Davutoğlu, kendisini Konya’da sandı, ‘27 Mayısçılar gitti’ dedi!
Ömrünü Kur’an eğitimine adayan bir baba suçlanınca, Saadet Partisi “kabul edilemez” dedi.. Hatta “baba tutuklansın” diyenlerle yandan yandan aynı söylemleri tekrarladı..
LGBTİ’li psikologun tezgahı ile, Kur’an için ömrünü adayan baba tutuklandı..
Saadet Partisi’nin gazetesinde tek satır yok..
Altılı masanın diğer bileşenleri derin bir oh çekip, ellerini ovuşturarak, “Oh oh.. Bunun üzerinden şimdi AK Parti’ye çakarız” planları yaptılar..
Suçlama sabit mi?
Değil...
Henüz iddianame aşamasında..
Suçlananlar, iddiayı kabul ediyorlar mı?
Hayır..
Suçlamadaki iddia edilen olayın tarihi ne.
18 yıl önce..
Dile kolay..
18 yıl..
“18 yıl önce, düğün elbisesini giydim.. Gelin oldum” diyor, fotoğrafta niye damat yok sorusuna, cevap veremiyor kızımız..
Olsun.. Saadet Partisi’ni bile, iktidar değişikliği rüzgarına kaptırmışız..
Şimdi kim, “kızının düştüğü duruma mı, yoksa kendisine attığı iftiraya mı yansın” diye düşünen hocaya sahip çıkacak?
İsterseniz tesadüf deyin..
İsterseniz uyuyan kerizleri uyandırmak için bir tevafuk deyin..
Aynı günlerde.. Ekrem İmamoğlu’na bir ceza veriliyor.
Ne için?
YSK üyelerine “ahmak” dediği için.
6 yaşındaki evliliğin tam aksine, burda suçlanan kişi, “Hayır, demedim” diyebiliyor mu?
Diyemiyor..
“Dedim ama.. YSK’ya değil, bakana dedim” diyor..
“Ama seçimi iptal eden bakan değil, YSK.. Buna ne diyorsun” sorusuna, “ O kadar derinlemesine düşünecek bende kafa mı var?” diyor..
Suçunu itiraf ediyor..
Burda muhataplarımıza bakıyoruz..
Hayatını Kur’an öğretilmesine adayan hocamıza küfredenler, YSK üyelerine “ahmak” diyen Ekrem İmamoğlu’na, hep birlikte sahip çıkıyorlar..
Niye ceza veriyorsunuz?” diye itiraz ediyorlar..
Ki, ortada bir tutuklama fala da yok..
İtirazı mümkün bir karar..
Saadet Partisi ne yapıyor?
Çocuklarının tamamını hafız yetiştiren (maalesef bir tanesi, şimdi psikolojik rahatsızlığı sebebi ile, imtihan dünyasının bir sonucu olarak, o babaya iftira atıyor) hocaya sahip çıkmayan SP, “toplumu eşcinsel evliliğe hazırlıyoruz” diyen, bu kapsamda da kendisine engel çıkarttığını iddia ettiği YSK üyelerine “ahmak” diyen Ekrem İmamoğlu’na destek vermeye koşuyor..
Destek vermeye koşan daha kimler var, kimler..
Önce kalabalığı analiz edelim.
Fatih’te oturan bir okurum arıyor:
“Şu an Saraçhane’deyim.. Katılanları gözlemliyorum.. Soruyorum, ‘ne iş yapıyorsunuz?’ Biri ‘İsfalt’ diyor. Bir diğeri ‘İspark’ diyor. Diğeri ‘İSKİ’, öbürü ‘İGDAŞ’ diyor..”
“Konu anlaşılmıştır” diyorum..
Maltepe’de seçimden bir gün önceki mitingde, 5 milyon insanı topladıklarını iddia edenlerin, ertesi günü sandıklar açıldığında yaşadıkları hayal kırıklığını hatırlıyorum..
“Saraçhane’de 100 bin kişi, 120 bin kişi” palavralarını bir kenara koyup, konuşulanlara bakıyorum..
En ilginç konuşmayı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun tanımlaması ile “tarihin en çapsız dışışleri bakanı” olan Ahmet Davutoğlu yapıyor.
