Okuma sevgisi hakîkat sevgisidir
1989 idi gâlibâ, meslek hayâtımın başlarında genç bir muallim iken merhûm Ahmet Selim’e “Günümüz Müslümanı olarak belli bir seviyede bilgi ve kültür sâhibi olabilmek için hangi eserleri okuyalım?” diye bir suâl sormuştum. O da bir köşe yazısını suâlimin cevâbına tahsîs etmek incelik ve ciddiyetini göstermişti. Bu eskimez yazıyı istifâdenize sunuyorum:
Okumak
Bir okuyucumuz “muayyen bir seviyeye erişmek için hangi eserleri okuyalım” diye soruyor.
Yazdığı mektup, bu soruyu kendi özellikleri içinde açıklayan bilgilere sâhip bulunup, büyük bir olgunluk tavrı taşımaktadır. Kendisiyle özel görüşmeler yapmak ve yakinen yardımcı olmak isterdim. Fakat bunu gerçekleştirmek güçlük arz ettiği için “bir yazı konusu halinde işleyerek cevap vermek” arzusuna uymak durumundayım.
Soruları, genellikle sorana göre cevaplandırmak gerekir. Fakat okuyucunun durumunu ana hatlarıyla bildiğim için, hem o’nun ihtiyacını karşılamaya; hem de mesele başlı başına önemli olduğundan, bazı temel çizgileri işaretlemeye çalışacağım.
Bence meselenin üç yönü vardır:
a-Okuma sevgisi ve alışkanlığı b-Okuma bilgisi ve seçimi c-Okuma tekniği ve usulü.
Okuma sevgisi, hakikat sevgisidir. Bu sevgiyi aşılamadan; okuma ihtiyacı, okuma alışkanlığı ve okuma fedakârlığı doğmaz. Ya ne doğar? Mazeretler doğar: Kitap-mecmua-gazete pahalı, vakit pek az, vs.
Ara-sıra tekrarlarım: “Sadece mektepte okuyan cahil kalır.” Eğer mektep, okuma ve düşünme uyanışını kazandıramazsa; mektep bitti mi her şey biter. Zaten zorlanarak okunan kitaplar atılır veya devredilir, diplomayla beraber okumasız-düşünmesiz bir hayat başlar. Bizde olan maalesef budur…
Aslolan, matlub olan, “okumayı ve düşünmeyi hayatımızın bir parçası haline getirmek”tir. Bu ifade, aydın olmanın da izahıdır.
Okuma-yazma seferberliğinden bizim anladığımız, hecelemeyi öğrenmektir! Yavaş veya hızlı, hecelemeyi öğrenmektir. Okumayı gerçekten öğrenen kişi, okumayı devam ettirir. Zora düşünce kullanacak kadar okumayı bilmek denize düşünce hemen boğulmayacak kadar yüzme öğrenmeye benzer. Gerçek okuma; bir hedefe doğru, stil sahibi insanlar gibi, bıkmadan, tükenmeden, yeri gelince tarz değiştirip dinlenerek, nereye gittiğini bilerek mesâfe almaktır.
Şahsen, en muzdarip olduğum konu, eğitim sistemimizin büründüğü haldir. Ekonomi falan sonra gelir… “At yarışı meşrepli- testli- yabancı özentili- paralı- imtiyazlı- köşe dönmeli” eğitim sisteminden seçkin insan çıkmaz. Çıkarsa imâlat hatası olarak çıkar, çok özel gayretlerle çıkar.
Meselenin bu yönü dağ-ı derûndur. Devam edersem bitiremem.
Gelelim ikinci yönüne… Seçim bilgisine… Kitap ismi veremem. Listeler verebilirim ki, onun da pratik bir faydası olmaz. Kimseye bir kütüphane almasını tavsiye etmek durumuna düşmek istemem! Buradaki sıkıntımı ancak şöyle açıklayabilirim:
Lise son sınıfta bir çocuğum var. Okumasını istediğim bir kitabı kendisine verirken ısrarla ikaz ediyorum: “Sayfaların üzerine yazdığım notları sakın ihmal etme.” Şayet o notlar olmasa yahut bu ikazı yapmasam, “babam verdi, muteber kitaptır, her yazdığı doğrudur” zannedebilir. Hiç değilse, izaha muhtaç hayatî noktaları vardır; oralarda şaşırabilir. 4000 civarında kitabım vardır; 4 tanesi hâriç, hepsinin muhtelif sayfaları notlanmıştır. Bu notlar bazan tashih, bazan tavzih, bazan atıf mâhiyetindedir.
Mücerret bir yaklaşımda bulunayım… Okunması gereken, dinî-ilmî-edebî-fikrî eserler için ileride, az önce belirttiğim hususları mümkün mertebe dikkate alan müşahhas bir deneme sunabilirim. Şimdilik farklı bir ifade kullanacağım:
Bazı zatların veya şahısların hayatını iyi bilmeliyiz. Önce Peygamberimizin hayatını iyi bilmemiz zaruretini tefrik edelim.
Sonra, tarihî seyri içinde İmam-ı Azam’ı, İmam-ı Gazali’yi, İmam-ı Rabbani’yi, Ahmed Cevdet Paşa’yı, Abdülhamid’i ve Atatürk’ü iyi bilmeliyiz.
Belki şaşırtıcıdır. Ama din-dil-tarih şuuruna fikrî seviyede varmanın, anahtar formüllerinden bir tanesidir. Yola çıkılırsa sırrı anlaşılır! Bir iki ipucu vereyim:
Peygamberimizin hayatını öğrenmek, ileri seviyede, devâsa bir iştir. Tebliğini, sünnetini, yaşayışını, ashâbını bilmek… Nasip ölçüsünde bir yere vardıktan sonra, belli periyodlarla ömür boyu devam etmesi gereken bir gayret…
… İmam-ı Gazalî’yi bilmek Batı’yı da bilmeyi lüzumlu kılar. Yazdığı her kelime, iman ordusunun neferleri gibi fikrî dalâlet mihraklarının üzerine gitmiş ve İslâmî Tefekkürün o devirdeki zaferini (Batıya da dolaylı yoldan ışık tutucu tesirler meydana getirerek) sağlamıştır. (Okuma ile ilgili bir sözünü nakledeyim: “Okumaksızın tekamül etmek isteyenlere şaşarım.”).
İmam-ı Rabbanî’yi öğrenmek, hem aldatıcı işaretlere kapılmamanın hem de gerçek işârete bugünkü şartlarda kavuşmanın manevî-ruhî teminatıdır. Işık iyi açıdan gelmezse iyi göremezsin ki, iyi okuyup iyi düşünesin. (Okumakla ilgili bir sözünü nakledeyim: “Okumak teveccühe sebeptir”)
Meselenin üçüncü yönü… “Düşünmeden okumak hazmetmeden yemeye benzer” denilmiştir. Düşüneceksiniz, işaretler-notlar koyacaksınız. “Kitaptaki işaretler düşüncenin ayak izleridir.” Sonra o notları bir fihristte tasnif edeceksiniz… (Ahmet Selim, Dünya İslama Muhtaç-2, Timaş, 1991, İstanbul, s. 394)