Bu hadsizlere hadleri bildirilmelidir…
Boğaziçi Üniversitesi bahçesinde kıblemize, bütün Müslümanların mukaddes mekânı Kâbe’ye yönelik ahlak dışı, insanlık dışı girişimler, hadsiz saldırılar toplumumuzda infiale sebep oldu.
Tüm insanlık değerleri için yüceliğin ve emniyetin sembolü Kâbe’ye yönelik yapılan bu hadsiz saldırı ne ifade özgürlüğü ne de eylem hakkıdır, derin cehalet, sonsuz hayalperestliktir.
Üniversiteler, milli ve dini değerlerimize saldırılacak, saygısızlık yapılacak yerler değildir. Yapılan bu saygısızlık ifade özgürlüğü de değildir.
Lezbiyenlerin, i…lerin, her iki cinse de istek duyanların, transların, travestilerin toplumun dini değerlerine saldırısı iğrençliktir, aptallıktır.
Bu çirkin eylemi ifade özgürlüğü kisvesi altında savunmaya kalkanlarınki düpedüz ahlaksızlıktır ve bunun savunulabilecek hiçbir yanı yoktur.
Bunu ifade özgürlüğü veya düşünce özgürlüğü diye savunmaya kalkanlar da aynı ahlaksızlığın ortaklarıdır.
Sevgi yerine nefreti, saygı yerine çatışmayı körüklemek isteyen bu zavallıların yaptığı hadsizlik karşısında susanlar da aynı çirkinliğin ortaklarıdır.
Kâbe’yi yıkma hevesini güden Ebrehe gibi sizin hepinizin sonu da yokluktur, hiçliktir.
Masonik, baronik çetelerin elinde yetişen Ebrehe’den farkı olmayan tiplerin bu eylemi iğrençliktir.
Hurafelerle hakikatlerin sarmaş dolaş olduğu bir toplumda şuursuz, sevimsiz ve tehditkâr bir eda ile ülkenin ruh köklerine, kültürüne, anlam dünyasına yabancı hatta düşman yetiştirilmiş bu tipler Ebu Leheb gibi sığ zihinlerdir.
Kutsal duygulara saldırmak, kutsal değerleri küçümsemek çiğ zihinlerin işidir.
Hasan Karakaya bunlar için “Lût Kavminin hortlamış hali, sapıklar ve sapkınlar güruhunun hastalıklı bireyleridir” demişti.
Asıl hedefi nesillerimizi ifsat etmek olan bu sapkın düşünce ve yaşam tarzı savunucuları bataklıkta oluşan sivrisineklerdir.
Kanun koruması altında ve göğüslerini gere gere sokaklarda gösteri yapan, üniversite kampüslerinde örgütlenen Lutiler, İslam düşmanlığını, özgürlük ve demokrasi kılıfına sarılarak yapıyorlar.
İfade özgürlüğü kisvesi altında sapıklık ve ahlâksızlıkların bu ülkede normalleştirilmesine, cinsel sapıklıkların meşrulaştırılmasına ve sapkın azgınlara devlet artık “dur” demelidir.
Yusuf Kaplan’ın ifadesiyle “Gençleri mevcut sömürgeci, mankurtlaştırıcı, kendi kültürüne yabancılaştırıcı yoz, sığ, ezberci seküler eğitim sisteminin zihnî işgalinden kurtarmalıdır. Benim medeniyet ruhumu, birikimimi, tarih bilincimi, kültür zenginliğimi yol haritası olarak sunmayan, öğretmeyen eğitim sistemi değiştirilmelidir.”
Devlet, ahlâk yoksunu bu güruha engel olmakla kalmamalı, bunları belli merkezlerde toplamalı “psikolojik tedavi” süreçleri başlatmalı ve iyi olmadan da toplum içine salmamalıdır.
Hz. Peygamber, kadına benzemeye özenen erkeklere veya erkeğe benzemeye çalışan kadınlara lânet etmiş ve bu tipler için bazı yaptırımlar uygulamıştır.
“Salibe karşı hilal”, “küfre karşı hak”, “zulme karşı adalet” olan devlet; ilim ve irfan yuvası olması gereken üniversitelerimizin bu ve buna benzer provokasyonlar aracılığı ile kirletilmesine asla izin verilmemelidir.
Bu yapılanlar, toplumun içeriden kültürel tecavüz ve zihnî işgal altında alınıp, ülkemizin huzuruna ve milletimizin birbirine olan saygı ve sevgisine yönelik saldırılardır.
Kimsenin toplumsal barışı bozmaya, inanç özgürlüğünü hedef almaya ve kutsallarımıza saldırmaya hakkı yoktur.
Bu bir düşünce özgürlüğü değil açıkça ve alçakça bir provokasyondur. Bu provokatörler milletin sinir uçlarına dokunarak kaos peşinde koşuyorlar.
Birlik ve beraberliğe, birbirimize destek olmaya çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde bu ayrıştırıcı, provokatif tavır, ülkesini, halkını seven insanların takınacağı bir tavır değildir.
Bu düpedüz hadsizliktir ve haddini bilmeyenlere devlet haddini bildirmelidir.
Milletimizi birbirine düşürmeye çalışan, hiçbir değer tanımayan bu sapkın ruhlulara gereken yasal cezalar verilmelidir.
Zinayı aşk, namussuzluğu onur tavrı olarak niteleyen LGBTli sapkınlar ve feministlerin savunduğu İstanbul sözleşmesinin Lut kavminin yaşamını bugüne taşımayı hedeflediği ve onları koruduğu bu eylemle gün yüzüne çıkmıştır.
İnançlarımızla, değer sistemimizle ve kültür medeniyet kodlarımızla bağdaşmayan yasa ve sözleşmelerin yapacağı tahribat çok yüksek olacak ve gelecek nesiller çok ağır bedeller ödeyecektir.
İnancımıza dogma diyenlerin anadan doğma cehaleti canımızı sıkmakta, toplumu incitmektedir.
Ama şurası iyi bilinmelidir ki sinek vızıltısı hakikatin sesini bastıramaz.