• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Yaşamak bir tesadüf…

20 Temmuz 2024
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

İzmir’de yoldan karşıya geçerken su birikintisine basan 23 yaşındaki genç bir vatandaş elektrik akımına kapıldı. Ona yardım etmek isteyen 44 yaşındaki başka bir vatandaş da elektrik akımına kapıldı. İkisi de oracıkta öldü.

Söz konusu yerle ilgili yıllardır şikâyetler ediliyormuş meğer. Esnaf, vatandaşlar durumu yetkililere defaatle  bildirmişler. Yer ile ilgili çeşitli haberler bile yapılmış. Fakat kimse oralı olmamış! Ta ki iki insan ölene kadar!

İki kişi öldükten, kamuoyu ayağa kalktıktan sonra yetkililer sorunu kısa sürede halletmişler. 

****

Geçen hafta bir muhtarla geceleyin yaşanan gürültü şikâyetleri hakkında konuşuyorduk.

Muhtar bey “ Defalarca kaymakama, Emniyet müdürüne vatandaşlarımızın şikâyetlerini ilettim. Talimatı yanımda verdiler. Fakat sorunumuz bir türlü hallolmadı. Çünkü talimatı alanlar işlerini yapmıyorlar. Kimse işini yapmıyor. Gürültü çıkaranlara muhtar olarak ben müdahale etsem başım belaya girecek, ne yapacağımızı bilmiyorum” dedi.

Birilerinin işlerini yapmadığı konusunda muhtar bey haklı. Birilerinin işlerini yapmadığı, birilerinin de tıpkı İzmir’deki olayda olduğu gibi, ancak birileri öldükten sonra yaptığı bir gerçek. 

            Neden birilerini işini yapmıyor ve birileri de ancak birileri öldükten sonra yapıyor? Bu sorun, sadece bir denetim sorunu mu acaba? Yani insanlar, başlarında onları görev tanımlarına uygun bir şekilde çalışmaya zorlayan bir amir olmadan, işlerini neden yapmıyorlar? İşlerini yapmadıklarında herhangi bir ceza almayacaklarını mı düşünüyorlar? Yoksa cezaları hafif mi buluyorlar? 

Burada iki büyük mesele ortaya çıkıyor.

            Amirler bu kişileri denetlemeyerek, işlerini ihmal ediyorlar... Diğeri de… İnsanlar kendilerini denetleyen biri olmadığında işlerini yapmıyorlar çünkü müstakil bir ahlaka, bir iş ahlakına sahip değiller.

            ****

             Sadece başında amiri varken işini yapan, amiri denetlemediğinde işini yapmayan bir insan için dürüst-ahlaklı bir insan diyebilir miyiz? 

            Sadece başkalarının gördüğü yerde iyilik yapan, başkaları görmediğinde iyilik yapmayan birine iyi diyemeyeceğimiz gibi böyle bir kişiyi de dürüst veya ahlaklı diyemeyiz! Çünkü bu kişi her ne yapıyorsa iyi ya da ahlaklı olduğu için değil, öyleymiş gibi görünmek için yapıyordur.

            İş için de aynı durum geçerli. Sadece birileri onu izlediğinde işini yapan, hem ahlaka hem de iş sözleşmesine aykırı iş yapıyor demektir. Bu kişi eğer ahlaka ve sözleşmeye bağlı bir kişi olsaydı, denetlenmese de, kimse  görmese de işini görev tanımındaki gibi yapması gerekirdi.

            Yani o elektrik kaçağı çok daha önce giderilir ve o iki insan yaşıyor olurdu. “Muhtar” “kurumlar çalışmıyor” diye dert yanmazdı! “Problemli insanlara ben mi müdahale edeyim” diye düşünmezdi, çünkü müdahale eden birileri olurdu!

            ****

            Para kazandığı işinden çalmak için, çalışmamak için  fırsat kollayanlarla dolu bir toplumla hangi büyük işin altından kalkılabilir ki? Bu tür insanlara hangi önemli iş teslim edilebilir?

 

            Hiçbir büyük işin altından kalkamazsınız çünkü, büyük işler, sorumluluk sahibi, bireysel ahlakı güçlü, dürüst insanlarla yapılır. 

            Türkiye’de geçmişte kamu hizmeti yapanlar düzenli bir maaş almazlardı. Onlar işlerini gördükleri kişilerden bir ücret alırlardı. Bundan dolayı memurlar, boş durmak istemez, daha çok iş yapıp, daha çok para kazanmak isterlerdi. Çünkü çalışmayan ücretten mahrum olurdu…

Bu usulde bazı suiistimaller görüldüğü için Tanzimat döneminde memurlara düzenli maaş ödenmesi kararı alındı. Bu hem suiistimallerin önünü kesecekti hem işlerin düzenli görülmesini sağlayacaktı hem de kamu hizmeti görenlerin maişet kaygısını ortadan kaldıracaktı.  

