Çalış senin de olur…
Çalış senin de olur…
ALİ SANDIKÇIOĞLU
Eskiden araba sahibi olmak çok zordu.
Şimdiki gibi lüks arabalar ülkemizde hemen, hemen yok gibi idi. Köylerde tahta kasalı kamyonların üstü açık ya da tentelerle kapalı içinde tahta oturakların da oturularak, bir tarafta da yük ve eşyaların konulduğu kamyonlarla köyden şehire, şehirden köye yolculuklar yapılırdı.
Yolların çok bozuk olması sebebi ile kısa mesafeler çok uzun saatlerde kat edilirdi.
O zamanlar kamyonlar rengarenk boyalarla, yazılarla süslenirdi. Çünkü kamyon, ya da kamyonet sahibi olma bir servet sayılırdı.
(Bugün Hindistan ve Pakistan da gördüğümüz gibi kamyonlar, arabalar ülkemizde de çeşitli renk boyalar yazı ve resimlerle süslenirdi.)
O zamanlar köylerde daha çok Austin marka olan kamyonlar veya başka marka kamyonlar çalışırdı.
Arabalar çok defa şose olan yolda istop eder, şoför veya muavin önden bir kolla motoru çevirip çalıştırmaya çalışırlardı.
Bu işi başlamadan arka tekerin arkasına tahtadan yapılmış koca bir takoz koyarlardı.
Şayet araba çalışmazsa erkek yolcular iner, arabayı hep birlikte iterlerdi.
Araba kullanmak, şoför olmak hatırı sayılır mesleklerden birisi idi.
Bazen kamyonun şoför mahalli üzerine bazen de kamyonun arkasında (Çoklarınızın gördüğü, hatırladığı gibi) kocaman yazılarla şöyle yazılırdı.
“Nazar etme ne olur,
Çalış senin de olur.”
İnsan birçok arzusunu ancak çalışmak ile elde edebilir.
Çalışmak ve sebat etmekle insanoğlu Cenab-ı Hakk’ın da takdir etmesi ile istediklerine kavuşabilir.
(İnsanoğlu için Cenab-ı Hakk’ın takdir etmediği hiçbir şey olmaz.)
Tembel, tembel yatmakla, sabırsız ve sebatsız bir vazıyet içinde hele hele haset ve kıskançlık hastalığı içinde olanlar kolay, kolay dünyada istediklerini elde edemezler.
Arzu ettikleri makamlara da hiçbir zaman gelemezler. Ulaşamazlar.
Sayın Cumhurbaşkanımızın son ABD seyahatini, BM’de yaptığı tarihi konuşmasını Siyonist İsrail ve Netanyahu hariç bütün dünya ülkeleri, dünya liderleri takdir ettiler.
Türkiye’yi seven veya sevmeyen ülkelerin basın yayın kuruluşları siyasi görüşleri çok farklı olsa da kendi vatandaşlarına seyahatin çok başarılı geçtiğini anlattılar.
Hele Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşma tarihi bir konuşma olup, Dünyadaki dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun bütün mazlumların sesi olmuş, onların haklarını çekinmeden savunmuştur. Böylece zulme karşı sesinin çıkaramayan bazı dünya liderlerine çok güzel bir ders verilmiştir.
Durumun böyle olduğunu salonda dinleyenlerin yaptıkları alkışları bizlerde TV’lerden gördük, izledik.
Ancak!...
Bizim Meclis içindeki, dışındaki muhalefet partilerimiz, ister sağda olsun, ister solda olsun muhalefet yapacağız diye pek de uygun olmayan, milletimizce hoş karşılanmayan konuşmalar yaptılar.
Sayın Cumhurbaşkanımızı tenkitlerde bulundular.
(Elbette ki muhalefet partileri, liderleri muhalefetlerini yapacaklar, iktidarın her yaptığına sessiz kalmayacaklar.)
Mesele dış mesele, ülke meselesi, milli mesele olduğu zaman burada iktidar, muhalefet olmaz. Yürekler bir vurur. Herkes aynı hedefi işaret eder. Birlik olur, beraberlik olur.
Şimdiye kadar biz iktidar ve muhalefet liderlerinden hep böyle gördük. Böyle de olmalı.
Türkiye’deki sayın siyası liderlerimizden görüşleri ne olursa olsun birlik, beraberlik takdir beklerdik. Halen de vatandaşlar olarak belli noktalarda uzlaşma, birlik beraberlik bekliyoruz.
Geçmiş siyasetçilerimize bir bakınız. Muhalefet devletimizi, ilgilendiren uluslararası tüm milli konularda hemen iktidarın yanında yer alırlardı.
Arzu edenler arşivlere bakabilir…
Hedeflerinize ulaşmak için çalışınız… mutlaka hilesiz, hurdasız sadakatle çalışınız….
Milletin Ak dediğine sizler hiçbir zaman kara demeyiniz…
Kıbrıs çıkarmasını hatırlayınız.
Başbakan Ecevit’ti. Ancak sağcısı, solcusu, laiki, dindarı, hepsi tek vücut ve tek yumruk haline gelmiş Ecevit’i desteklemişti..
Böyle de olmalıdır.
Çok önemli bir hususta: Ülkeyi idareye talip olan A veya B partisine mensup siyasiler.
Hiçbir zaman ülkelerini dış ülkelerde kötülememeli, şikayete kalkışmamalıdır. Bu çok yanlış bir davranıştır.
