyla…

FETÖ ve FETÖ’cüler, paralel devletçilikle suçlanıyorlar. Cezaları da ebediyyen mahkûmiyet. Temerküzle devletleşenler ise, başlarımıza taç…

Kader mi dersiniz?...

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23