Fakat sonuç hiç de beklenildiği gibi olmadı. Memurlar maaşlarını belli bir düzenle almaya başladılar. Fakat bu sefer de nasıl olsa maaş alıyoruz diyerek vatandaşın işini savsaklamaya başladılar. İnsanlar bir emirname almak için haftalarca divanhanelere gelir gider, köylerinden uzakta, han köşelerinde bekler dururlardı… Bürokrasiden dolayı ekonomik zarara uğrayan bu insanlar, işleri hızlandırmak için hademelere rüşvet vermeye başladılar…

            Bürokrasinin sağlıklı işlemesi için üretilen bir formül sistemin daha da işlemez hale gelmesine zemin hazırladı böylece.

            ****

19 Mart 1877’de açılan ilk Osmanlı Parlamentosu’nun gündemindeki en önemli konu, mülki yönetimdi. 18. Oturumda söz alan Erzurum Mebusu Giragos Kancıyan o gün çok çarpıcı bir konuşma yapar ve şunları söyler:

            “Ziraat, ticaret, sanat, ilim, fen ve bütün genel menfaattarımızın böyle terkedilmiş halde kalması, memurlarımızın suiistimallerinden değil midir? Bir takım derebeylerine, sahte hanedanlara, insafsız mültezimlere, müfsit adamlara meydan veren ve fukaramızı bir kat daha perişan eden, memurlarımız değil midir?

Memleketimizi adeta yangın harabelerine döndüren, kamu mallarını batıran, bütün servetlerimizi sel gibi ecnebi memleketlerine akıtan kimlerdir? Seksen saatlik yollardan erzak getiren ahali, yalnız teslim için haftalarca süründüğüne ve bir ilmühaber almak için dahi sürünerek elli yahut yüz kuruş rüşvetle kurtulduğuna inanır mısınız?”

            Bu sözleri desteklemek için İstanbul Mebusu Ali İhsan Efendi’de “ Memurların kötü idarelerinden ahali ve sekene (sakinler) mağdur ve vatanımız harap oldu” der.  

Giragos ve Ali İhsan Efendi’nin işaret ettikleri gerçek, bugün içinde debelendiğimiz çamurun tarihini hatırlatıyor bize! Tanzimat döneminden de önce olmak üzere rüşvet ve suiistimalle mücadele ile ilgili yığınla çalışma yapıldığını biliyoruz. Bunlar sonuç verdi mi, bir iş ahlakı tesis edilebildi mi, İzmir örneği üzerinden bunu düşünmek gerekir!

İzmir’de yaşanan ölümlü olay, sözünü ettiğim muhtarın haklı tepkisi,  görev ihmallerinin ölümlü boyuta geldiğini gözler önüne seriyor. İnsanlar görevlerini hakkıyla yapmadıkları için, insanlar ölüyor. Ancak birileri öldüğünde sorumluluk sahipleri ortaya çıkıyor. Mekanizma ancak o zaman işlemeye başlıyor…

George Orwell’ın dediği gibi “yönetmek, öngörmektir.” Sorunları patladıktan sonra çözmek marifet değil. İnsanlar öldükten sonra elektrik kaçağını onarmak, kimsenin elindeki kanı temizlemez!

            Günlük hayata biraz dikkatle bakan biri bu büyük başıboşluğu, yaşam enerjimiz başta, her şeyi yutan bu kara deliği kolayca görür! Çalışmayan kurumlarla, işini yapmayan personellerle dolu her yan. Kurumlara, işimizle ilgilenileceğinden emin olmadan giriyoruz. İşimizle ilgilenen birini gördüğümüzde nadir rastlanan bir şey görmüş gibi seviniyoruz. Kendimizi gerçek bir vatandaş gibi hissediyoruz böyle mesut zamanlarda. Ama bu, dediğim gibi, nadiren oluyor!  

            İzmir’deki olay, münferit bir olay değil! Ankara işlemeyen sistemi artık görmeli! Fakat cinayet gerçekleştikten sonra değil, cinayetten önce…

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Abudllah

Bize o yüzden dindar değil ahlaklı insanlar lazım. Almanyadaki memurların bir tanesi bile müslüman değil ama ahlakta zirve yapmışlar.

Okur

Yaşamak ile ölmek kardeştir ikisinide sevmek zorundayız
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23