• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

“Lafla peynir gemisi yürümez”

22 Kasım 2025
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

“Lafla peynir gemisi yürümez”

ALİ SANDIKÇIOĞLU

Hepimizin çok kere duyduğumuz ve bildiğimiz güzel atasözlerimizden birisini yazımın başına başlık olarak koydum. İnternet üzerinden kısa bir dolaşma yaptım atasözümüz çok güzel şekillerde açıklanmıştır. Kısaca bu açıklamalardan birkaçına burada yer verdikten sonra esas mevzuumuza dönelim. Şöyle yapacağım, böyle edeceğim vb. demekle yapılması gereken iş gerçekleşmez, işi yapmak anlamında söylenir. Veya gerçekleştiremeyeceği şeyleri çok kolay halledebileceğini söyleyen, boş vaatler veren kişiler için kullanılır “Lafla peynir gemisi yürümez.”.


Atıp tutan, onu yaparım, bunu yaparım diyen ama bir türlü de sözlerini yerine getirmeyen kişilere de kullanılan bir söylemdir. Bu atasözümüzü destekleyen bir başka önemli deyimimiz daha vardır: “Bol keseden atmak”. Bunun da kısaca açılımı şöyledir: Bir kimsenin tutamayacağı sözler vermesi ya da yerine getiremeyeceği vaatlerde bulunması, konuşma esnasında çok fazla atıp tutmak, yapamayacağı vaatlerde bulunmak. Söylenilen hiçbir söz veya yapılan yerine getirilen veya getirilemeyecek olan ağızdan çıkan bütün sözler kayıt altına alınır.


Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen, dediklerini zapt eden bir melek hazır bulunmasın.” İnsanın ağzından çıkan her söz ve işlediği ameller, kesinlikle, yanında kendisine gözcülük eden ve hazır bulunan zabıt katibe melek tarafından (Kiramen katibin) zapta geçirilir.” (Kaf 18). Yapamayacağı şeyleri söyleyen insanlar için Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’in bir başka ayetinde ise şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler, yapamayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapamayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazap nedenidir.” (Saf 2-3). Yıllarca bizleri idare edenler “bol keseden atarak”, “lafla peynir gemisini yürütmeye” çalıştılar.


Ta ilkokul sıralarından bugüne siyasilerimizden bol bol nutuklar dinledik. “Yaptık, yarattık” kelimelerini çok işittik (Yaratma kelimesi Allah’a mahsus olmasına rağmen çokları bunu kullanıyor.). Vatanını, dinini, mukaddesatını, bayrağını seven ilim adamlarımız, gazetecilerimiz, tarihçilerimiz, sayıları az da olsa siyasetçilerimiz ve her kademede çalışma yapan milliyetçi, maneviyatçı vatansever insanımız, zamanın üniversite gençlik derneklerinin, hayırsever bir kısım işadamlarımızın verdikleri desteklerle, yaptıkları  çalışmalar sonucu bol bol nutuk atanların bizim dinimizle, mukaddesatımızla, ahlak, edep ve haya duygularımızla sinsi bir şekilde uğraşıp, bizleri dinimizden, vatanımızdan, bayrağımızdan, ezan ve Kuran’dan uzaklaştırmak için ellerinden gelen her türlü hainlikleri ve sinsi planları yapmaktan çekinmediklerini geç de olsa öğrenebildik.


Bizi biz olmaktan çıkarmak için neler yapmadılar ki? Tarihimizi, ecdadımızı devamlı kötüleyerek yetişen nesilleri Avrupa hayranı, kendi milletinden, dininden, örfünden nefret eder halde yetiştirdiler. Şu cümleleri dikkatle bir defa daha okuyalım: “Bizim artık mazi ile alakamız kalmadı!” dediler. “Eski edebiyatı okullarımızdan kaldıralım, ulusların ortak malı olan Yunan, Latin edebiyatlarını benimseyelim.” (Kara Kitap Eşref Edip S.71, Ulus Gazetesi 30 Haziran 1950). Milleti kandırmak için aslı astarı olmayan nutuklar attılar, olmayacak vaatlerde bulundular.