Kendisini Konya’da, Gelecek Partisi mitinginde sanmış olmalı ki..
Şu ifadeleri haykırıyor:
“Geçmişte nice mutlak güç sahipleri aldandılar. 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü 28 Şubat’ı yapanlar zannettiler ki kurdukları vesayet düzeni sürer. Zannettiler ki, o mekanlar ilelebet kendilerine aittir. Partileri kapattılar, siyasetçileri yasakladılar, düşünce özgürlüğünü, basını yok ettiler.”
“Adam bunadı mı” diye şaşkın şaşkın izliyorum..
Karşısındaki miting topluluğunun büyük kısmı olmasa da. Onları o alanda toplayan CHP yönetiminin; 27 Mayıs’ın da, 12 Eylül’ün de 28 Şubat’ın da arkasında olduğunu, Davutoğlu bilmiyor mu?
Partileri kapattıran derken, tam da yanıbaşında duran CHP Genel Başkanı kemal Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği zihniyetin, Refah Partisi’ni, Fazilet Partisi’ni kapattırdığını bilmiyor mu?
Refah Partisi’nin kapatılması davası, AİHM’e götürüldüğünde, “Kapatılmayı hakketmiştir”diye oy kullanan Rıza Türmen’in, ödüllendirilmek üzere, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde CHP milletvekili yapıldığını bilmiyor mu?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bizzat kendisinin, AK Parti’ye 2008 yılında açılan dava “kapatma” ile sonuçlansın diye, kapatma talebinin gerekçesinde yer alan anayasa değişikliğinin iptali davasında imzası olduğunu bilmiyor mu?
Bilmiyor olmalı Davutoğlu..
Ya da.. Hırsı gözlerini kapattığı için.. Unutmuş, hafızasını yitirmiş..
Hitap ettiği insanların muhafazakar insanlar olduğunu sanarak, konuşmasına şöyle devam ediyor Davutoğlu:
“Ama onlar gitti. Onlar gitti ama demokrasimizin demokrasi aşkı kaldı ve kalacak.”
Davutoğlu’nun “gitti” dediği, karşısında duruyor halbuki..
Duruyor ki, bu cümlesi sonrasında derin bir nefes alarak, katılanların alkışlamasını bekleyen Davutoğlu, uzun bir sessizlikte, ya üç ya da dört kişinin alkışı ile yetinmek zorunda kalıyor..
Ama kendisine altın tepsi içinde Başbakanlık koltuğunu ikram eden Erdoğan’a çaktığı cümle sonunda, katılımcıları öyle bir alkış tutuyor ki..
Davutoğlu da şaşırıyor, “Biraz önce bu halk uyuyordu. Niye uyandı ki şimdi” diyor..
Oysa, tam da Davutoğlu’nun dile getirdiği gibi, 27 Mayıs’ın güçlüleri, 28 Şubat’ın despotları, uyumuyorlar..
Hiç de uyumadılar..
Uyuyor numarası yaptılar..
Ama fırsat kolladılar..
Şimdi de fırsatın, “Ben/ene” diyen kibir budalaları, “Ben olmasam, Erdoğan bir hiçti” diyen ego tatmincileri, “vebalin büyüğü AK Parti’de” diyen hasetkarlar eli ile doğduğunu gördüler ve yol alıyorlar..
Arada kazalar yaşanmıyor mu?
Yaşanıyor..
Yıldırım Kaya çıkıyor, tüm dindarları suçlamak için, AGD’nin de olduğu Müslümanlara “tecavüzcü” iftirasını atıyor..
“Biz sizinle ittifak için, ne değerlerimizi çiğnedik, biliyor musunuz” uyarısı sonrasında.
Yıldırım Kaya özür diliyor..
Ama sadece AGD’den..
“AGD dışındaki Müslümanlara yaptığım ‘tecavüzcü’ suçlaması devam ediyor” diyor..
Ve o Saadet Partisi’nin yetkilisi Sabri Tekir, dünkü CHP’nin etkinliğine katılıp, Müslümanlara tecavüzcü diyenlerle saf tutuyor..
Allah, dindara “tecavüzcü” diyenlere fırsat vermesin..
Allah, kendisine yapılan hakaretleri görmezden gelenlere akıl fikir ihsan etsin.
Amin.