Hele hele yabancı siyasetçilere kendi devletini kötülememeli, yabancı basın organlarına idaresine talip olduğu ülkenin aleyhine kesinlikle demeçler, beyanatlar vermemeli, onlardan destek istememelidir.
Batılılar bugüne kakar ülkemiz için hangi hayırlı bir iş için yardımcı olmuşlar?
60 seneyi aşkın ülkemizi Avrupa birliğine almamak için nasıl eften, püften sebepler uydurduk larını görmez misiniz?
Siyası olarak herhangi bir Avrupa ülkesin den, veya siyasi partiden yardım istemek, Türkiye yi onlara şikayet etmek izah edilemez.
(Bu durum bir nevi mandacılığı çağırır ki, bu millet en zor şartlarda bile mandacılığı kabul etmemiştir.)
Sayın muhalefet liderimiz Türkiye yi kötülemek için Avrupa ya şikayet turuna çıkıyor(!)
Samimiyetle sizlerden soruyorum hangi siyasi partiye mensup olursanız olun.
Siz bugüne kadar hiç Avrupalı bir siyasetçinin kendi ülkesini şikayet etmek üzere Türkiye ye geldiğine şahit oldunuz mu?
Asla böyle bir şey olmaz böyle bir durumda olan siyasetçinin ülkesinde hemen siyaset hayatı biter.
Gerçekten bugüne kadar sayın siyasi liderlerimizin bazılarından
Bugün kadar hiç karşılaşmadığımız hallerle karşılaşıyor ve üzülüyoruz.
İster meclis içinde, ister meclis dışında olsun sayın siyasi parti liderlerimizden kini, hasedi, kıskançlığı bir tarafa bırakarak özellikle dış meselelerde ve milli mesellerde mutlaka birleşmelidirler.
Kıskançlığı bırakın.
Eskiden kamyonlarda yazıldığı gibi:
“Nazar etme ne olur,
Çalış senin de olur.”
Misali daha çok çalışınız. Milletin değerlerine saldırmayınız.
Özelikle partililerinize ve millet vekillerinize sahip çıkın.
Her konuştukça bu milletin çok hassas oldukları milli ve manevi değerleri aleyhine üzen ve inciten konuşmalar yaparak kabuklaşan yaraları kazımasınlar.
“Güneş balçıkla sıvanmaz” diye meşhur bir söz var.
Bir diğer sözümüz.
İse: “Görünen köy kılavuz istemez.” Her şey ortada. Milletimizin gözü önünde cereyan ederken güneşi balçıkla sıvamaya kalkmayın.
Kişilere düşman olmayı bırakın. Düşmanlıktan hiç kimse kazanç elde edemez.
HASETLİK YAPMAYIN..
Haset öyle bir hastalıktır ki, ona yakalananın gece uykusu, gündüz huzuru olmaz. Nefsin körüklediği haset ateşi, kıskançlık ateşi o hastalığa tutulmuş insanı yaka, yaka bitirir.
Geçmişte yüz yirmi sene uzun yaşayan bir insana uzun yaşamasının sebebini sormuşlar o da cevaben şöyle demiş: “Hasedi bıraktım. Bu kadar yaşadım.” Haset sadece maddi vücuda zararlı olmakla kalmaz insanın ruhunu da perişan eder.
Haset öyle bir hastalıktır ki, bir kere insanın gözünü bürüdü mü hakikatleri göremez, yalan söylemeye başlar, zulüm eder, hatta işi; Allah korusun cinayete kadar götürür.
Hz. Yusuf’u su kuyusuna atıp,
(Babalarına kardeşimizi kurt yedi demelerinin sebebi haset değil mi?) Sonra da bir yolcunun su çektiği kovaya takılarak köle diye Mısır’a satılmasının sebebi kardeşlerinin düştükleri kıskançlık haset hastalığı değil mi?
Kestikleri kurbanlar dan Habil’in kestiği kurbanın kabul olup, Kabil’in kabul olmadığını görüp kıskanarak;
Öz kardeşi Kabil Habil’i yine hasedi sebebi ile öldürmedi mi?
Bu yüzdendir ki, Cenab-ı Hak: “Hased ettiği vakit haset edicinin şerrinden zatı ilahisine sığınmamızı” (Felak suresi) tavsiye buyurmuştur.
Öyle ise
Bu vatan için, bu millet için sizler neler yapacağınızı milletimize, milletimizin anlayacağı dille anlatın.
Ve milletimizden iktidar olmak için nasıl vize alabiliriz onun yollarını araştırın, düşünün, ülke için yapacağınız hizmetleri, planları anlatın.
Kırmadan, yıkmadan, düşman gruplar oluşturmadan birlik, beraberlik içinde çalışın.
Mutlaka sizler de milletimizin gönlünü fethedebilirseniz. Vizenizi alırsınız, kazanırsınız.
Yoksa sadece düşmanlık, sadece muhalefet olsun diye muhalefet, sadece karalamakla, aşağılamakla olan bütün müspet ve hayırlı işleri görmezden gelerek, yok sayarak hiçbir yere varamazsınız.
Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.
DAVET:
Merhum HÜSEYİN SANDIKÇI'nın ruhuna ithaf edilmek üzere: 12.10.2025 Pazar günü öğlen namazını müteakip İstinye Neslişah Sultan Camiinde Kur'an-ı Kerim Tilaveti yapılacaktır. Dostlarımıza duyurulur.