Milletin yüzüne baka baka yalan söylediler. Millete hizmet ediyoruz diye millete kaldıramayacakları vergileri yüklediler. Bunun yanında İslam dinini kaldırmak için kanunlar yaptılar. Arapça ezan okuyanlara, Kur’an-ı Kerim okuyan ve okutanlara akıl almaz zulümler yaptılar. Yetişen neslimizin ruhsuz, maneviyatsız, “uşak” olabilecek bir kafa ve kabiliyette yetiştirdiler. Milletimizi benliğinden uzaklaştırmak için ağır yasaklar koydular. Şehit kanları ile yoğrulmuş, Müslüman bir ülkede “ALLAHU EKBER” demeyi dahi yasakladılar...


Cenazelerini kaldırmak için üç beş köy gezilerek cenaze kaldırabilecek hoca efendi aramayı bu milleti mecbur ettiler (Dini tedrisata yasakladıkları için.). Ancak bütün gayrimüslimler her türlü giyim, kuşam ve ibadetlerinde serbestti. Ancak bunca fakirlik, bunca zulüm, bunca işkence varken nutuk atmaktan hiç de geri kalmadılar. Nutuk üzerine nutuklar attılar... “Bürokrasi nutukçu, hileci ve propagandacıdır. Onun için gerçek Cumhuriyete dayanamaz bürokrasi; ya çöker ya da çökertir. Halk ile mücadele ederek yahut onu kandırmaya çalışarak icracı yerine nutukçu kişiyi getirir. Kendisi de bu sayede ense yapar, kavuk sallar, bahşiş alır.


Buna karşı halk direnir: Yaşamak gücü olan halk eninde sonun da icracı devlet adamını iş başına getirir. Çünkü kalkınmanın, refahın lafla olmayacağı aşikardır. Kaşı, gözü ve sesinin tonu için bazı boş kafalı magazin adamlarının çaresiz kalarak tuttuğu da olur halkın ama: Hanya’yı Konya’yı anlayınca çabuk bezer. Aman der, bana kaş, göz, laf, poz değil; adam lazım, kafa lazım! Nutuk adamı MESELE ADAMIDIR. Yani milletin, yurdun meselelerini çözeceğine, durmadan mesele çıkarır, kendisini mesele yapar. Kaygılı aydınlar ise, her işi bırakıp onunla uğraşmaya mecbur kalırlar. Yok şöyle dedi,yok böyle etti, haklıydı, haksızdı, güzel konuştu, ama konuşması bomboştu.

Esrar gibi hayal çekiyor bu adam. İdare etmiyor, ediliyor. Hayalleri bile bürokrasinin elleriyle inşa ediliyor. Güzel bir ata sözümüz daha vardır: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.”. Bizi aldatanlara, tarihimizi, her şeyimizi değiştirmeye kalkanlar, nutuk üstüne nutuk atan yalancılar sonunda: “Aldırma, akrep de öyledir. Bir sokar, iki sokar, son katre zehrini kendine saklar. Canına denk getirir, intihar eder, intihar eder kendini yer bitirir. Aslında bütün kötüler öyledir.



Sonunda kendi kendilerini yerler.” (Ahmet Kabaklı, UFUK Gazetesi Sayı: 300- S.11). Müslümanlar uyandıkça; yalancıların, yalandan vaatte bulunanların, sahte nutuklar atanların mumu yatsıdan önce sönecek, bundan sonra mukaddesat düşmanlarının atacakları sahte nutuklarına kimseler inanmayacaktır. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

İLGİLİLERE AÇIK DİLEKÇE


Sn. İstanbul Valimiz, Sn. Sarıyer Kaymakamlığı, Sn. İBB Başkanı, Sn. İl Trafik Müdürü, Sn. İl İmar Müdürü, Sn. Boğaziçi İmar Müdürlüğü, Sn. Anıtlar Kurulu Başkanlığı, Sn. Tabiat Varlıkları Koruma Müdürlüğü,

İstanbul ili Sarıyer ilçesi İstinye mahallesi Deniz itfaiyesi ve İstinye Devlet Hastanesinin önünde Merhum Menderes devrinde yapılan tarihi asfaltın inşaat için nasıl kapatıldığını lütfen eskortlarla değil de sivil araçlarla gelip yerinde bir kontrol edin. Yol daraldı, vatandaş çile çekiyor. Bu devirde böyle bir mühendislik harikası (!), pes doğrusu... Bir ilkokul öğrencisine sorsanız o da işin vahametini anlatır. Lütfen en kısa zamanda tarihi yolun eski haline getirilmesi için tedbir ve emirlerinizi bekliyoruz. Saygılarımla.  

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23